Ya xwede, tu kerim i, tu daim i, daim i, tu rehim i, tu meleke di, erşe di ezim i Tu enzel de her dem qedim i Ya Xwede, hefte u du mileta tu be rehme Girtiye hepsiya Rebera di riya, bengaza Esira, e li pe riya, pira, bapira… Me ji bira. (Ey tanrı, cömertsin, […]
Ya xwede, tu kerim i, tu daim i, daim i, tu rehim i, tu meleke di, erşe di ezim i
Tu enzel de her dem qedim i
Ya Xwede, hefte u du mileta tu be rehme
Girtiye hepsiya
Rebera di riya, bengaza
Esira, e li pe riya, pira, bapira…
Me ji bira.
(Ey tanrı, cömertsin, sonsuzsun, merhametlisin, sensin ulu gökteki melek
Ezelden ebede, vardın, hep olacaksın
Ey Tanrı, yetmiş iki millete merhamet edensin
Zindanlara tıkılmışlara,
Yollara vurmuş yolculara, perişanlara
Esirlere, yolundan olmuşlara, ihtiyarlara, atalara…
Bizleri de hatırla… )
Yukarıda okuduğunuz bir Ezidi duası. Ezidiler Ortadoğu coğrafyasının kadim halklarından. Hem Kürt olmaları hem de inanç biçimleri nedeniyle yıllarca baskılara katliamlara maruz kalmış bir halk. Gelelim konuyla alakasına. Bu duayla yazıya başladım çünkü duanın sonunda tanrıya “bizleri de hatırla” demeleri, aslında bugün bütün Kürtler için büyük bir anlam ifade ediyor.
Bugünlerde memlekette ve dünyada en çok tartışılan konulardan biri Suriye meselesi. Yine en çok alaka duyulan konulardan biri İran. Irak, işgal edildiğinden beri bütün dünyanın baktığı, takip ettiği ülkelerden. Türkiye ise gerek Tayyip Erdoğan’ın kişisel “karizması” gerekse bu kadar takip edilen bir coğrafyanın parçası olması sebebiyle dünyanın baktığı ülkelerden. Bu yazı ne Suriye konusunu ne İran’ı ne de Türkiye’yi dert etmek niyetinde. Elbette bu kadar gündemdeyken Suriye’de olup bitenler konusunda kapsamlı bir analiz olması yazanın kendisini de mutlu ederdi fakat yazının başlığından da anlayacağınız üzere bu yazının temel derdi dünya gündemini bu kadar işgal eden dört ülkenin önemli unsurlarından olan Kürtlere dair naçizane birkaç laf etmektir.
Kürt halkı, binlerce yıldır bu topraklarda, Ortadoğu’dan Kafkasya’ya kadar geniş bir coğrafyada yaşamakta. Bu uzun yıllar boyunca, çeşitli kereler saldırılara uğramış, katliamlar görmüş, toprakları işgal edilmiş, sürgünler görmüşler. Kürt halkı, neredeyse bir halkın yaşayabileceği bütün kötü süreçleri yaşamış ve yaşamaya devam etmekte. Bu durum elbette tanrının onları unutmasının sonucu değil. Ancak Ezidi duasında söylendiği gibi “yetmişiki millete merhamet eden” tanrının artık onları da hatırlama vakti gelmiştir. Biz tanrının işine karışmadan, onları biraz hatırlayalım ve hatırlatalım istedik. Kürtler Müslüman olasıya kadar çeşitli toplulukların esaretini görmüşler ve kendileri de -her ne kadar aksi iddia edilse de- çeşitli zamanlarda egemenlik kurdukları devlet biçimleri oluşturmuşlardır. Kendi topraklarında kendi egemenliklerini kurma ve kendilerini yönetme deneyimleri olmuştur. Ancak yaşadıkları coğrafya – belki de bir şans ya da çok büyük bir şansızlık- çok verimli toprakların olduğu ve maalesef birçok hanedanın da işgal etmek istediği bir coğrafyadır. Bugünden düne bakarak, Kürt halkının tarihini başka halklara bağlayarak anlatmaya çalışmak maalesef ülkemizdeki kötü alışkanlıklardan biri. Yüz yıllarca bu verimli coğrafya yüzlerce topluluk tarafından işgal edilmiş ve Kürt halkı da bundan nasibini fazlasıyla almıştır. Ve nihayet bugüne gelindiğinde parçalanmış, dağılmış, dil birliğini kısmen yitirmiş, gelenekleriyle varlıklarını sürdürmeye çalışan bir halk durumunda kalmışlar. Bunları söylerken elbette 20. yy’de, Kürtlerin örgütlenmek adına çok önemli adımlar attıklarını ve bu adımların saydığım bütün dezavantajları aşmak adına önemli sonuçlar yarattığını da reddetmiyorum.
Başa dönersek bugün saydığım bu dört ülkede yaşanan emperyalist müdahaleler, ya da emperyalizmin içsel bir olgu haline geldiği yeni sömürge Türkiye’de olduğu gibi sömürge tipi faşizm, bu ülkelerde yaşayan Kürtleri, bütün hesaplarda bir figüran ya da yardımcı oyuncu olarak görme durumunu yaratmıştır. Suriye sohbetleri sıkça “peki Kürtler bu durumda ne olur” gibi cümlelerle kopmakta. Evet Kürtler ne olur ya da daha doğru soru Kürtler ne yapmalı. Irak işgalinde Türkiye solu Irak’ta yaşayan Kürtlerin tavrını önemli bir oranda eleştirmişti. Ancak Irak Kürtleri yıllarca fillerin ayakları altında ezilen çimen olmaktan vazgeçip artık kendilerine bir yer, muhatap alınacakları bir konum elde etme çabasına girdiler. Sonuçları tartışılır. Aslında emperyalizmle girilen işbirliğinin sonucunun neler olabileceği çokta tartışılmadan cevap verilebilecek bir konu. Ancak yıllardır bu coğrafyanın ve parçalanmış bu halkın nasıl yaşaması gerektiği kendileri dışında çokça insanın konuştuğu bir durum. Kendilerinin tercihlerini yanlış bulsak da en azından biraz empatiyi hakediyorlar. Dönelim Suriye’ye. Suriye’de yaşayan Kürtler bugün var olan çatışmanın bir tarafı olmama gayretindeler gibi bir izlenim var. Emperyalistler şüphesiz Suriye analizleri yaparken Kürtlere önem atfediyorlardır. Yine bir “Filler ve Çimen” sahnesi. Ortadoğu’nun orta yerinde yine bir oyun sahneleniyor ve Kürtler bu oyunda çimen olmamak için büyük birikime ve tecrübeye sahipler. Bu yazı daha çok bir hatırlatma ve soru sorma niyetiyle yazılmış da olsa, bugün yapılan bütün Ortadoğu tartışmalarında öncelikli olarak Kürt halkının hatırlanması ve konuşulması gerektiği önermesini de içermektedir. Önerme Kürtlere bir yol gösterme amacı ile değil empati kurma çabasıyla yapılmaktadır. Elbette bir sosyalistin yegane şiarı bu noktada “Yaşasın Halkların Kardeşliği”dir. Fakat Ortadoğu’da yıllardır yaşanan bu çatışmalarda Kürt halkının pozitif ayrımcılığı hak ettiklerini düşünüyorum. Sonuç olarak; Ne İran’ın baskıcı İslami rejiminin ne emperyalistlerin kurduğu Irak rejiminin ne emperyalizmle göbekten bağlı, sömürge tipi faşizmin en iyi örneklerinden Türkiye’nin ne baskıcı diktatör Esad Suriye’sinin Kürt halkına ettikleri zulüm unutulmuş değil. Ve özgürlük halkların kendi ellerinde, kendi mücadelesinde olacaktır. Tanrıya Kürtleri de hatırla dememizin bir manası var mıdır bilmem ama bizler yani Türkiyeli devrimcilerin Ortadoğu’yu konuşurken Kürtleri hatırlaması bir zorunluluktur.