AKP’nin büyük zaferle çıktığı 22 Temmuz 2007 seçimlerini takip eden günlerden birindeydi sanırım, Osman Ulagay’ı bir televizyon kanalında sonuçları yorumlarken izlemiştim. Kelimesi kelimesine nakletmem şimdi mümkün değil tabii, ama “AKP’nin bundan böyle ülkenin insan kaynakları kapasitesinin ne kadarından faydalanacağına bakmak gerekir” minvalinde konuştuğunu hatırlıyorum. AKP iktidarının kendisinden saymadıklarına karşı kamusal hayatın hemen her alanında, hem […]
AKP’nin büyük zaferle çıktığı 22 Temmuz 2007 seçimlerini takip eden günlerden birindeydi sanırım, Osman Ulagay’ı bir televizyon kanalında sonuçları yorumlarken izlemiştim. Kelimesi kelimesine nakletmem şimdi mümkün değil tabii, ama “AKP’nin bundan böyle ülkenin insan kaynakları kapasitesinin ne kadarından faydalanacağına bakmak gerekir” minvalinde konuştuğunu hatırlıyorum.
AKP iktidarının kendisinden saymadıklarına karşı kamusal hayatın hemen her alanında, hem de bazen kabalaşan bir üslupla uyguladığı ayrımcılık ve dışlayıcılık, bundan daha kibar bir ifadeyle anlatılamazdı.
Ve Ulagay’ın işaret ettiği nokta, dışlananlardan önce dışlayan iktidarın ve onun Türkiye’sinin geleceği açısından kritik önemdeydi.
Bir kere Türkiye’de zaten bir kapasite açığı var. Bunun üzerine bir de iktidar, nüfusun hem sayıca önemli, hem de nitelik ve birikimleri bakımından hatırı sayılır bir kesimini, nedeni ne olursa olsun her biçimde dışlıyorsa, böyle bir Türkiye ne huzur bulabilir, ne de hak ettiği yere gelebilir…
Osman Ulagay’ın bu ay piyasaya çıkan son kitabı “Türkiye Kime Kalacak?”ta irdelediği ana görüşlerden biri bu… Yıllardır üzerinde düşündüğü anlaşılan “bölücü, kutuplaştırıcı ve dışlayıcı iktidar” tematiğinin bu kitapta bütünlüklü bir metne dönüştüğünü görüyoruz.
Kitap, kendisini vücuda getiren itici gücü, hem mevcut iktidar, hem de ondan rahatsız olanların tıkanmışlıkları karşısında bir entelektüelin kapıldığı isyan duygusundan da almış. Osman Bey’in kibarlığını bilenler bu isyan halini kitabın kapağını açmadan anlıyor.
Kitabın adı sadece “Türkiye Kime Kalacak?” değil; devamı hemen altına daha küçük puntolarla konulmuş: “Başbakan’ın yazdırdığı kitap”.
Ulagay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Bu kitabı yazmama neden olan, sizin tavır ve politikalarınız” diyor. Ama onu belki daha fazla çıldırtıp, isyan ettiren durum, AKP Türkiye’si mutsuzlarının, ülkedeki birikimin önemli bir bölümünü temsil ettikleri halde AKP’ninkine alternatif bir Türkiye projesini henüz üretememiş olmaları…
Türkiye projesi, vizyonu ya da Ulagay’ın bu kitapta kullandığı ifadeyle, “hikâye”…
“İnsanların hayal gücünü harekete geçirerek onlara yarın için umut verecek, değişim sürecine uyum sağlamalarını kolaylaştıracak bir hikâye…”
Ulagay, “Bugünün hızla değişmekte olan dünyasında olayları etkilemek ve insanları belli bir hedefe doğru yönlendirmek istiyorsanız mutlaka günceli yakalayan, zamanın ruhunu yansıtan, yarına pencere açan bir hikâyeniz olacak” diye yazmış. Öncesinde de “Başbakan Erdoğan ve AKP, iyi bir hikâyeleri olduğu için bugün bu noktaya gelebildi bence” diyor.
Osman Ulagay AKP’nin, askerin rejim üzerindeki vesayetini ortadan kaldırma konusunda çeşitli kesimlerden destek de alarak başarılı olduktan sonra şimdi kendisini ülkenin tek hâkimi olarak görüp, farklı düşünen herkesi dışlayarak, Türkiye’yi kendi “büyük rüya”sına göre yeniden kurma hevesine kapıldığını yazmış.
Kısacası, otoriter bir dönüşümü anlatıyor.
Sonra soruyor: “AKP’ye alternatif oluşturma çabası içinde olanlar, ‘biz ve onlar’ ayrımını reddeden, farklı eğilimdeki insanları ortak paydalarda buluşturmayı hedefleyen, her kesimi kucaklayan bir Türkiye projesi ortaya koysa ne olur?”
Çok şey değişir tabii…
Ama tersi, yani AKP’ninkine alternatif bir proje ortaya konulamaması da muhtemel… Peki, o zaman ne olur? Alternatifsiz bir AKP’nin kendi rüyasının peşinden gidebileceği yol nasıl bir yoldur?
Ulagay’a göre bu, uzun bir yol değildir. Türkiye’nin AKP vizyonuyla gelebileceği yere geldiğini, bundan öteye gitmek için farklı bir vizyona ihtiyaç olduğunu düşünüyor.
Neden böyledir, mealini kitabından özetleyerek aktarıyorum:
Kendi ideolojisinden olmayanları sistematik olarak dışlayan AKP, Türkiye’nin gelişimine önemli katkılar yapabilecek insanları yabancılaştırırken, üniversitelerin kalkınmaya katkısını da sınırlıyor.
AKP, Türkiye’de sermayenin bir bölümünü ürküttü; sermaye kaçışı yaşanabilir.
Kadınların ekonomik hayata katılımını sınırlıyor; yasakçı zihniyeti ve yerleştirmeye çalıştığı muhafazakâr hayat tarzı Türkiye’nin dünyanın nitelikli insanları için bir çekim merkezi haline gelmesini önlüyor.
AKP’nin iktidarını, ülkedeki her alanı kontrol etmek için kullanması demokrasinin gelişmesini engelliyor.
Velhasıl, Ulagay’a göre Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarının bu gidişatı sürer ve alternatif bir proje de ortaya çıkmazsa, AKP’nin kendi biçtiği dar gömleği topluma giydirmeye kalkması gerilim ve çatışmadan başka bir sonuç doğurmayacak.
Ulagay’ınki objektif, tarafsız ve faydalı bir kitap. İslamcılar ve Atatürkçülere özellikle tavsiye ediyorum. Çünkü bu kafayla giderlerse Türkiye’nin kimseye kalmayacağını anlatıyor. Bu ülke hepimizin, “Yazık oldu” dedirtmeyelim.