Sendikalar yasası AKP’nin istediği gibi yasallaştı. Malum, grev hakkı yine yok. Toplu sözleşme hakkı kağıt üzerinde ve yandaşla yapılacak. Gerisi can sağlığı. Çalan da oynayan da hükümet olunca… Şimdi usul yerini bulsun diye bir masa oluşacak. Doğal olarak bu masada hükümetle sendikalar bir orta oyununu sahneye koyacaklar. Kurallar sistemin öngördüğü biçimde işledikten sonra, yani sendikalar […]
Sendikalar yasası AKP’nin istediği gibi yasallaştı.
Malum, grev hakkı yine yok. Toplu sözleşme hakkı kağıt üzerinde ve yandaşla yapılacak. Gerisi can sağlığı. Çalan da oynayan da hükümet olunca…
Şimdi usul yerini bulsun diye bir masa oluşacak. Doğal olarak bu masada hükümetle sendikalar bir orta oyununu sahneye koyacaklar.
Kurallar sistemin öngördüğü biçimde işledikten sonra, yani sendikalar sistemin sınırlarını zorlamadıkça, bir sorun olmayacaktır.
Nihayetinde hükümet ne verirse, yandaş sendikalar verileni kabul etmek zorundalar. Çünkü emekçi muhalefetini örmek, sokağı hedeflemek gibi bir dertleri yok bunların. Memur Sen pratiği duruşu itibariyle emek ve toplum değerlerinden, fersah fersah uzak bir örgüttür. Ancak hükümet tarafından hormonlanarak, kamu çalışanları alanında tek güç haline getirilmiştir.
Hani “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” derler. Bu gün Memur Sen bir holding kadar farklı alanlarda ticaret yapmaktadır. Memur Sen’in resmi web sitelerine girildiğinde Turizm işletmeciliği, Kooperatif ve arsa satışı, bankalarla ortak kasko ve özel sigortacılık, promosyonculuk gibi beş yüz bin kişilik üye pazarında ticari faaliyetleri görülecektir. Yani Memur Sen’in bir eli siyasette, bir eli ticarettedir.
Grev hakkının yasallaşmaması için, AKP’nin yanında yer alan bu sarı sendikacı yapı, önümüzdeki günlerde de ‘tüm kamu çalışanları’ adına masaya oturmaya hazırlanıyor. Ancak memurlar, emekliler ekmeğini büyütmeyi, ekonomik sosyal haklarında iyileşme beklerken.
O masadan sonuç çıkmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü son sözü “Hakem Kurulunun” söylediği, grev hakkının olmadığı şaibeli bir masada, asla eşit koşullarda pazarlık yapılamaz.
Üstelik daha masa kurulmadan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek toplumu maniple etmeye başladı bile. Bakan “Kıt kaynaklarımız var, o kıt kaynaklar çerçevesinde toplu sözleşme sürecini” yöneteceklerini söyledi. Mehmet Şimşek; bu sözü halkla, çalışanları karşı karşıya getirmek için sarf ettiği biliniyor. Oysa memura bütçenin ‘kıt’ olduğunu söyleyen AKP hükümeti, sermaye kesimlerine ve militarizme keseyi alabildiğine açmış görünüyor.
AKP ‘taklacı’ sendikaları yanına alarak bu süreci lehine sonuçlandıracağı bu günden bellidir. Dolayısıyla başından dezavantajlı başlanan toplu pazarlık süreci bir oyundan ibarettir ve bu oyun er yada geç bozulmak zorundadır. KESK o masaya gidip sözünü dobra, dobra söylemelidir. O masada yaşananlar mutlaka toplumla anı anına paylaşılmalı ve kirli pazarlıklar teşhir etmelidir.
KESK 2000’li yıllardan bu yana, yasaya sığmayacağını haykırmaktadır. Çünkü hükümet yıllardır Toplu sözleşme bahanesiyle kitlelerin umutlarını sömürmektedir. Bugün artık buna izin verilmemelidir.Şüphesiz ki yasaya sığmamanın yolu; mücadelenin toplumsallaşmasından ve siyasallaşmasından geçmektedir. Toplumun geri kalanları ile bağ kurmaktan ve onların desteğini almaktan başka çıkar yol yoktur.
Kürt sorunu, kadın sorunu, çevre sorunu, işsizlik, yoksulluk sorunu yaşayan toplum kesimleri emek mücadelesinin doğal müttefikleri olmak zorundadır. Dolayısıyla yasaya sığmamak derken, onların mücadeleleriyle ortaklaşmak demektir.
İnadına insanca yaşam daha fazla savunulmalı, daha fazla Kürt sorunu sahiplenilmeli, savaşa karşı daha fazla barış mücadelesi verilmelidir.
Ve daha fazla doğaya, yaşam alanlarımıza el koyan, kapitalist saldırganlığa karşı mücadele radikalleşmelidir.
Yoksa zaten sonu başı belli olan bir oyunun figüranı olmaktan asla kurtulamayız.