Ertelenmiş bir eleştiri ile başlayayım. AKP-Gülen Cemaati geriliminin su yüzüne çıktığı Şubat ortalarında, politik İslamı iyi bilen isimlerden dostum Ruşen Çakır’ın, gazetesi Vatan’da 5 gün süren bir yazı dizisi yayımlanmıştı. Diziyi ilk günden itibaren ilgiyle izlemeye başladım ve analize ne zaman ABD’nin alınacağını sabırla bekledim. Godot’yu beklemiş gibi oldum. Ruşen, 5 gün boyunca tek bir […]
Ertelenmiş bir eleştiri ile başlayayım. AKP-Gülen Cemaati geriliminin su yüzüne çıktığı Şubat ortalarında, politik İslamı iyi bilen isimlerden dostum Ruşen Çakır’ın, gazetesi Vatan’da 5 gün süren bir yazı dizisi yayımlanmıştı. Diziyi ilk günden itibaren ilgiyle izlemeye başladım ve analize ne zaman ABD’nin alınacağını sabırla bekledim. Godot’yu beklemiş gibi oldum. Ruşen, 5 gün boyunca tek bir defa olsun ABD’nin ismini yazı dizisinde geçirmedi. Hayal kırıklığıydı. Ruşen gibi tarihsel maddecilikten beslenmiş birinin bu ülkeyi 10 yıldır yöneten bir koalisyonda ABD faktörünü tamamen analiz dışı bırakmasını hiç anlayamadım. O günden bu yana karşılaşmadığımız için de soramadım.
ABD’siz AKP-Cemaat analizi , yumurtasız omlet gibi bir şey. Bunun öbür ucu da her şeyde ABD’nin mutlak kudretini aramak, adeta her şeye kadir ABD’nin bütün tarihsel olaylarda parmağını aramak. Bu komplocu zihniyetin de örnekleri az değildir medya ve siyaset dünyamızda. Son günlerin popüler konularından biri yine bu. ABD’nin Cemaat’i gözden çıkardığı iddiasına karşılık ABD’nin Gülen cemaatini peydahlayan ve koruyan güç olduğu savı çatışıyor muhtelif köşe yazılarında ve siyasi kulislerde…
Yazıya Gülen cemaatinin avukatlarından Austin Harrington verdiği cevapta şöyle diyordu; ” Bilhassa sıkça tekrarlanan ama hiçbir zaman ispatlanamamış olan ‘Gülen destekçilerinin hain maksatlarla polise sızdığı’ gibi iddialarla Fethullah Gülen Hareketi’ne yapılan saldırılar samimiyetsizdir. Elbetteki Amerikan polis gücü içerisinde Katolikler olduğu gibi Türk polisinde de Gülen’i takip edenler vardır. Fakat delilsiz gizli gündem isnadı bir kıymet taşımaz.”(26 Nisan, Today’s Zaman)
Dan Bilefski, Kanada doğumlu, Paris’te yaşayan ve ABD’nin iki önemli gazetesi International Herald Tribune ve Newyork Times gazetelerine iş yapan bir gazeteci. Türkiye’yi iyi-kötü biliyor. Onun yazdıklarını, “ABD’nin Gülen’i gözden çıkarma’ operasyonunun bir parçası olarak görmek, çok zorlama…
Bu cenah AKP ile Cemaat arasının şeker renk olduğunu kabul etmekle beraber, bunu tamamen dış politikadaki duruş farklılıklarına bağlıyor. RTE ve çevresinin İsrail ile aralarına daha çok mesafe koyup İran ile yakınlaşmaları, AB ile ilişkilerin soğutulması , Cemaat’in başlıca eleştiri konuları olarak sıralanıyor. Bu yorum da dış çerçeveyi doğru tanımlayamazken içerdeki taht kavgasını es geçme gibi bir yanlışa düşüyor. AKP’nin İsrail’e karşı İran’a yakın durduğu tezini tekzip edecek en önemli realite, Kürecik’teki radar üssü değil midir? Pentagon’un idaresindeki o üs, İran’ karşı kurulmadı mı?
AKP ile koalisyon ortağı arasındaki kapışma, dış politikadaki yaklaşımlarından çok içerideki post kavgası ile ilgilidir. Dış politikanın çerçevesini zaten ABD belirliyor. Koalisyon ortaklarının farklı iradeleri ve duruşları olabilir mi ? Ne kadar ? Hem, olursa, mesela ABD politkalarına uymayan boyutta olursa, ABD, onu ne kadar süre daha müttefiki olarak tutar sizce?
ABD, koalisyonun iki kanadını da hizmetinde istiyor. Onlardan işbirliği ve güçlerini parçalamamalarını istiyor. İkisinin de etinden,sütünden faydalanıyor çünkü. Ama Cemaat kanadı, bu koalisyondan payına düşenden mutsuz. RTE ve çevresinin hep kendine yonttuğundan şikayetçi ve “hak”kını talep etmeye devam edecek. Şu sıralar bozulan façasını tamirle meşgul. “Hizmet” imajıyla vitrin tazeliyor ve RTE ile hesaplaşmasını bitirmiş değil. Bu hesaplaşma sonunda istediklerini elde edemez ise, günün birinde ortaklığı bozup ayrı bir partileşmeye – Allah’ın ve ABD’nin izniyle- gider mi, gider…