Bugün bana ‘umut’ nedir deseler o 160 çocuğu anlatırım. Halkevleri’nin 80’inci kuruluş yıldönümü şenliğinde sahne alan o umut korosu nasıl anlatılır ki. Tıklım tıklım dolu o devasa salonda, Yavuz Bingöl ile aynı sahneyi paylaşırken gösterdikleri özgüven, eminim ki karşılarındaki 25 bin kişiye de yayıldı. Arkalarındaki ekranda bu düzenin “iyi çocukları” tarafından öldürülen Hrant’ın resmi, dillerinde […]
Bugün bana ‘umut’ nedir deseler o 160 çocuğu anlatırım. Halkevleri’nin 80’inci kuruluş yıldönümü şenliğinde sahne alan o umut korosu nasıl anlatılır ki. Tıklım tıklım dolu o devasa salonda, Yavuz Bingöl ile aynı sahneyi paylaşırken gösterdikleri özgüven, eminim ki karşılarındaki 25 bin kişiye de yayıldı. Arkalarındaki ekranda bu düzenin “iyi çocukları” tarafından öldürülen Hrant’ın resmi, dillerinde “Sarı Gelin” türküsü. Ve sonra arkalarında 12 Eylülcülerin ve 12 Eylül’ü yargıladığını iddia edenlerin ortak düşmanı Fatsa Çocuk Korosu’ndan görüntüler, dillerinde Fatsa’dan yadigar bir şarkı: “Güzel çocuk”.
Hiç kimse kalmasa bu çocuklar var
Bulunduğum tribünde göz yaşlarına hakim olamayanlar var. Soruyorum sorabildiğim birine “Hüzünden mi” diye. “Yok” diyor, “Umuttan… Hiç kimse kalmasa bu 160 çocuk var.… Onlara hangi 4+4+4 işler ki…” Sahnedeki 160 çocuğun Van Çocuk Evi’ndeki ve Halkevleri’nin onlarca şubesinde düzenlenen yaz okullarındaki arkadaşları salonun ekranlarında görününce, AKP’nin Halkevleri’nden neden bu kadar nefret ettiği bir kez daha anlaşıldı.
Saat 3 civarında salona yaklaştığımda görmüştüm o 160 çocuğu. Turuncu renkli, Avni amblemli tişörtleri üstlerinde, gönüllü öğretmenleri yanlarında neşeli neşeli salona giriyorlardı. En ufak bir tedirginlik yoktu yüzlerinde. Halkevleri’nin bulunduğu mahallelerde süren keyifli bir çalışma sürecinin devamıydı o sahne. Çocuklar sanatçı kapısından hoplaya zıplaya kendilerine ayrılmış kulislerine girerlerken, salonun seyirci girişinde hatırı sayılır bir kalabalık daha şenliğe iki saat olmasına rağmen toplanmıştı bile. Metrobüs durağından salona giden yolda iki saat önce oluşan yaya trafiği hayli şaşırtıcıydı ve bir saat sonra bu trafiğin adım adım yürünecek düzeye ulaştığı haberleri geldi. Görkemli bir gece yaşanacağının bu daha ilk işaretleriydi.
‘Hepimizi perişan ederler’
Gelen kitlenin niceliği belli olmuştu da, ya niteliği? Bu sorunun yanıtını, salonun özel güvenlik amirinin personeline son talimatlarını verirken ‘kulak misafiri’ olduğumuz şu sözlerinden almıştık aslında: “Bakın bugünkü etkinlik, burada daha önceden yapılan etkinliklere hiç benzemiyor. Buraya gelenler sokaklarda omuz omuza kavga eden insanlar. Biriyle bir tartışma yaşansa tanıdık, tanımadık kimse bakmaz, hepimizi perişan ederler burada.”
Turuncu ve mor balonlar
Bir taraftan da görevli Halkevciler son hazırlıklarını yapmaktaydı. Turuncu-mor balonlar süslemişti her yanı. Halkevleri’nin turuncusunun yanındaki mor sadece renk olsun diye yoktu orada. Şenliğin başından sonuna, gösterilen tüm videolarda, yapılan tüm konuşmalarda kadına yönelik muhafazakar, gerici, patriarkal saldırganlığa karşı öfke ve son dönemde hak mücadelelerinde yükselen kadın militanlığına övgü vardı.
Salon düzenlemesinin en dikkat çekici yanlarından biri de Cumhurbaşkanı’nın özel locasının kapatılıp üzerine Hopa’da öldürülen öğretmen Metin Lokumcu’nun resminin asılmış olmasıydı. Gece boyunca Lokumcu’nun adının ve görüntüsünün geçtiği her an salondan yükselen büyük reaksiyon, Hopa olaylarının AKP karşıtı öfkenin sembollerinden biri olduğunu gösterdi.
Barışın sesi, yüreklerin birliği
Gece boyunca Kürt sorununda AKP’nin savaşa ve yok etmeye yönelik politikalarını eleştiren her söylem büyük alkış aldı. Agire Jiyan ve Diyarbakır Sur Belediyesi Gençlik Korosu sahneye çıktığı an dışarıya soluklanmaya çıkmış herkes heyecanla tribünlerdeki yerine geri döndü. Balkan Romanları’nın Hıdrelez’e dair umutlarını dile getiren Ederlezi türküsünü Newroz’un gençlerinden dinledik, saksofonla desteklenmiş Şemameyle halaya durduk, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın “yüreklerimizin birliği”ni yansıtan coşkusuna tanık olduk. Ve en önemlisi de, bu ülkenin bir tarafında, her türlü baskıya, zorbalığa rağmen inatla parlayan aydınlığı gördük.
Erkan Oğur ile İsmail Hakkı Demircioğlu’nun türkülerine daha çok orta yaş ve üstü, Hayko Cepkin ve Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkılarına ise daha çok gençler eşlik etse de kuşaklar buluşmasında talep ortaktı: Acil demokrasi ve özgürlük. Belki de bu yüzden salonun tamamı tarafından, hep bir ağızdan, defalarca, en güçlü atılan slogan “faşizme karşı omuz omuza” oldu. Bir de ekranda Tayyip Erdoğan’ın Sivas katliamı davasına dair “hayırlı olsun” sözleri yansıdığında aynı anda patlayan “yuuuh” seslerini ve “biz artık şarkı söylemek istiyoruz” diyen on binlerin hep bir ağızdan seslendirdikleri “Çav Bella”yı eklemek lazım….
1 Mayıs’ta görüşmek üzere
Yeni Türkü ile beraber sahneyi paylaşan Şevval Sam “hiç bu kadar çok insanla beraber söylemedim” diye heyecanını dile getiriyordu bu halk korosu karşısında. Bu büyük koro Volkan Konak ve Melike Demirağ ile “Karlı Kayın Ormanı”nı söylerken bir kez daha şenliğin ismine hakkını verdi: “Özgürlüğe şarkı, karanlığa meydan okuyoruz”. Finalde Edip Akbayram ile söylenen 1 Mayıs Marşı ile bundan sonraki buluşmanın randevusu kesildi.
Hak mücadeleleriyle iktidara kök söktüren Halkevleri, görkemli 80’inci yıl şenliğiyle sadece büyük bir örgüt değil, gelişkin bir örgüt olduğunu da gösterdi. Sadece köklü bir örgüt değil genç bir örgüt olduğunu gösterdi. Yarını kurmanın, dünün birikimini yanına alarak ancak mutlaka bugüne müdahale ile mümkün olduğunu gösterdi.