Doğal Yaşam Alanlarımızı Kanser Virüsü Gibi Sarmalayan HES Projeleri, Görmezlikten Gelinen Şalt Sahaları ve Yüksek Gerilim Hatları ile Günümüzün Çernobil’idir!.. 26 yıl önce bugün, 26 Nisan 1986’da, Ukrayna’nın Çernobil kentindeki Nükleer Enerji Reaktörünün patlamasıyla büyük bir nükleer facia yaşanmış; adına ‘radyasyon’ denen ‘ölüm bulutları’ insan yaşamını ve gelecek nesilleri, doğal yaşam koşullarımızı tehdit ederek, ölümcül […]
Doğal Yaşam Alanlarımızı Kanser Virüsü Gibi Sarmalayan HES Projeleri, Görmezlikten Gelinen Şalt Sahaları ve Yüksek Gerilim Hatları ile Günümüzün Çernobil’idir!..
26 yıl önce bugün, 26 Nisan 1986’da, Ukrayna’nın Çernobil kentindeki Nükleer Enerji Reaktörünün patlamasıyla büyük bir nükleer facia yaşanmış; adına ‘radyasyon’ denen ‘ölüm bulutları’ insan yaşamını ve gelecek nesilleri, doğal yaşam koşullarımızı tehdit ederek, ölümcül sonuçlar doğurmuştu.
Hazırlanan çeşitli bilimsel veri ve raporlara göre Çernobil’in bu etkileri hala devam ediyor!
Aradan geçen 26 yılda, yurdumuz insanı ve özellikle de Doğusuyla, Batısıyla ve Ortasıyla Karadeniz insanı Çernobil’i unutmadı! Unutamaz ve unutmayacak!..
Çünkü Çernobil nükleer faciasının bu olumsuz etkileri hala insanlarımızın içinde, genlerinde yaşıyor…
Doğu Karadeniz’in hemen her evinde, Çernobil’in etkileriyle yaşanan kanserden ölümler devam ederken, çocuklarımız sakat doğmaya ve amansız kanser hastalıklarıyla mücadeleye devam ederken, insanlarımız Çernobil’i unutabilirler mi?
Çernobil’le birlikte halkımızı, yurdumuz insanlarını ‘enayi ve aptal’ yerine koyan, insan yaşamını umursamadan gerçekleri saklayarak, bilimi dahi baskı altına almaya çalışan siyasetçiler, kamu yöneticiler ve hatta bilim adamlarını da nutmadık,unutmayacağız!
Gerekli uyarıları yapmayıp, yapılan uyarılara, verilen tepkilere kulak asmayan, gerçek dışı rapor ve açıklamalara imza atarak halkımızı yanıltanları da unutmadık!
İsimleri, söyledikleri, verdikleri pozları, yalanlarını ve imzaladıkları sahte raporları aklımızda ve arşivlerimizde çivi gibi çakılı duruyor…
Ve ne yazıktır ki bugün de aynı anlayış, aynı kafa, aynı vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinlik devam etmektedir!
Bugün hala Çernobil’in bu etkilerini saklayarak, Çernobil’i aklamak için oluşturulan komisyonlarda, ülkemiz ve bölgemizdeki kanser vakalarındaki artış ve çeşitliliğin ‘psikolojik’ sonuçlara bağlanması, aynı aldatmacanın devam ettiğinin en açık göstergesidir!
Önceki yıl Mart ayı içerisinde, Fukuşima’da yaşanan nükleer felaketin etkileri hala üzerimizde dolaşıyor! Bütün dünyada nükleer karşıtlığı hız kazanıp, nükleer projelerden vazgeçilirken; ülkemizdeki nükleer dayatma konusunda yaşanan gelişmeler, işte tam da bu vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinliğin diğer bir göstergesidir.
Öyle ki, bu dayatmacı zihniyet; nükleer konusunda yanlış yaptıklarını, yanıldıklarını kaydederek dünyadan özür dileyen Japon Başbakanı’nın açıklamalarına karşın; nükleer santralleri ‘evdeki tüp gaz’ boyutuna indirgeyerek; Sinop’tan, Mersin’e ve Trakya’ya kadar doğal yaşam alanlarımıza nükleer santral yapmamakta direnmekte ve savunmaktadır!
Bütün bu yaşananlar, dayatma ve tehlikelerin etkisi, vurdumduymaz tavrı ve saldırganlıkları devam ederken; hemen yanı başımızdaki, Çernobil’in bir benzeri olan Erivan’daki Metsamor Nükleer Santralinde de aynı tehlike bizleri beklemektedir.
Yıllardır, patlamaya hazır bir bomba gibi hemen ülkemizin sınırında, yaşam alanlarımızın etki sınırlarında bulunan Metsamor Santralinde yaşanan sızıntılar özellikle Doğu Bölgelerimizde etkisini göstermiş ve bu yönde tehlike boyutunda ölçümler yapılmıştır.
Hemen başımızın ucundaki bu tehlike göz ardı edilerek, neredeyse hiçbir önlem alınmazken; ülkemizdeki yaşamın vazgeçilmezi sularımız, derelerimiz, vadilerimiz, doğa ve bütün bunların ayakta tuttuğu, var ettiği yaşamlarımız, iktidarların ve şirketlerin topyekûn saldırılarıyla karşı karşıyadır…
Bugün, başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere, yurdumuzun bütün bölgelerindeki doğal yaşam alanlarımıza geri dönüşümsüz zararlar vererek, insan yaşamını ve doğal yaşamı tehdit etmekte olan Hidroelektrik Santralleri (HES’ler) de bizim için bir başka Çernobil’den farklı değildir!
Çernobil’deki emperyalist çıkar ve paylaşım hesapları bu kez HES’ler üzerinden insan yaşamını tehdit etmekte; sularımız, vadilerimiz ve derelerimiz, kısacası tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimizi barındırdığımız doğal yaşam alanlarımız rant ve çıkar hesapları ile yağmalanmaktadır.
Vahşi kapitalizmin doymak bilmeyen kar hırsı için, paylaşım uğruna, damarlarımızdaki kan gibi Anadolu’ya can veren sularımız, derelerimiz ve vadilerimiz HES projeleriyle yağmalanıyor… Yerli ve yabancı sermayeli şirketlere satılıyor!
Bunun yanında termik santraller, maden aramaları ve sanayi atıklarıyla doğal yaşam alanlarımız zehirleniyor, ciğerlerimiz gibi koruduğumuz ormanlarımız, çalışarak, alın teri dökerek ürettiğimiz meralar ve tarım alanlarımız yağmalanıyor…
Temiz ve çevreci enerji gözü ile bakılmakta olan HES projeleri bugün ne yargı kararlarını, ne halk tepkisini, ne bilimsel raporları ve uyarıları dikkate almaktadır.
Projelendirme aşamasından, yapım çalışmalarına ve üretim aşamasına kadar verdiği geri dönüşümsüz zararların yanında, üretime geçtiklerinde kurulması planlanan iletim hatları ile de insan yaşamını ve doğal yaşamı olumsuz yönde etkileyecek olan bu projelerin etkileri de Çernobil’in etkilerini aratmayacaktır!
Defalarca gündeme getirmemize, uyarılarsa bulunmamıza karşın, HES projelerinin, enerji nakil hatları, üretilen enerjinin ulusal dağıtım ağına aktarılması için oluşturulacak şalt sahaları ve yüzlerce kilometreyi bulan, yaylalarımızı, tarım alanlarımızı, yaşam alanlarımızı ve hatta kentlerimizi sarmalayacak yüksek gerilim hatları görmezlikten gelinmektedir!
Oysaki bu tesislerin, yüksek gerilim hatlarının da Çernobil benzeri kanser vakalarının tetikleyicisi olduğu hazırlanan bilimsel raporlarla da ortaya konulmuştur!
Bu projelere imza atanları; geliştirerek türlü aymazlıklar ve sahte raporlarla, bilim dışı gerekçelerle insanlarımıza, yaşam alanlarımıza dayatanları da hiçbir zaman unutmayacağız!
Enerji açığı gibi çeşitli bahanelerle geliştirilen rant projeleriyle ülkemizin tüm akarsuları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sermayenin, vahşi kapitalizmin hizmetine sunuluyor.
Siyasal iktidar, süreci hızlandırmak için bütün hukuksuzluklar ve yasa tanımazlıkların yanında yasaları değiştiriyor, yöre halkı ve şirketler arasında devam eden mücadelede şirketlerin yanında saf tutup, halka sırtını dönüyor. Köylülerimize biber gazı, cop ve tazyikli sularla saldırılıp, vatan sevmezlik ve teröristlikle suçlanıyor!
Bu zor koşullar altında bile su, toprak ve yaşam mücadelesi veren yaşam savunucuları ve köylüler teslim olmuyor. Her gün daha da güçlü bir şekilde yan yana geliyor, örgütleniyor, mücadele ediyor.
Ülkemizde yeni Çernobiller ve Fukuşimalar yaşanmaması; Erivan’da, yanı başımızdaki tehlikeye bir kez daha dikkat çekerek derelerimizin, vadilerimizin, sularımızın emperyalist çıkar ve paylaşım hesaplarına alet edilmemesi, suyun ticarileştirilmemesi için yurt genelindeki bütün bileşenlerimizle birlikte mücadelemizi yılmadan, birlik ve bütünlük içerisinde sürdürmekte kararlıyız.
Bu mücadelede aynı dili konuşarak, aynı söylemlerle paydaş mücadele verdiğimiz bütün oluşum ve topluluklarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz!
HES projeleriyle, Termik Santrallerle, Güvenlik Amaçlı Sınır Barajlarıyla, Nükleer Santrallerle, Maden Aramalarıyla; Mera, Kıyı ve Orman Kanunlarıyla insanca yaşam hakkımız elimizden alınıyor. Hayatlarımız sermaye sahiplerinin insafına teslim ediliyor.
Atalarımızın, dedelerimizin yüzy