Ölümün de normali olur mu diyeceksiniz? Olur olur bal gibi olur. Öyle bir ülke, ya da ortamda yaşarsınız ki, eceliyle ölümlerin adı Normal Ölüm olur. İnsanlar neredeyse Normal Ölümlere hasret kalır. Şöyle upuzun yatağında, başucunda yakınları ve ilaçlarıyla yaşlanarak ölmek az şey midir?.. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde yaşadığımız, duyduğumuz ölümlerin hangisi Normal Ölüm’dü? […]
Ölümün de normali olur mu diyeceksiniz? Olur olur bal gibi olur. Öyle bir ülke, ya da ortamda yaşarsınız ki, eceliyle ölümlerin adı Normal Ölüm olur. İnsanlar neredeyse Normal Ölümlere hasret kalır. Şöyle upuzun yatağında, başucunda yakınları ve ilaçlarıyla yaşlanarak ölmek az şey midir?..
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde yaşadığımız, duyduğumuz ölümlerin hangisi Normal Ölüm’dü? Bir de ölenlerin yaş ortalamalarını düşünelim. Bir de ölmeden ölen, yani geride kalanları düşünelim.
Bütün bunları bana 12 Nisan 2012 tarihli Özgür Gündem gazetesinin ilk sayfası çağrıştırdı. Cezaevlerindeki açlık grevleri 57. gününe girmiş. Demek ki ölüm sınırı çoktan aşılmış. Sizin hiç açlık grevlerinde ölmüş, sakat kalmış yakınınız, arkadaşınız, ya da yoldaşınız oldu mu? Dileğim olmamasıdır. Eskiden bilip tanıdığınız kaçan koşan, gülüp oynayan kişi yoktur artık. Büyükken bebekleşmiş, göklerde uçarken vurulup düşmüş yaralı bir kuş vardır avuçlarınızda! Gözünüzün ta derinliklerine sadece bakar ha bakar… Hele onların ölüleri kuştan da hafif olur. Say ki bir tüy!
Rakamlar acımasızdır. Mevcut hükümetin bir yıllık icraatı maşallah darbe dönemlerini aratmıyor: 2 bin 922 kişi tutuklanmış, 151 kişi öldürülmüş, 12 bin kişi gözaltına alınmış, 3 bin kişi tutuklanmış, 57 kişi infaz edilmiş, 3 bin kişi de işkence görmüş, vb… Var ötesini sen düşün.
Henüz toprağı kurumamış olan ünlü sanatçı dostumuz Meral Okay sanki Normal Ölüm’le mi öldü? Kanserden ölümlere Normal Ölüm gözüyle bakarsak yine yanılırız. Çünkü kanserin yenilmez bir hastalık olmadığını artık herkes biliyor. Ne var ki bu konudaki çalışmalara yeterli ödenek ayrılmıyor. Bu sadece yurdumuza özgü değil, evrensel boyutlarda bir açmaz kuşkusuz. İktidarlar halkların ekmeğinden aşından kestikleri paraların, bütçelerin çoğunu savaşa, silaha, ölüm makinelerine yatırıyorlar. Dolayısıyla mevcut sistemi koruyan, yaşatan iktidarlar, her sıra dışı ölümün de birinci dereceden suçlusudurlar.
Sınırlarımızın içinde, sınırlarımızın dışında her gün sayısını bilemediğimiz kadar çok insan Normal Ölüm’le ölmüyor. Pekiyi biz sağlıklılar ne yapıyoruz? Ünlü ozanımız Ruhi Su’nun dediği gibi: “Açlıktan ağızları ve gözleri büyümüş bizim çocuklarımız”ın özgürlük arayışları karşısında evet biz ne yapıyoruz! İslam dini: Bir haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır diyor. Bir bilim insanı ise: Sokaktan bir dilenci geçiyorsa gülmeye hakkınız yoktur diyor. O zaman şu soruyu kime sormalıyız: İnsanlarımızın Normal Ölüm’le bile ölmeye hakları yok mudur?
Sonuç: Açlık grevleri dönüşü olmayan bir yola girmek üzeredir. Aklı, vicdanı olan ve de yüreği nasırlaşmamış herkesi bu konuda duyarlılığa çağırıyoruz. Yarın çok geç olabilir…