“Sular yükselince balıklar karıncaları yermiş, sular çekilince de karıncalar balıkları.” Suların çekildiği böyle bir zamanda karıncalar börtü böcekleri de yanlarına alarak “Allah Allah” nidalarıyla hücum edip duruyorlar balıklara. Kendini karınca sanan ya da böyle bir zamanda karınca olmanın ‘nimetlerinden’ yararlanmak isteyen kimi balıkçıklar da geri durmuyorlar onlardan. Bırakın geri durmayı daha vahşi ve daha fütursuz […]
“Sular yükselince balıklar karıncaları yermiş, sular çekilince de karıncalar balıkları.” Suların çekildiği böyle bir zamanda karıncalar börtü böcekleri de yanlarına alarak “Allah Allah” nidalarıyla hücum edip duruyorlar balıklara. Kendini karınca sanan ya da böyle bir zamanda karınca olmanın ‘nimetlerinden’ yararlanmak isteyen kimi balıkçıklar da geri durmuyorlar onlardan. Bırakın geri durmayı daha vahşi ve daha fütursuz oluyorlar karıncalardan. Zira işleri zor onların… Karıncalar bir işi yaparlarken onlar iki işi birden yapmak zorundalar: Bir yandan balık olmadıklarını karıncalara kanıtlamak, bir yandan da balıkları karıncalardan daha iyi tanıdıklarını, tümden ortadan kaldırılmak isteniyorsa kendilerine ihtiyaç olduğunu göstermek… Bu yüzden olsa gerek nerde bir sol, sosyalizm, emek, sınıf, grev, devrim, örgütlenme, paylaşım, eşitlik, dayanışma, ilericilik, enternasyonalizm gibi solun temel kavramlarını duysalar kendilerini kaybedip saldırmakta, nasırlarına basılmışçasına uzun zamandır biledikleri dişlerini ardı sıra batırmakta, binlerce karıncanın bir yılda ancak koparabileceği parçayı bir ısırışta koparmaktadırlar. İşte balıkları asıl yaralayan da bu kadar büyük parçanın tenlerinden, canlarından bir anda koparılması değil, bu işin kendini karınca sanan kendi hemcinsleri tarafından gerçekleştiriyor olmasıdır.
Suların yüksek olduğu zamanlarda entelektüel sayılmanın yegane şartı solcu olmakken, suların çekildiği böyle bir zamanda entelektüel sayılmak isteyenin yapması gerektiği ilk iş ise sola küfretmek olmaktadır. Zira tek kutuplu, orman kanunlarının işlediği, güçlünün borazanının öttüğü böyle bir zamanda sola küfretmek, solu sol eden değerlerinden koparmak ve onu tahrif etmek çok iyi prim getirmektedir. İşte hapis oldukları bu ormanda güçlü olmayı başaramayan kimi ‘ eski solcular’ da bu yükselen trende ayak uydurmak adına güçlünün borazanı olmayı içine sindirebilmektedirler. Güçlünün borazanı olmak adına da tarihin hiçbir kesitinde uzlaşamamış çelişkileri bir araya getirmekten çekinilmemekte; solun olmazsa olmazı olan sınıfsallığını, enternasyonalliğini, ilericiliğini, eşitlikten yanalığını, her türlü sömürünün karşısında oluşunu, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını savunuşunu hiçe sayıp ezeli ve ebedi karşısında olduğu milliyetçilikle, muhafazakârlıkla, emperyalizmle ve hatta yutturabileceklerini bilseler şeriatla solu yan yana getirmekte beis görmemektedirler. İşin acı tarafı odur ki bu ucube sapmaları ‘liberal, çağdaş sol’ adına yaptıklarını iddia edebilmektedirler. Borazan olmayı kabul etmeyip bütün güçsüzlüklerine rağmen, solun temel değerlerini ve dilini canları pahasına savunanları ise cahillikle, cemaatçilikle, geri kafalılıkla, çağ dışılıkla itham etmekte ve bunu yaparlarken de kızaracak yüzleri olmamaktadır. Eee, ne de olsa sosyalizm trendi yerlerde sürünmekte ve ‘düşenin de dostu olmuyormuş’ gerçekte.
Bütün bunlar moralimizi bozup, canımızı acıtsa da bize düşen görev, karıncalarla ve kendini karınca sanan balıkçıklarla teker teker savaşmak yerine suyu yükseltmenin uğraşını vermektir. Zira kimin kimi yiyeceğine karar veren suyun bizatihi kendisidir. Ve su yükseldiğinde karıncaların malum akıbetten kurtulamayacakları, şimdi kendini karınca sanan o balıkçıkların da özlerini hatırlayıp kendi yuvalarına geri dönecekleri kesindir. İşte o zaman balık hafızalı olmayıp onlardan hesap sormak daha doğru, daha anlamlı ve daha güzel olacaktır.