Toplumsal alanda büyük bir tahribat yaratarak gelişen küreselleşme çağı her dönem,sömürü politikaları sonucu ortaya çıkan yoksullaşma ile birlikte hem toplumsal hem de ekonomik bir krizi meydana getirmiştir. Bugün ise kapitalizmin merkezinde ortaya çıkan ve özellikle Yunanistan’da, İspanya’da yoğun hissedilen krizden kurtulmak için “kemer sıkma” politikaları uygulanıyor, işçi maaşlarında kesintiye gidiliyor, toplu işten atmalar yaşanıyor, krizin […]
Toplumsal alanda büyük bir tahribat yaratarak gelişen küreselleşme çağı her dönem,sömürü politikaları sonucu ortaya çıkan yoksullaşma ile birlikte hem toplumsal hem de ekonomik bir krizi meydana getirmiştir. Bugün ise kapitalizmin merkezinde ortaya çıkan
ve özellikle Yunanistan’da, İspanya’da yoğun hissedilen krizden kurtulmak için “kemer sıkma” politikaları uygulanıyor, işçi maaşlarında kesintiye gidiliyor, toplu işten atmalar
yaşanıyor, krizin bütün yükü emekçi halk kesimlerinin üzerine yükleniyor.
Bu gün bize anlatılan yalanların her biri teker teker ortaya çıkıyor. Dünya, kapitalistlerin çirkin yüzlerine bir kez daha tanık oluyor. Önce Mısır’da ardından Tunus, Libya ve en son Suriye’de ABD açıktan emperyalist müdahalelerde bulunuyor.
AKP, emperyalistlerin Ortadoğu’ya yönelik saldırılarının parçası olarak NATO’nun yeni stratejik saldırı konsepti kararı çerçevesinde Malatya Kürecik’e Füze Kalkanı Radar Sistemi kuruyor. Krize karşı ciddi tepkiselliklerin oluştuğu Ortadoğu coğrafyası, AKP
hükümetinin taşeronluğu üzerinden emperyalizmle barışık bir rotaya doğru ilerletiliyor.
Türkiye’de AKP-Cemaat koalisyonu eliyle dinci-gerici iklim içerisinde emperyalizmin yeni sömürü politikaları hayata geçiriliyor.
AKP “dindar nesli”ni yetiştirmek ve asıl olarak sermaye politikalarını yerleştirebilmek için eğitimi kullanıyor. Yarattığı sonsuz sömürüye karşı isyan değil biat eden, sorgulamayan bir nesil istiyor. Bir yandan üniversiteleri küresel sermaye sürecine
entegre etmenin uğraşı olan Bologna sürecini hayata geçirirken, diğer yandan 4+4+4 yasasıyla yarattığı düzene uyum için eğitimi ticarileştiriyor, dinselleştiriyor.
Her geçen gün gazeteciler, öğrenciler tutuklanıyor. İş cinayetlerine, kadın cinayetlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Sömürü, talan, baskı her geçen gün artarak sürüyor.
‘Sahip Çıkalım’ çağrısı, harekete geçmeye, bizi hapseden çemberi birlikte kırmaya bir çağrıdır. Hayatın her alanına saldırıldığı, sömürünün arttığı böyle bir dönemde tüm bunlara karşı “Üniversiteme, Özgürlüğüme, Geleceğime Sahip Çıkıyorum!” diyebilmenin
neden bu kadar önemli olduğuna daha yakından bakmak gerekir belki de…
Üniversitene Sahip Çıkmak için 1 Mayıs’a! Tüm dünyayı saran neoliberal politikalar, 12 Eylül darbesi ile başlayan süreçte en çok
eğitim üzerinden etkisini gösteriyor. Öğrencilerin en temel hakları olan barınma, sağlık gibi alanları piyasaya açan; YÖK, mütevelli heyetleri, danışma kurulları gibi üniversite bileşenlerine söz hakkı tanımayan, sermaye güdümündeki bir kurumu baş aktör haline
getiren bu politikalar eğitim üzerindeki etkisini derinleştirerek sürdürüyor.
Bugün, ‘parayı veren düdüğü çalar’ mantığıyla herkese parasına göre bir eğitim sunuluyor. Harç parasını veremeyen emekçi çocuklarına üniversite kapıları kapanıyor. “Bireysel harç” gibi uygulamalarla öğrenciyi sömürmede sınırlar aşılıyor. Öğrenci müşteri, üniversiteler şirket haline dönüşüyor.
Avrupa’daki üniversitelere uyum sağlamak bahanesiyle asıl olarak piyasaya uyumlu bireyler yetiştirmek üzere tasarlanan Bologna Süreci Türkiye’de de yaygınlaştırılıyor, bu süreç ile geçme notu 65’e çıkartılıyor, ders geçmek zorlaşıyor, yaz okulu ve
bütünlemeler kaldırılıyor.
Kendine uyumlu bireyler, kar getiren alanlar isteyen piyasa, sosyal bilimler/felsefe gibi alanların gözden düşmesine, üniversitenin bilim üretmemesine neden oluyor.
Geleceksizliğin belirgin bir hal aldığı bu dönemde üniversiteler bunun en önemli kaynağını oluşturuyor. Çok zor şartlarda üniversiteye giren öğrencileri, mezun olduklarında işsizlik, güvencesiz çalışma, emeğinin sömürülmesi bekliyor.
Bunların yanında, üniversite bileşenlerinin üniversite yönetiminde hiçbir söz hakkı bulunmuyor. Sermaye sahipleri, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin, çalışanların sahip olması gereken söz hakkına sahip oluyor. Bu süreç bu gün bir adım daha geliştirilerek,
sermaye temsilcilerinin de birebir dahil olduğu her üniversiteye bir “YÖK” kuruluyor.
Tüm bunlara karşı ise bilimsel ve demokratik bir niteliğe sahip, parasız, nitelikli bir eğitimin verildiği, söz ve karar hakkının üniversite bileşenlerine ait olduğu bir eğitim için üniversitelerimize sahip çıkalım!
Özgürlüğüne Sahip Çıkmak İçin 1 Mayıs’a! AKP-Cemaat koalisyonu tüm yaşam alanlarına saldırmaya devam ediyor. Termik santrallerle, HES’lerle doğayı katlediyor, emekçileri sömürüyor. Toplumu cemaat
ağlarıyla, medyayla kuşatıyor. YÖK’üyle, sermayesiyle üniversiteleri ele geçirirken üniversitelerin kapısını polise sonuna kadar açıyor. Her şeyi kontrol altına alıyor, hayatın her alanına giriyor, izliyor, dinliyor.
Tüm bu sömürü ve baskı düzenine karşı çıkan toplumsal muhalefeti ise polisiyle, medyasıyla, özel yetkili mahkemeleriyle yok etmeye çalışıyor. Parasız, bilimsel eğitim talep eden öğrencileri, gerçekleri ortaya çıkardığı ve dile getirdiği için gazetecileri
tutuklarken; derelerine, suyuna, toprağına sahip çıkan halkın üzerinde baskı mekanizmalarını hissettiriyor.
500’den fazla tutuklu öğrenciye,100’den fazla tutuklu gazeteciye her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Kendisine karşı oluşan tüm muhalefeti yok ederek, sistemin krizine karşı oluşacak tepkileri kontrol altına alarak iktidarını sağlamlaştırdığı bu süreçte belki de en çok gençlerden, onların isyanından korkuyor. “Dindar bir
nesil yetiştirmek istiyoruz” diyerek bizleri rahatça kontrol altına almanın yollarını kolaylaştırmak, kendi sözümüzü söylememizi engellemek istiyor.
Tüm bunlar olurken özgürlük; yaşam alanlarına, hayatına saldırılmadan yaşamak,kendi sözünü söyleyebilmek ve tüm bu alanları bu sözle yaratabilmekten, şekillendirebilmekten geçiyor. AKP ve cemaatin hem siyasal hem de toplumsal alanı kuşatarak yarattığı baskı ortamına karşı bizi bekleyen güzel günler umuduyla özgürlüğe
sahip çıkalım!
Geleceğine Sahip Çıkmak İçin 1 Mayıs’a!
70’li yıllardan beri dünyayı kasıp kavuran küreselleşme çağı belki de en çok gençleri etkiliyor.
Türkiye’ye baktığımızda 80 darbesi ile birlikte bu etkiler daha da artıyor. Duyarsız, apolitik, yalnız; kendi hayatında, yaşadığı alanlarda hiçbir söz hakkı bulunmayan nesiller yetiştirmek, rekabeti, piyasayı hakim kılmak emperyalizmin güdümündeki bu darbenin
ana amacını taşıyor.
Piyasa ve cemaat ağlarıyla kuşatılmış bugünün üniversitelerinde bin bir zorlukla bitirilen öğrenim süreci sonunda bizleri de işsizlik, güvencesiz çalışma ve beraberinde geleceksizlik bekliyor.
Oysa geleceğimizi, yarınlarımızı elimizden almaya çalışanlar büyük bir yanılgı içindeler, çünkü bu köhneleşmiş düzenlerini topyekün başlarına yıkacak öfkeli, umut dolu isyanlarını kuşanıp gelen gençlerden bihaberler.
Biz yeni bir gelecek hayalleri talep etmiyoruz. Bugünden yarını kurma iradesiyle, kendi özgücümüzle, gençliğin heyecanı ve isyanıyla geleceğe sahip çıkmaya koşuyoruz.
Biliyoruz ki Gelecek Biziz ve Değiştireceğiz!