KCK soruşturmasının avukatlara yönelik 890 sayfalık ikinci iddianamesi önceki gün İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 35’i tutuklu 50 avukat hakkında “örgüt yöneticiliği” ve “örgüte üye olma” iddialarıyla cezalandırılmaları istenen iddianamede birinci iddianamedeki gibi trajikomik “delil ve suçlamalar” yer alıyor. Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin Kürt sorununa yönelik yaptıkları görüşmeleri delil olarak iddianameye […]
KCK soruşturmasının avukatlara yönelik 890 sayfalık ikinci iddianamesi önceki gün İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 35’i tutuklu 50 avukat hakkında “örgüt yöneticiliği” ve “örgüte üye olma” iddialarıyla cezalandırılmaları istenen iddianamede birinci iddianamedeki gibi trajikomik “delil ve suçlamalar” yer alıyor.
Abdullah Öcalan ile devlet yetkililerinin Kürt sorununa yönelik yaptıkları görüşmeleri delil olarak iddianameye koyan savcıya göre; HES eylemleri, barış için aydınların düzenlediği konferanslar, silahların susması için gündeme gelen Akil adamlar çalışması, BDP’nin TBMM’ye sunduğu Hakikatleri Araştırma Komisyonu önerisi, anadil talebi, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci önderler ile Ermeni sanatçı Aram Tigram anması, aydınların BDP’li vekillerin katılımıyla Kürt sorunun tartışıldığı paneller, basına verilen demeçler ve sivil cuma eylemleri gibi halkın demokratik hakkını kullanarak gerçekleştirdiği faaliyetler suç.
Mesleki faaliyetler suç sayıldı
KCK soruşturmasının ikinci iddianamesi “Avukatlar İddianame”sinde, delillerin büyük bölümü, avukatların müvekkilleri Öcalan ile devlet gözetiminde yaptığı görüşmelerden oluşuyor. Avukatların, müvekkilleri Öcalan ile İmralı Cezaevinde devletin denetimi altında yaptıkları görüşmeler, delil olarak sunulduğu iddianamede, mesleki faaliyetleri suç olarak lanse ediliyor.
İddianamenin bir numaralı sanığı avukat Mehmet Nuri Deniz iken, sanıklar arasında eski milletvekili Mahmut Alınak, avukatlar Doğan Erbaş, Mehmet Ayata, Hüseyin Çalışçı, Ayşe Batumlu Kaya ile Öcalan’ın İmralı Günleri kitabının yazarı gazeteci yazar Cengiz Kapmaz da yer alıyor.
HES eylemlerini Öcalan istemiş!
Eski milletvekili Avukat Mehmet Ayata’nın Öcalan ile görüşmesine yer verilen iddianamede, halkın HES’lere karşı yürüttüğü mücadele, Bilgi Üniversitesi’nde ‘Barışı Kurmak’ adında düzenlenen konferans ve Sivil Cuma Namazı Eylemleri’nin Öcalan’ın talimatıyla gerçekleştirildikleri iddia ediliyor. Çevre ve meslek örgütlerinin, bilirkişilerin yanı sıra halkın HES projeleri ve Hasankeyf’e yapılması planlanan baraja karşı demokratik haklarını kullanarak gerçekleştirdikleri eylemleri “örgütsel faaliyet” olarak nitelendiren savcı, avukatların, görüşme sırasında Öcalan’a HES’lere karşı yapılan protestolar hakkında bilgi aktardıkları ve aktarılan bilgiler akabinde Öcalan’ın HES protestolarının devam ettirilmesi yönünde talimat verdiğini iddia ederek, Hasankeyf’e baraj yapılmasına karşı yapılan etkinlikleri de Öcalan’ın talimatı ile yapıldığını ilan ediyor.
Devlet görüşmeleri delil, anmalar suç
BDP tarafından Kürt sorununun demokratik çözümü için yürütülen ‘sivil itaatsizlik’ kapsamında Türkiye’nin birçok ilinde binlerce Kürt yurttaşın ve BDP vekillerinin kıldığı ‘sivil Cuma namazı’ da suç delilleri arasında gösteriliyor. Savcı iddianamesinde, devlet yetkileri ile Öcalan arasında yapılan ve görüşmeleri dahi delil kabul ediyor. Yapılan görüşmeler sonrasında Devlet görevlilerinin de imzaladığı protokolleri ve alınan kararları da suç sayan savcı, bölgede 30 yıldır süren savaş sonucunda yaşanan faili meçhul cinayetlerin, karanlık ilişkilerin ortaya çıkarılması için BDP’nin TBMM’ye verdiği Hakikatleri Araştırma Komisyonun kurulması kanun teklifini de delil olarak sunuyor. Siyasi partilerin bir araya gelerek çatı partisi kurma girişimlerinin de örgüt faaliyeti sayıldığı iddianamede, 1934 doğumlu Ermeni besteci Aram Tigran’ı anma faaliyetlerini de suç saydı. Kirmanci, Arapçai Süryanice, Yunanca dillerinde şarkılar söyleyen ve 2009’da yaşamını yitiren sanatçı Tigran ile ilgili Öcalan ile avukatları arasında geçen Aram Tigran’ı anma etkinliği yapılması ve adına Diyarbakır’da müze açılması yönündeki konuşmaları da iddianamede delil olarak yer alıyor.
Basına konuşmak yasak
İfade ve düşünce özgürlüğü kapsamında Kürt sorunun tartışılması, avukatların çözüm için sunduğu öneriler, iddianamede “delil” olarak sunuluyor. Avukat Mahmut Alınak’ın, 8 Haziran 2011’de Akşam Gazetesi’nde Kürt Sorununun çözümüne yönelik verdiği röportajın delil olarak dosyaya koyan savcı, Alınak’ın, Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nden çıkarılarak başka bir ildeki cezaevinde nakledilmesi, kırsal alandan silahlı faaliyet gösteren PKK’lilerin genel af ilan edilerek dağdan indirilmesinin sağlanması, ana dil hakkının kullanılması gibi öneriler “örgüt faaliyeti” olarak değerlendiriyor. İddianamede, Alınak’ın Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) PKK’nin tarafından ilan edilen çatışmazlık kararını ve hükümetin tutumunu değerlendiren Alınak’ın, “PKK’nin eylemsizlik kararını gözden geçireceği 1 Mart’a birkaç gün kaldı. Çocukları askerde ya da dağda olan anne ve babalar kanlı çatışmalar yeniden başlayacak kaygısıyla günlerini diken üstünde geçiriyor. Devlet ve hükümet yetkilileri on binlerde cana mal olan kanlı çatışmaların yeniden başlamaması için demokratik tedbirler almamakta ısrar ediyor” şeklindeki barışı dileyen açıklaması da suç sayılıyor.
Kürtçe savunma istemek örgütselmiş!
Basında yer alan haberlerin de örgütle ilişkilendirildiği iddianamede, hemen hemen tüm basında görülmesi mümkün olan haberlerin “delil” olması dikkat çekiyor. DİHA’nın 18 Mart 2011’de verdiği “Savcı Kürtçe savunmaya 50 TL ‘kabahat’ istedi” başlıklı haber ile ilgili görüş veren avukat Mehmet Sani Kızılkaya’nın, “Kürtçe savunma anayasal bir haktır” şeklindeki değerlendirmesinin dahi “delil” kabul edildiği görülüyor.
İtirafçı avukattan manidar ifadeler
İkinci KCK iddianamesinde Öcalan’ın avukatlarından Dündar’ın etkili pişmanlık yasasından faydalanmak istemesi ve verdiği ifadelerde PKK-Ergenekon ilişkisini ileri sürmesi dikkat çekiyor.
Radikal gazetesinin haberine göre, Dündar, ifadelerinde PKK-Ergenekon arasındaki bağlantının Sabri Ok olduğunu öne sürerek, Ok’un Öcalan tarafından korunduğunu iddia etti:
“2005’te Sabri Ok cezaevinden çıktıktan sonra Ağrı Eleşkirt’te askerlik yaparken, bir kere ziyaretine gitmiştim. Burada, Ok’un arkadaşlarından biri bana, Ok’un askerlik yaparken Jandarma istihbaratından Zeki ya da Zekeriya isimli bir binbaşı ile sürekli temas halinde bulunduklarını, iki askerin Ok’u koruduğunu anlattı. Askerliği bittikten sonra örgüt içerisinde hızla yükselerek Avrupa sorumluluğuna geldiğini ve Öcalan tarafından da örgüt içerisinde korunduğunu ve bir keresinde bana ‘Öcalan benim Türkiye temsilcim’ dediğini hatırlıyorum. Dolayısıyla Ok’un Ergenekon yapılanması ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.”
Birgün