Yazıya böyle yavan bir başlık attığım için hicap duyuyorum. Ama gelin görün ki bu soruyu sormadan edemiyor insan. Bugün, yani 4 Nisan 2012’de, 12 Eylülcü iki paşanın yargılanacağı Sıhhiye’deki Ankara Adliyesi’nin, hani şu “özel yetkili mahkemelerin” bulunduğu binanın önünde dizim dizim dizilmeye hazır isimleri görünce. Ne demişti de Doğan Tarkan, solun büyük bir bölümü tarafından […]
Yazıya böyle yavan bir başlık attığım için hicap duyuyorum.
Ama gelin görün ki bu soruyu sormadan edemiyor insan. Bugün, yani 4 Nisan 2012’de, 12 Eylülcü iki paşanın yargılanacağı Sıhhiye’deki Ankara Adliyesi’nin, hani şu “özel yetkili mahkemelerin” bulunduğu binanın önünde dizim dizim dizilmeye hazır isimleri görünce.
Ne demişti de Doğan Tarkan, solun büyük bir bölümü tarafından “aforoz” edilmişti?
Anayasa değişiklik paketinde, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına engel teşkil eden 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasının öngörülmesi bile, Anayasa değişiklik paketine ‘evet’ dememizi gerektirmeli; yetmez ama evet.
Yalan yok, bu mealde bir şeyler söylemiş ve “tukaka” yapılmıştı.
Hatta Başbakan, balkon konuşmasında kendisine teşekkür edince, eleştiriler daha da sertleşmişti.
Bir kamyon laf işitti, inadını, ısrarını sürdürdü, taviz vermedi; sonunda zaferini ilan etti. Ve tarih Doğan Tarkan’ı haklı çıkardı. Aşk olsun!
Türkiye solunun kayda değer bir kısmı artık Doğan Tarkan’ın siyasetinin değilse bile, öngörüsünün belirleyiciliğinde diyebiliriz. İleride siyaseten bir örtüşme de olursa şaşırmamak gerekir.
Evet, son bir haftadır yaşananlar, Doğan Tarkan’ın zaferini tescillemiştir. Hopa davası, KCK operasyonları, TMK’nın ağır sonuçları, Ahmet Şık, Nedim Şener, Sivas davası, Hrant Dink kararı, KESK’lilere dayak falan derken, ” yetmez ama evetçi”leri içine düştükleri kötü durum, bugün itibariyle sona ermiştir. Moral üstünlükleri, Doğan Tarkan’ın, hoşgeldiniz mesajlarından kolaylıkla anlaşılabilir.
Şimdi “yetmez ama evet”çiler daha bir kalabalık, daha bir kitleseldir ve artık Anayasa’da yapılan değişiklikler daha bir meşrudur. Gerekçelerin bir önemi kalmamıştır. İnandırıcılığı kaybolmuştur, edilen süslü lafların.
Bugün Ankara Sıhhiye’deki tablonun traji-komik olacağı kesindir. Trajik kısmı, 12 Eylül günlerinde öldürülen insanların ailelerinin yaşadığı sahici duygulara işaret edecektir. Komik kısmında ise Anayasa oylaması muarızlarının aynı karede bulunma gayretkeşliği yer alacaktır.
Onlar 12 Eylül’den hesap (!) sormak için Ankara Adliyesi’nin önünde biriktiklerinde, mahkeme salonunda savcı, Fatsa’yı ve devrimcileri karalayan iddianamenin ilk satırlarını okumaya başlamış olacaktır.
12 Eylülcüler’den nasıl hesap sorulacağı, gerçek yargılamanın nasıl ve hangi zeminde yapılacağı, kimin yargılayacağı, yargılamanın kime ve neye fayda sağlayacağı, 12 Eylül kurumlarını ele geçirenlerin 12 Eylül’le hesaplaşıp hesaplaşamayacağı, 12 Eylül mağdurlarından, TMK mağdurlarına geçişin anlamı ve önemi, devlet olmanın gereği ve zorunluluğu üzerine bir şeyler söyleyip, solcuların çok seveceği ve kamyonla laf söyleyeceği konuları burada açmanın haceti bulunmuyor.
Elbette bu satırlar ironi içeriyor, hem de en ağdalısından.
Ancak biliyoruz ki, Fatsa’yı kötüleyen iddianamede ironi yapılmıyor. Devrimcilere duyulan kin ve öfke satırlara yansıyor.
Şimdi, şu an, bu yazının kaleme alındığı dakikalarda birileri, Doğan Tarkan’ın tarihi çağrısına uyarak Ankara Adliyesi’nin önünde birikmeye başlamıştır.
Biz de, şimdi, şu an, bu yazı biter bitmez, savcının yerin dibine sokmaya çalıştığı Fatsa’yı yeniden göğün en yüksek mertebesine nasıl olacak da yükselteceğiz buna bakacağız.
Hem de “sayımızın azlığına bakmadan” yapacağız bunu.