4-6 Nisan tarihinde, üç gün arka arkaya 12 Eylül faşist darbesi hakkında yapılmış soruşturmanın ardından başlatılan yargılamanın ilk celseleri yapıldı. Ancak üçüncü günün ortalarında henüz 12 Eylül’ün yargılanıp yargılanmayacağı, eğer yargılanmasına niyet edilirse ciddi ve gerçek bir yargılanmanın konusu edilip edilmeyeceği belli olmamıştı. Her şeyden önce savcının düzenlediği iddianame problemlidir. Savcı ve hazırlamış olduğu iddianameye […]
4-6 Nisan tarihinde, üç gün arka arkaya 12 Eylül faşist darbesi hakkında yapılmış soruşturmanın ardından başlatılan yargılamanın ilk celseleri yapıldı. Ancak üçüncü günün ortalarında henüz 12 Eylül’ün yargılanıp yargılanmayacağı, eğer yargılanmasına niyet edilirse ciddi ve gerçek bir yargılanmanın konusu edilip edilmeyeceği belli olmamıştı.
Her şeyden önce savcının düzenlediği iddianame problemlidir. Savcı ve hazırlamış olduğu iddianameye yönveren zihniyeti, yargılanmasını talep ettiği K. Evren’inkinden ayırdetmek zordur. Aynı “terör” ve “terör karşıtlığı” gerekçesi kullanılanarak örneğin “Fatsa olayları”nın açıklanması, mahkemenin gidişatıyla ilgili umut kırıcıdır. Ya da ’77 1 Mayıs katliamını “terör olayları” kapsamında sayan iddianameyle nasıl bir yargılama yapılabileceği ancak merak konusu olabilir.
İki kişinin suçlanmasından ibaret iddianameyle bile başlanabilirdi belki. Geliştirilebilir, derinleştirilebilirdi. Ancak ciddi ve gerçek bir yargılamaya niyet edilmesi koşuluyla. Oysa iki faşist general eskisi üçüncü gündür hâlâ mahkeme önüne getirilebilmiş değildir. Hâlâ “biz devletiz” diye düşünmektedirler ve böyle düşünen sadece onlar değildir. Ankara Adli Tıp’ı her nedense mahkemeye getirilmelerinin mümkün olup olmadığı konusunda bir karar verememiş, konuyla ilgili rapor İstanbul Adli Tıp’ından gelmiştir: Mahkemeye getirilmeleri sağlık bakımından sakıncalıymış! Oysa onlar hiç kimsenin sağlığını düşünmemişlerdi. Ne halkın, ücretlerini dondurdukları işçilerin, işten attıkları işçi ve memurların, ne işkenceden geçirip cezaevlerine doldurdukları, idam sehpalarına çıkardıkları gençlerin, devrimcilerin. Hatta “asmayalım da besleyelim mi?” pervasızlığıyla, henüz “idamlık çağa” gelmemiş 17 yaşındaki Erdal Eren’i sehpaya göndermekte tereddüt etmemişlerdi. Şimdiyse kendi “sağlıkları”nı sorun etmektedirler. Ancak asıl sorun, mahkemenin bugüne kadar “ağırlaştırılmış müebbet” talebiyle yargı önüne çıkarılmaları istenen iki faşisti mahkemeye getirtme yeteneği gösterememiş olmasıdır ki, bu durum, gerçek bir yargılama konusunda umut kırıcıdır.
Çok sayıda muvazzaf ve emekli general tutuklanabilmiştir. Yine çok sayıda milletvekili seçilmelerine rağmen tutukludurlar. KCK Davası başta olmak üzere bir çok dava dolayısıyla hem de yıllardır tutuklu olan yüzlerce hasta, hatta ölümcül hasta olduğu bilinmektedir. Ama iki darbeci devlettirler. Sadece eskiden değil.. Şimdi de devlettirler. Düzenledikleri faşist askeri darbeyle devleti yeniden organize etmişlerdir. Sadece YÖK’leri ve RTÜK’leri değil, sadece MGK’ları değil, ama devlet ve yönetiminin örgütlenmesinin temel belgesi olan anayasalarını, hâlâ geçerli olmaya devam etmek üzere ülkenin iktisadi ve siyasi egemenlerine, bugün kendilerini kollamakta olan devlet çarkının dişlileri durumundaki bürokrasi ve militarist aygıta, kısaca burjuva devlete hediye etmişlerdir. Sadece kaldırılmış olan Anayasa’nın geçici 15. Maddesi’yle değil, genel olarak devlet erkanı ve “çarkı”yla koruma altındadırlar.
Zaten en başta bu nedenle yargılamanın gerçek bir yargılama olma ihtimali son derece düşüktür. Ve mahkemede müdahillik talep ederken dile getirdiğim gibi, darbecileri yargılama durumundaki 12. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, hükümet cenahından puan toplamak üzere siyasi şov yapma çerçevesinde öngörülenin tersine gerçek bir yargılamaya cesaret etmesi durumunda tarihe geçecektir. Ama zordur! Başka şeyler bir yana, 12. Ağır Ceza Mahkemesi, kendisi, özel yetkili bir mahkeme olarak, 12 Eylül’ün yadigarıdır! “Özel yetkileri” ile tekelci kapitalizmin “özel” bir uygulaması olan halk düşmanı faşist bir vatan hainliği olarak 12 Eylül faşist darbesi ve onunla yeniden kurulan “müesses nizamı” yargılamaya niyet ve cesaret edebilmesi, heyeti ve başkanını kahraman eder, ancak milyonda bir ihtimal durumundadır!
Anlaşılmaktadır ki, mahkeme, her yönüyle “sulandırma” ve suçun üstünü örtme içerikli “düzen”i sağlama tutumuyla, çıkarı, gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılması ve faşizm ve vatana ihanet suçu ve suçlularının cezalandırılmasında olan halkın gerçek bir yargılama talebi arasındaki mücadelesi olarak sürecektir.