Geçtiğimiz günlerde kimi gazeteciler, “devir bizim devrimiz, nasılsa güç bizde” cesaretiyle ‘sol’a, solculara, değerlere nereden nasıl saldıracaklarını şaşırmış biçimde yazılar kaleme aldılar. Paradan ve erkten pay alan bu şahısların isimlerini zikredip ünlerine ün katmak istemiyorum; fakat malum tartışmanın süregelmesi için kaynak göstermem gerekiyor. Zaman gazetesi yazarı A. Turan Alkan, 7 Nisan’daki yazısında (1) BDP’yi ayrı […]
Geçtiğimiz günlerde kimi gazeteciler, “devir bizim devrimiz, nasılsa güç bizde” cesaretiyle ‘sol’a, solculara, değerlere nereden nasıl saldıracaklarını şaşırmış biçimde yazılar kaleme aldılar. Paradan ve erkten pay alan bu şahısların isimlerini zikredip ünlerine ün katmak istemiyorum; fakat malum tartışmanın süregelmesi için kaynak göstermem gerekiyor. Zaman gazetesi yazarı A. Turan Alkan, 7 Nisan’daki yazısında (1) BDP’yi ayrı tutarak, % 1’den aşağı oy alan sol partiler ile ilgili “Küsurat kavramı, uğruna devrim filan yapmaya kalkıştıkları toplumu tanıma ve tahlil etme noktasında ne kadar algı özürlü olduklarını göstermek bakımından anlamlıdır” demiş ve solun kitleselleşememesini dar bir matematikle açıklamaya çalıştı. Oy almak ve toplumu ‘gütmek’ için bizlere arkamıza yeşil sermayeyi alarak din ve vicdan duygularını nasıl sömürebileceğimizi öğretmesini istiyorum. Zira son iki günde aynı kalemşor takımından bir diğeri olan meşhur hocamız Mümtaz’er Türköne (2), bu kez Türkiye eski CIA şefi Graham Fuller’in ‘Türkiye’ye Sol Lazım’ (3) sözünü konu edinmişler kendilerine. İşin trajikomik yanı, Fuller dinci – faşist kesimi nasıl bugünlere getirdiklerine ve bugün bu iktidarın nasıl bu kadar rahat oluştuğuna değinmekten kaçınmış gözüküyor. Aynı paralellikte, her iki yazar da bu konunun kıyısına dahi yanaşmamışlar. Sayın Türköne yazısında illegal örgütlerin devletin oyuncağı olduğunu belirtiyor. Devrimcileri hem Ergenekon ile ilişkilendiriyor, hem de doğrudan darbeci olmakla itham ediyor. Kimi örgütler yer yer ‘devletin oyuncağı’ olmuş olabilir. Bu kendi öznel nedenleriyle değerlendirilince kısmen katılabileceğim bir durum. Fakat Sayın Türköne’nin iktidar ağzıyla olan biten her şeyi Ergenekon’a bağlaması ve bu ülkede demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren devrimcileri darbeci olarak addetmesi komedinin TDK’deki yeni karşılığı olmaya aday nitelikte. “Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in örgütlerinin gerçekleştirdiği şiddet eylemlerinin tek amacı 9 Mart darbesidir” diyen Türköne, “Doğan Avcıoğlu’nun başını çektiği ve kendilerine Milli Demokratik Devrimci adını veren ve Yön Dergisi etrafında toplanmış bir grup Kemalist sol aydının, yapmayı planladıkları darbe teşebbüsü” olarak anılan bir hareketi, nasıl oluyor da dönemin devrimci önderleri ile ilişkilendirebiliyor, doğrusu anlayamıyorum. Sayın yazarın, “suni denge”, “aktif direniş”, “öncü şiddet”, “silahlı propaganda” gibi kavramları ‘gevezelik’ olarak nitelendirmesi, bulunduğu akademik makama hiç yakışmayan ifadeler olarak adlandırılabilir diye düşünüyorum.
Sıcacık ve korunaklı gül kokulu odalarından, ciddi paralar alarak yazılar yazan bu zatların saldırganlığı ise, okudukları ülkenin önde gelen okullarındaki iyi mesleklere rağmen parayı ve sermayeyi ve parlak kariyerleri(!) değil, cezaevlerine, işkencelere ve türlü sıkıntılara göğüs germeyi seçen solcu, devrimci, ilerici, yurtsever insanların varlığından ileri gelmektedir. Aykırı ve havalı görünmek için keşke sizin gibi pahalı arabalara binmeyi, yoksulların elinden alınarak inşa edilmiş teknolojik rezidanslarda oturmayı mı seçselerdi acaba? Uğruna devrim filan yapılması diyerek küçümsediğiniz solcular ve bu halk, ‘ayaklar baş olamayacağı’ için sizin anlayışınıza ters düşüyor sanırım. Bu kompleks bünyelerin açığa vurulduğu alan ise, bugün yaşamayan ve cevap veremeyecek olan solcu önderlerine yöneltilen suçlamalar ve karalamalardır.
8 Nisan Pazar günü Halkevleri’nin 80. Kuruluş Yıldönümü idi. Halkevci değilim. Fakat binlerce coşkulu ve inanmış yüreğin bir araya geldiği, uzun zaman sonra bir enerjinin hissedildiği ve morallerin tazelendiği bir gece yaşadık hepimiz. Bir gün dedik hep bir ağızdan. Çok güzel duygular yaşandı, çok güzel mesajlar verildi. Umarım bu gece, o gece olarak kalmaz. Bu enerji ve sinerji, DKÖ’lerle, sendikalarla, diğer siyaset ve yapılarla hep beraber birleşik bir mücadelenin önünü açar. Belki Graham Fuller’in haklı olduğu bir şey vardır, bu ülkeye sol gerçekten lazım. Ama onun bahsettiği anlamda değil, bu kompleksli bünyelerin korktuğu, gerçek sosyalist ve devrimci bir sol lazım.
(1) A. Turan Alkan, “‘Mamanı yemezsen solcu amcalar gibi olursun yavrum!'”, Zaman Gazetesi, Nisan 2012
(2) Mümtaz’er Türköne, “Bu solcular adam olacak mı?”, Zaman Gazetesi, Nisan 2012
(3) Hürriyet Gazetesi, 06 Nisan 2012