1 Mayıs 2012’yi geride bırakıyoruz. Emeğin bayramına doğru seller gibi coşarak akan emekçinin kalbi Taksim’de attı. Taksim İstanbul’du, İstanbul tüm Türkiye idi. Emeğin başkenti, bu günde bünyesine büyük bir gücü çekti sarmaladı. Ezilenlerin bütün renkleri, kardeşliğin bütün sesleri, ortak çıkar birliğinin inancı, gelecek güzel günlerin umuduyla birbirine kenetlenerek devrimci sınıfın inancını ve gücünü gösterdi, sesini […]
1 Mayıs 2012’yi geride bırakıyoruz. Emeğin bayramına doğru seller gibi coşarak akan emekçinin kalbi Taksim’de attı. Taksim İstanbul’du, İstanbul tüm Türkiye idi.
Emeğin başkenti, bu günde bünyesine büyük bir gücü çekti sarmaladı. Ezilenlerin bütün renkleri, kardeşliğin bütün sesleri, ortak çıkar birliğinin inancı, gelecek güzel günlerin umuduyla birbirine kenetlenerek devrimci sınıfın inancını ve gücünü gösterdi, sesini yükseltti.
Sermaye cephesinin onca baskısına, onca zulmüne, onca kimliksizleştirme ve örgütsüzleştirme saldırılarına karşı bir araya gelen emekçilerin sokaklardan akan gücü onun devrimci dinamizminin önemli bir göstergesiydi. Bu dinamizmin temelinde ise on yıllarca zamana yayılan kılı kırk yaran bir emeğin, ısrarcı direnişin harcı vardı. Alanda yapılan konuşmalar, atılan sloganlar ve ellerde dalgalanan dövizlerdeki mesajlar, şapkalar, fularlar, rozetler, tişörtler bu dinamizmin önemli bir göstergesiydi.
Suphilerden, Mahirlere Denizlere; On’lardan, 1977 1 Mayıs’ına; 12 Eylül faşizmine karşı direnişlerden bugünlere değin, farklı yollarda, farklı kulvarda mücadele etseler de ortak nokta Taksim’de buluşan emekçiler, devrimciler “Taksim’i Kazandık Sıra Devrim” diye haykırmakta haklıydılar. Çünkü bu güç orada vardı. Üretenin, ezilenin, yok sayılmaya çalışılanların gücü orada vardı.
Güçlerini 1 Mayıs’ta birleştirmek, dosta düşmana göstermek için haftalardır çalışmışlardı. Alanları afişlerle, pankartlarla donatmışlar, fabrikalarda mahallelerde, okullarda bildiriler dağıtmışlar, çağrı masaları kurmuşlar, paneller, konferanslar düzenlemişlerdi. İstanbul çevresinden gelenler geceden, İstanbul’daki emekçiler ise sabahın ilk saatlerinde heyecanla yollara koyulmuşlardı. Ana yollar, ana damarlardan kalbe akan kan misali emekçileri üç koldan 1 Mayıs alanına dalga dalga akıttı.
Rengârenk pankartları ve dövizleri bahar çiçekleri gibi caddelere yollara açılmıştı. “Taşeron Cumhuriyetini Yıkacağız”, “Saltanat Kayığıyla Değil Sınıfımızın Onuruyla Geliyoruz”, “Özgürlüğe Eşitliğe Kardeşliğe Devrime Elbette”, “Cemaate Teslim Olmayacağız”, “Çocuklarımızın Geleceğini Kararttırmayacağız”, “Çocuk İşçiliği Sömürüsüne Son”, “Cinsiyetçi Eğitime Hayır”, “Su Haktır Satılamaz”, “Tersanelerden Roboski’ye Yaşam Hakkı ve Adalet İstiyoruz” “Sporda da Sinmeyeceğiz Boyun Eğmeyeceğiz”, “Oyuncu da İşçidir”, “Yaşasın İşçilerin Birliği Hakların Kardeşliği”, ” Emeğin Doğanın, Kültürün Sömürüsüne Son”, “Üreten Biz Yöneten De Biz Olacağız”, “Zengine Tapulu Villa Yoksula Polis-Zabıta Mafya”…. Çeşitli renkler, sayısız pankartlar, dövizler… Sayısız talepler, gülen yüzler, inançlı ve umutlu gözler… Hepimiz her birimizle, haklılığımızla, direnişimizle ne kadar gurur duysak o kadar azdır. Savaşarak kazandığımız 1 Mayıs alanında olmakla, birbirimize kenetlenmiş bulunmakla ne kadar övünsek o kadar azdır.
DİSK’e, KESK’e bağlı bütün sendikalar, Türk-İş’e bağlı Sendikal Güç Birliği Platformu’nda yer alan sendikalar, emek eksenli partiler, Halkevleri, Odalar, Tabipler Birliği, devrimci siyasal yapılar, meslek ve yöre dernekleri, futbol taraftar grupları, feminist örgütler, çevreci platformlar, üniversite ve lise öğrenci örgütlenmeleri, güvencesiz öğretmenler, sanatçılar, iş cinayetlerinde yakınlarını kaybedenler, işten atılan direnişçiler, dışarıda tutsak gazeteciler… Hepimiz, emeğin koynuna girebilenlerin, hak ve adalet isteyenlerin hepsi, hepimiz birdik, iridik. Diriydik. Ruhumuz, bilincimiz devrim tarihinin neferlerinin nefesiyle doluydu. Devrimci tutsaklara attığımız sloganlarla selam gönderdik. Enternasyonal Marşı’yla Paris Komünarlarının kana bulanan cesetleri önünde saygıyla eğildik. 1977’de o alanda katledilen emekçilerden biri olmakta tereddüt etmeden “burada” dedik. Bilincimizi, direncimizi sürdürmemizi sağlamış olan gelmiş geçmiş bütün devrimcileri, sosyalistleri onurumuz bildik.
Kalbimiz 1 Mayıs’ta izin hakkı verilmeyip çalıştırılan işçilerle idi. Emeğin bayramında bir kat daha sömürülen işçilerin gözü kulağı Taksim’e giden işçilerde kaldı. Taksim’deydik. Tam saat 14.00 denildiğinde ülkemizin 101 noktasında toplanan bütün emekçilerle hep bir ağızdan “Faşizme Karşı Omuz Omuza” diye haykırdık. Taksim’deydik; Türkiye’de 1 Mayıs için 100 ayrı alanda toplanan emekçilerleydik. 100 ayrı alandaki emekçiler saat 14.00’te Taksim’de 1 Mayıs alanındaydı.
Taksim 1 Mayıs 2012, emekçilerin birliği, hakların kardeşliğine olan inancımızla bir sonraki 1 Mayıs’a sermayenin, siyasi iktidarın her türlü baskısına karşı yeni mevziler kazanmamızın hiç de zor olmadığının işaretlerini bizlere vermekte.