Fransa’nın iç politik gündeminde cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Doğal olarak toplumun gündemi bu konuya endekslenmiş durumda. Fransa’da yarı başkanlık sistemi bulunuyor ve dış politika da esasen cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Ayrıca cumhurbaşkanının iç politikada da belirli bir etkisi buluyor. Bu bakımdan seçimler, hem uluslararası alanda, hem de iç politikada ciddi olarak takip ediliyor. Fransa’da seçim iki tur […]
Fransa’nın iç politik gündeminde cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Doğal olarak toplumun gündemi bu konuya endekslenmiş durumda. Fransa’da yarı başkanlık sistemi bulunuyor ve dış politika da esasen cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Ayrıca cumhurbaşkanının iç politikada da belirli bir etkisi buluyor. Bu bakımdan seçimler, hem uluslararası alanda, hem de iç politikada ciddi olarak takip ediliyor.
Fransa’da seçim iki tur üzerinde yapılıyor. Birinci tur seçimleri 22 Nisan’da, ikinci tur ise 6 Mayıs’ta yapılacak. Birinci turda hiçbir aday %50.01 oy alamazsa, en çok oy alan iki aday ikinci tura kalıyor. Birçok adayın katıldığı seçimlerde ön plana çıkan 4 aday var.
Jean-Luc Melenchon Sol Cephe’nin başkan adayı olarak etkili olmaya çalışıyor. Anketlerde %14 civarında bir oy potansiyeline sahip olan Melenchon, seçim kampanyasında özellikle Fransa’nın ayrıcalıklı tarihsel rolünü ön plana çıkartıyor. Örneğin “Fransa’nın dünyanın en büyük ikinci donanmasına ve dünyanın en gelişmiş ikinci diplomasi ağına sahip olduğunu” belirtiyor. Ayrıca ”Fransa bir batı devleti değildir, Fransa evrensel bir devlettir” değerlendirmesiyle ‘ayrıcalıklarına’ dikkat çekerken aynı zamanda ‘sosyal devlet’ politikasına özel bir vurgu yapmakta.
Faşist Parti olarak bilinen ‘Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen’in, bütün seçimlerde kullandığı iki konu: göçmenler/yabancılar ve Müslümanlar. Le Pen ailesi de göçmen olmasına rağmen, göçmenlere yönelik ırkçı ve şoven politikaları sürekli gündemde tutuyor. Fronte National(Ulusal Cephe)’nin oy oranı %15’ler civarında görünüyor.
Bu iki aday dışında, seçim daha çok, bugünkü Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy ile Sosyalist Parti’nin adayı François Hollanda arasında geçiyor. Birinci turda bir birine yakın oy alacakları anlaşılıyor. Büyük bir sürpriz olmaz ise bu iki aday, 6 Mayıs 2012 yılında ikinci tur için yarışacaklar.
Sarkozy, 6 Mayıs 2007 tarihinde, UMP’nin adayı olarak Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra yaptığı konuşmada özellikle izleyeceği dış politikanın ipuçlarını vermişti ve buna uygun olarak da davrandı. Fransa’nın geleneksel dış politikasını terk ederek ABD’nin dünya küresel kapitalist liderliğini kabul etti. Avrupa Birliği’nin oluşturduğu ekonomik politikalarda Merkel’in peşine takıldı, bir bakıma Almanya’nın yedek gücü olarak işlev gördü. ABD-AB ittifakı içerisinde uluslararası güç ilişkilerini yeniden düzenlemek için, askerileştirilmiş bir Avrupa’ya ihtiyaç olduğunu açıkladı.
Fransa, Orta Afrika’da askeri operasyonlara yöneldi, Kuzey Afrika’daki etkinliğini arttırmaya çalıştı, Afganistan’daki askeri güçlerini korudu, Libya’ya askeri müdahalenin öncülüğü yaptı. Kendisini Avrupa’nın askeri lideri olarak görmek istedi ve buna uygun bir pratik hat oluşturmaya çalıştı. Ancak bu yönelimleri, iç politikada beklenen etkiyi yaratmadı.
Sarkozy Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarak seçimlerde etkili oldu. Ancak bu politikasını hiç bir şekilde yaşama geçirmedi. Çünkü AB’nin belirlediği Avrasya ve Ortadoğu politikasında Türkiye stratejik bir öneme sahip. Türkiyesiz bir AB, enerji yataklarının bulunduğu bir bölgede etkin olmayacağını da Sarkozy biliyordu.
Geçen 5 yıllık süre içinde Sarokzy’nın Cumhurbaşkanlığına getirilmesi, uluslararası stratejik ilişkilerde beklenen etkiyi yaratmadığı gibi Avrupa eksenli oluşan küresel finans krizi, ülke içinde ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtı.
Toplumun yıllarca büyük mücadelelerle elde ettiği sosyal haklara saldırdı. Küresel sermayenin ihtiyaçlarına yönelik geliştirdiği politikaları uygulamaya koydu. Örneğin haftalık 35 saatlik iş gününü kaldırmak için çok uğraştı, stratejik iş merkezlerinde grevlerin yasaklanmasını uygulamaya koymak istedi, çalışma saatlerini oldukça esnekleştirdi, işçilerin lehine olan iş güvenliği yasalarını sermayenin lehine değiştirdi.
Avrupa’yı sarmalayan finans krizi, Fransa’da çok ciddi olarak hissedildi. Büyük bankaların kurtarılması için milyarlarca Euro aktarıldı, ekonomik durgunluk en üst seviyeye çıktı. Uluslararası kredi kuruluşları tarafından Fransa’nın kredi notu AAA’dan AAB’ye düşürüldü. Fransa’nın 5 trilyon 123 milyar dolar dış borcuyla dünyanın en çok borcu olan 3.ülkesi haline geldi. Ayrıca işsizlik ciddi bir toplumsal sorun haline gelmiş bulunuyor. Bu günkü verilere göre işsizlik oranı %9,7’dir ve yaklaşık 3 milyona yakın işsiz bulunuyor.
Sarkozy, ikinci tur seçimlerini kazanmasının çok zor olduğunun farkında. Bu nedenle yeniden klasik yöntemlere başvurmaya başladı. Örneğin Fransa’nın Toulouse kentinde, bir Yahudi okulunda bir öğretmenle üç çocuğun öldürülmesi olayını tam bir seçim malzemesi haline getirdi. Polisin operasyon biçimi, Sarkozy’nin seçim politikasına hizmet edecek bir tarzda düzenlendiğine dair iddialar bulunuyor. Evin tespit edilmesinden sonra, üç gün boyunca hiçbir şey yapılmadan beklenilmesi ve televizyonlarda naklen yayınlar yapılması, bu durumun seçimlerde politik malzeme haline getirilmesi olarak algılandı. Ortaya çıkan tabloda bunu gösteriyor. Sarkozy, seçimleri kaybedebileceğini gördü ve Fransa toplumunun yumuşak karnı olan ‘göçmenleri ve terörü’ yeniden gündemleştirdi.
Sosyalist Parti(SP) Adayı François Hollande, birinci turu geçecek iki adaydan biri. Yaklaşık 9 yıl SP Genel Sekreterliğini yapan Hollande, seçim stratejisini daha çok sosyal-liberal politikalar üzerine oturtmuş bulunuyor. Fransa’nın klasik Avrupa Birliği politikasına vurgu yapan Hollande, küresel finans krizi nedeniyle çıkartılan bir kısım yasaların yeniden gözden geçirileceğini belirtiyor. Özellikle iç politikada sorun olan sosyal hakları ön plana çıkarırken, özelleştirmenin bazı temel sektörlerde durdurulacağını belirtiyor. İkinci turda Sol blok, Sarkozy’e karşı Hollande’a oy verecektir. Ancak ılımlı sağ oylara da ihtiyacı var. Bu nedenle liberal politikalara özel bir vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi Fransa’nın uluslararası politikaları bakımından önemlidir. Sarkozy’nin izlediği strateji önemli oranda başarısız oldu. Ancak küresel sermaye, Fransa’nın eski klasik politikalarla yönetilemeyeceğinin de farkındadır. Hollande da küresel sermayenin taleplerini dikkate almaksızın cumhurbaşkanı olamaz. Bu nedenle uluslararası politikalarını oluştururken, hem iç toplumsal tepkileri revize edecek, hem de küresel sermayenin taleplerini dengeleyecek bir taktik izliyor.
“İkinci tura çıkacak iki aday arasından kime oy verirsiniz” diye sorulduğunda, Hollande, Sarkozy’den %8-10 puan önde görünüyor. Ancak küresel sermayenin Fransa’dan istediği ‘yeni’ Avrupa politikası ve iç politik dengeler bu süreci belirleyecek. İbre Hollande’dan yana ama dengeler her an değişebilir.