Ben, bizim fakültemizde (Ankara Üniversitesi DTCF) “orta bahçedekiler” diye adlandırılan, tarafsız, her şeyden bihaber görünen, başka bir deyimle “etliye sütlüye karışmayan”, benim bile tanımlarken rahatsız olduğum insanlardan biriyim. Büyütülürken “Sakın karışma, sus! ” telkinlerini sıkça duymuş bir çocuk… Ama bugün bütün bu rezaletlerden sonra susmak istemiyorum. En azından bu kez konuşma hakkımı kullanmak niyetindeyim. Kardeşlerim, […]
Ben, bizim fakültemizde (Ankara Üniversitesi DTCF) “orta bahçedekiler” diye adlandırılan, tarafsız, her şeyden bihaber görünen, başka bir deyimle “etliye sütlüye karışmayan”, benim bile tanımlarken rahatsız olduğum insanlardan biriyim. Büyütülürken “Sakın karışma, sus! ” telkinlerini sıkça duymuş bir çocuk… Ama bugün bütün bu rezaletlerden sonra susmak istemiyorum. En azından bu kez konuşma hakkımı kullanmak niyetindeyim.
Kardeşlerim, arkadaşlarım, tanıdığım veya tanımadığım insanlar ve kendim için endişeleniyorum. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda toplanmış KESK üyeleri için endişeleniyorum. Savunmasız, silahsız insanlar özgürlük, adalet sloganları atarken o insanlara nefretle, alaycı gülüşlerle bakan yüzlerce polis… Nasıl bir suç insanlar arasında böylesine tehlikeli nefret tohumları eker bilemiyorum, anlayamıyorum. Sivas katliamı davasında adliye önünde güçlü sesleriyle adalet için haykıran, adalet arayan arkadaşlarıma saldıran polisleri anlayamıyorum. Dinlemek, konuşmak, sevmek, sevilmek varken; saldıran, haksızlığı savunan zihniyeti anlayamıyorum. İnsanları çaresizliğe sürükleyip, onları başka memleketlere göç etmeye zorlayan zihniyeti anlayamıyorum. Anlamak istemiyorum. Anlayacağım bir günün gelmesini de istemiyorum. Ben ülkemi seviyorum, biz ülkemizi seviyoruz. Biz bu ülkede insan gibi, korkmadan, susmadan, özgürce yaşamak istiyoruz. “Özgürce yaşamak” çok şey mi? Ben, camdan kalbimin ta derinliklerinden gelen bir sese kulak vererek tüm iyi niyet ve dileklerimle yazdım bunu. Oysa çok “tehlikeli sözler” ettim; adaletten, özgürlükten, kardeşlikten söz ettim.
Yapabilecek çok az şeyim varken aç çocukları, haksız yere hapsedilmiş insanları ve haksız yere huzurla, rahat içinde yaşayanları, dilini konuşamayanları, dinini yaşayamayanları ve başka birçoğunu düşündüğümde uykularım benden firar ediyorsa; siz, yapabileceği onca şey olan insanlar neden ve nasıl bu kadar rahatsınız?
Yıkık olsun ülkemin duvarları, kerpiçten bir köy evi kadar küçük, camsız, penceresiz, hatta çorak belki… Ama içindeki insanların sevgisi, hoşgörüsü ısıtsın, bereketlendirsin, aydınlatsın ülkemi. Çok değil, çok değil istediğimiz.