Ernest Mandel, Troçki’nin “faşizme karşı mücadele” kitabına yazdığı önsözle mevcut kitabın yazılış nedenini özetlemenin yanısıra tarihsel geleceğe dair de bir kehanette bulunmuş gibidir. “Faşizmin yükselişinin tarihi aynı zamanda hakim faşizm teorisinin yetersizliğin de tarihidir”. Bu sözün, bizim gibi “faşizme karşı mücadele” geleneğinin yoğun ve sert yaşandığı bir ülkede kıymeti daha anlamlı olsa gerek. Faşizmin özgül […]
Ernest Mandel, Troçki’nin “faşizme karşı mücadele” kitabına yazdığı önsözle mevcut kitabın yazılış nedenini özetlemenin yanısıra tarihsel geleceğe dair de bir kehanette bulunmuş gibidir. “Faşizmin yükselişinin tarihi aynı zamanda hakim faşizm teorisinin yetersizliğin de tarihidir”. Bu sözün, bizim gibi “faşizme karşı mücadele” geleneğinin yoğun ve sert yaşandığı bir ülkede kıymeti daha anlamlı olsa gerek.
Faşizmin özgül niteliği, insan tabiatından kaynaklanan saldırganlığı dışa vurmak değil bu saldırganlığı daha önce hiç var olmayan belirli bir toplumsal politik ve askeri kalıba dökmektir. Bu kavramsal vurgu günümüzde mevcut siyasal rejim için yapılmaya çalışılan ya da geçmişte yapılan ( 12 Mart, 12 Eylül, MC AKP faşizmi gibi “tarihsel dönem adlandırmalarında” dikkate alınmalıdır. Toplumsal yapının şiddet yoluyla yeniden şekillenmesi büyük sermaye-işçi sınıfı arasında ki krizi, işçi örgütlerinin şiddet yoluyla dağıtılması ve umutsuz-yoksullaştırılmış küçük burjuvazinin askerileşmiş kitle hareketini gerektirir. Artık değerin üretilme ve gerçekleşme şartlarında ki bunalım kendinin gerçekleşmesi aynı zamanda yadsınması ( burjuvazinin politik mülksüzleştirilmesi) anlamında deklase küçük burjuva kitleler yoluyla tüm işçi sınıfı hareketinin yok edilmesi pahasına çözüme kavuşturulur. Demokratik modernitenin sağlandığı gelişkin kapitalizm koşularında büyük sermayenin krizine tabandan kitle desteği ile militer tarzda bulduğu çözüm sınıf mücadelere en sert dönemlerine karşılık gelmiştir.
1-) Marksizm, faşizm kavramını sadece tarihsel bir dönem ya da ulusal bir coğrafik görünüm olarak değil, sınıf savaşımlarında ortaya çıkan bir görünüm olarak ele alır. Dolayısıyla Alman, İtalyan, İspanyol faşizmleri kavramsal olarak yanlıştır. ( Tıpkı 12 Mart, 12 Eylül yada AKP faşizmi gibi).
2-) Faşizm bir siyasal kategori olarak kapitalist devlet yapısına içkindir.
3-) Demokratik devrimini yapamamış toplumlarda devletin kuruluş aşamasında ki totaliter kimliği ve bu kimliğin yapısal nedenli “şiddet” uygulamaları faşizm olarak değerlendirilemez.
4-) Tarihsel olarak ulus-devlet kuruluşunda ki totaliter militer yapının yukardan aşağı faşizmi örgütlediği tarzında ki kavramsallaştırmalar, Marksist faşizm kuramının dışında bir tanımlamadır.
5-) Faşizm, herhangi bir siyasi yapının uyguladığı toplumsal şiddetin boyutuna göre açıklanamaz. Marsist faşizm kuramı şiddet üzerinden değil, var olan sınıf savaşımları üzerinden analiz edilmiştir.
6-) Bu noktada Türkiye kapitalist devletinin ulus-devlet olma aşamasından günümüze gelen süreçte latent ya da manifest faşizan (şiddet içeren) uygulamaları devletin temel politikası olmuştur. Devletin Osmanlı-Cumhuriyet devamlığında ki kesintisiz yapısı, demokratik görünümlü tüm kurumlarında şiddeti en demokratik göründüğü dönemleri de dahil yapısal olarak bağrında taşımıştır. Bu yapısal özellik sınıf ilişkilerinden bağımsız “faşizme karşı demokrasi” söylemini başından itibaren anlamsız kılmıştır.
7-) Dolayısıyla anti-faşist, anti-AKP, AKP faşizmine karşı mücadele ya anti-kapitalist bir mücadeledir ya da hiçbir şey değildir.