23 Mart 2012 Türkiye’deki Newroz kutlamalarına yetişebilecek kadar şanslı olsaydı T.S. Elliot ünlü dizesini mutlaka “Mart ayların en acımasızıdır” diye değiştirirdi. Sözün çoğunu son günlerde “resmi Türk lokumu” halini alan göz yaşartıcı gazın ana maddesi oleoresinkapsikum’a verir, ünlü şiiri de şöyle birşey olurdu: “mart ayların en acımasızı, gövertir ölü topraktan kan, yoğrulur polis terörü ve […]
23 Mart 2012
Türkiye’deki Newroz kutlamalarına yetişebilecek kadar şanslı olsaydı T.S. Elliot ünlü dizesini mutlaka “Mart ayların en acımasızıdır” diye değiştirirdi. Sözün çoğunu son günlerde “resmi Türk lokumu” halini alan göz yaşartıcı gazın ana maddesi oleoresinkapsikum’a verir, ünlü şiiri de şöyle birşey olurdu:
“mart ayların en acımasızı, gövertir
ölü topraktan kan, yoğrulur
polis terörü ve linç kampanyaları, uyarır
azınlık nefreti ve bahar yağmuruyla”*
Bahar kutlaması olan Newroz Türkiye’de yaygın olarak Kürtler tarafından kutlanan ve son otuz yıldır Kürt azınlığa uygulanan mezalim yüzünden iyice politize olmuş bir bayram. Her yılın 21 Mart’ında en kalabalık Kürt ili olan Diyarbakır’da Kürt halkı yüzbinlerle bir araya gelir. Kutlamalar Kürt halkının çilesini anlatmak için bir siyasi platform haline geldiğinden bunlar çoğunlukla yalnızca devlet tarafından değil, Kürt sorunu konusunda devletin milliyetçi söyleminin etkisi altında olanlar tarafından terör eylemi olarak kabul edilir.
Bu yüzden doksanlı yıllarda devlet Newroz’u “Türkleştirmeye” çalışmak gibi dahiyane bir fikre kapıldı. İşe ilk olarak bayramın adını NeVruz olarak yazmakla başladılar. Sonra çok garip biçimde Nevruz’un “aslında” bir Türk bayramı olduğu iddiaları geldi. Diğer Türk devletlerindeki dostlar yardımıyla Türk devlet büyükleri Uluslararası ve resmi bir Nevruz geleneği oluşturmak için kolları sıvadılar. Ama yapılan törenler gerçek kutlamalarının göz yaşartıcı bir taklidi olmaktan öteye gidemedi. İlgili Türk ve diğer Türki Cumhuriyet yetkilileri Nevruz ateşlerinin üzerinden göbeklerini zorlukla örten takım elbiseleriyle ve çok sınırlı spor yetenekleriyle en usule uygun ve Türk yöntemlerle atlayıp durdular. Kürt gençliği yakılan otomobil lastikleri üzerinden uçar gibi geçerken Türk yetkililerin tercihi evcil ve düzgün ateşlerin kenarından şöyle bir geçivermek oldu. Yıllar geçtikçe bu resmi kutlamalar yanmış takım elbiseler ve kötü düşüşlerle süslense de Türkiye Cumhuriyeti Newroz’u (veya NeVruz’u) kendine mal etmekten hiç vazgeçmedi. İçinden “v” geçen yeni “NeVruz” vatandaşları “ya bizdensin ya da ananı belleriz” çizgisinin iki tarafına kendiliğinden ayırmış oldu. Yeni V hiç bir zaman eski ve bilindik W’nin heyecanına ulaşamasa da, W’nin yaşamı resmi siyasi söylemle bütün yasallığını yitirdi. V’nin icadıyla polis baskısı haklı konuma geldi, ana akım medya tarafından yayılan etnik nefret normal karşılanmaya başladı ve hatta bazen Kürt vatandaşların linç edilmeye kalkışılması “hassas vatandaşların birdenbire gelişen tepkisi” olarak yorumlandı. Ve V’nin W ile mücadelesi bugüne kadar sürdü geldi.
Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “resmi gün 21 Mart’tır” dedi. Onun bu beyanı hepimize devletin baharın gelişinin düzenlenmesi konusunda ne kadar hassas olduğunu gösterdi. Şahin sözlerini “bayramlar gününde kutlanmalıdır! Ayın 18’i için planlanan kutlamalar yasaklanmıştır” diye sonlandırdı.
Haftasonu olduğu için Newroz’u ayın 18’inde kutlamaya karar verdiklerinden bu karar çok acımasızdı ve yaratacağı gerilim öngürülebilirdi. Binlerce Kürt siyasi tutuklu olarak Türk hapisanelerinde “göz altındayken” bu Newroz’un uzun süredir birikmekte olan nefreti ateşleyeceği aşikardı. İşte kırım karnavalı böyle başladı!
18 Mart’ın öğleden sonrasında ilk ölüm haberi geldi: Parlamento’da Kürtleri temsil eden BDP’nin bir yöneticisi İstanbul’da ölmüştü. Hacı Zengin zaten astım hastasıydı ve göz yaşartıcı bombaların yaydığı gaza maruz kaldığı için kalbi dayanamamıştı. Kamu taşıma hizmetleri Kürtlerin meydanlara ulaşmasını engellemek için durdurulmuştu ama binlerce insan bir şekilde alana ulaştı, ancak tonla gaz bombasıyla bekleyen polisler onlardan önce oradaydı. Çocuklar ve kadınlar polis şiddetinden kaçacak güvenli bir köşe bulmakta zorlandılar. Gaz bombalarının kokusu kilometreler ötesinden hissediliyordu. Robokoplar şiddet konusunda çok cömert davrandılar ve akşama kadar gözaltılar sürdü. Batman’da Kürt-Türk sorunu konusunda ılımlı yaklaşımı ile tanına eski Kürt milletvekili Ahmet Türk (70) az kalsın kalp krizi geçiriyordu. O hastaneye götürülürken milletvekili Nursel Aydoğan bağımsız haber sitesi Bianet’e içinde bulundukları araca sivil polislerin taşlarla saldırdığını ve Ahmet Türk’ün birçok polis tarafından darp edildiğini söylüyordu. On farklı merkezde polis kutlamaları güç kullanarak engelledi ve henüz bilinmeyen bir sayıda vatandaş göz altına alındı. Bu arada Diyarbakır’da 500 binin üzerinde insan polis barikatlerinden atlayarak kutlama meydanına ulaştılar. Bazı olaylar olduysa da halk o kadar kalabılıktı ki, polis onları durduramadı. Cizre’de is bir polis memuru çatışmalar sırasında yaralandı ve daha sonra hastanede öldü.
Ertesi gün ana akım medya sadece İstanbul’daki otobüs duraklarındaki tahribattan söz etmekteydi. Ne gazetelerde ne de televizyonlarda Diyarbakır’daki topluluktan veya oradaki kalabalığın Tahrir meydanındaki ortalama kalabalığın iki katı olduğundan söz edilmedi. Ama en vahim gelişme için bir gün sonrayı beklemek gerekti. Eyüp Belediyesi 19 Mart’ta NeVruz kutlamalarını gerçekleştirdi. BDP üyeleri Hacı Zengin’in cenaze namazını kılarken neye alet olduklarından bihaber Türki cumhuriyetlerden gelen genç kızlar bu törende Türk yetkililer resmi gülümsemeleriyle görevlerini ifa ederek ateşin üzerinden atlamaya çalışırken sahnede dans ediyorlardı. “Hassas Türk vatandaşları” ise “kendi NeVruz”larını kan gölüne çeviren “teröristlere” karşı Internet’te sanal nefret ayinlerini gerçekleştirdiler. Facebook ve Twitter Kürt vatandaşlara karşı girişilen polis şiddetine tepki gösterenlere gönderilen ölüm tehditleriyle doluydu.
Havada hala oleoresinkapsikum kokusu asılı. Yazması çok zor, ama daha da zor olan içeriğindeki nefret zehrinden körleşmemek.
* T.S. Elliot’un “Çorak Toprak” şiir çevirisi Suphi Aytimur’un Adam Yayınları’ndan çıkan “T.S. Eliot / Çorak Ülke, Dört Kuartet ve başka şiirler”den uyarlanmıştır.
Ece Temelkuran’ın Efe Moral tarafından çevrilen bu yazısının İngilizce orijinali El Akbar’da yayımlanmıştır.
http://english.al-akhbar.com/print/5559?utm_source=feedburner&utm_medium=twitter&utm_campaign=Feed%3A%20AlAkhbarEnglish%20%28Al%20Akhbar%20English%29