Hamas lideri Halid Meşal’in Türkiye ziyaretinin ardından merkezini Suriye’den Katar’a taşıması Arap dünyasında çeşitli tepkilere neden oluyor. Konunun ne şekilde tartışıldığının sadece bir örneği olarak Nedal Naisa’nın arabtimes.com’da yayınlanan bir yazısının Türkçe çevirisini yayınlıyoruz Hamas’ın diplomasisi ile birlikte söylemindeki değişimi anlamak mümkün değil. Uzun zamandır reçetesi hazırlanmış ve kendisine sunulmuş bir taktiği uygulamayı beklerken, aslında […]
Hamas lideri Halid Meşal’in Türkiye ziyaretinin ardından merkezini Suriye’den Katar’a taşıması Arap dünyasında çeşitli tepkilere neden oluyor. Konunun ne şekilde tartışıldığının sadece bir örneği olarak Nedal Naisa’nın arabtimes.com’da yayınlanan bir yazısının Türkçe çevirisini yayınlıyoruz
Hamas’ın diplomasisi ile birlikte söylemindeki değişimi anlamak mümkün değil. Uzun zamandır reçetesi hazırlanmış ve kendisine sunulmuş bir taktiği uygulamayı beklerken, aslında “direniyormuş” gibi yaparak, olduğundan farklı görünen Hamas’ın, birden bire daha dünkü müttefiki olan Şam’la ilişkilerini kesmesini gerçekten anlamak zor.
Halid Meşal’in bu süreçteki sessizliği aslında çok şey ifade ediyordu. Hatta gizlemek istediğinden daha fazlasını.. Ve artık daha fazla inkar edilemez derecede dillere düşen niyetini açık ediyordu. Hamas’ın uzun süren sessizliği ile iyilik yapıyormuş gibi görünme çabasıyla da aslında ihanetini gizlemede başarılı olduğu söylenemez. Ve sonunda bütün Arap Merkezlerin yüzüne kapılarını kapattığı en zor günlerinde ona kucak açan ve iki yıl boyunca onu taşıyan Suriye yönetimini inkar etti.
Bu Arap merkezlerinin “demokratik düzen” tariflemeye çalıştıkları bu günlerde, ne olduysa hepsi birden, Hamas’ın geleceği konusunda geniş ve derin “iyi niyetler” sunmaya başladılar. Ne oldu; birden bire Hamas’ı sevmeye mi başladılar? Elbette ki, hayır! Ne onu seviyorlar, ne de direniş sürecinde uğruna bedeller ödenen ve hala çözüm bekleyen Filistin sorunu umurlarında. Hamas’ı kurban etme niyetleri sona ermiş değildir. Şu anda Suriye ikileminde ‘kurtuluşuymuş’ gibi kendisine yaptırılan bu hamle, kendini dondurmaktan ve aslında ölüm ilanını kendi eliyle vermekten başka bir şey değildir..
Bu çıkış, Hamas için ne bir kazanım ne de zafer sağlayacak. Bu Araplar ki, savaşın yoğunlaştığı 2009 yılından bu yana, yolu Riyad’tan geçen Suudi Vahibileri de dahil, Kahire’den Doha’ya kadar hiçbiri Gazze kuşatılırken kılını kıpırdatmadı, sadece seyretti. Gazze fosfor bombaları ile seyrekleştirilmiş Uranyum altında batarken, yerleşim bölgeleri kurşunlanırken de ve Gazze, çocukları için göz yaşı akıtırken bizzat bu Arap Merkezleri sadece seyrediyorlardı.. belki de büyük bir keyif alarak…
İronik olan şu ki, daha başından itibaren sözde krizi çözmek için yalnızca arabulucuk oyunu oynayan, ve kuşatma altındaki Gazze için üzgün olduklarını dahi söylemeyen bu liderler, Şam gibi her kim direnişe destek verdiyse, onunla (ve doğallığında Hamas’la da) tüm ilişkilerini kestiler. O dönemde Hamas tamamen tecrit edilmişti. Dahası, Gazze’ye yapılacak her türlü yardım, siyasi ve hatta medya desteği yasaklandı, bir çok yolla ulaşabilecek malzeme ve lojistik destek engellendi.
Hatta Gazze direnişi o zamanlar İsrail, onun müttefikleri Araplar ve Batı için ciddi bir baş ağrısı halini almıştı ki, Hamas bu direnişi yalnızca Şam’dan örgütleme olanağına sahip olmuştu. Kimsenin veremediği desteği, bütün risklerini de göze alarak açıktan altın tepsi içinde Hamas’a sunan Suriye yönetimidir. Bu, kimsenin reddedemeyeceği bir olgudur. Fakat altını çizmekte yarar var, bu destek, Hamas’tan bağımsız, esasında Filistin halkıyla bir dayanışmanın ifadesiydi.
Ve şimdi Arap-İsrail-Batı ittifakı bir komplo halinde Suriye’ye karşı – ve tabi ki, ardından İran’a karşı- siyasi-askeri ve medya kampanyası başlatmış durumda. Ve ne olduysa, birden bire bu gün şahin kesilen Hamas’ın, dünkü müttefikleri olan Suriye ve İran aleyhine dönen ateşli açıklamaları ortaya çıktı ki, bu tek kelimeyle ‘zalimce’.. Ceylan ve kuzunun av olduğu dönemde avcıya sesini çıkarmayan, bir anda “avcının müttefiki”* oluyorsa, bu anlaşılır bir durum olamaz. İsrail müttefikliğine doğru yol alıyor, üstelik bu yeni müttefikliği, Hamas savaşçılığının bir gereğiymiş gibi sunuyor.
Tabii ki, Hamas’ın Şam’dan taşınmasına kederlenmek gerekmez. Hatta ben şahsen Hamas’in, bırakıp gitmekle, sözde “direnişçiliğinin” sahte olduğu açığa çıktığı için, Suriye rahat bir nefes almalı diye düşünüyorum.
İsterdim ki, Suriye’nin resmi politikalarından da, Arapların çözülemez ıvır zıvır krizlerinden ve şimdiki duruma esas olan bütün dayanaksız saldırılarından da uzak dursaydı keşke… Ama ne yazık ki öyle yapmadı. Artık bu günden sonra demek ki, kollanmaya ihtiyacı kalmamıştır. Bundan böyle sözde direnişe ve direnişçilerine tek kuruş bile harcamaya da gerek kalmamıştır. (Boşu boşuna yükü taşınmıştır. Ç.n.)
Bundan sonra ne olacak? Esas soru şu ki, toprakları işgal altındayken onu kim çekip çıkaracak ve o toprakları kim özgürleştirecek?
Devam eden Filistin meselesinde ve “merkezi kriz” durumunda çözüm üreten, şikayetlerini geri çevirmeyen ve bundan sonra yanında olacak olan kim? Kritik tercih burada… Ve asıl şimdi parmaklarını ısıracak. Ne yazık ki, Suriyeliler, Arapların dikenli “ısırıklarını”, bıçak darbelerini sırtlarında taşırken, içerideki çözümü güç, kronikleşmiş püsküllü bela ile uğraşırken Hamas’ın çark etmesi, oldukça ağır bir darbedir.
Gerçek şu ki, ben bir gün bile Hamas’ın “Direniş”ine ve direnişçiliğine veya herhangi bir özgürlük projesi olduğuna ikna olmuş değildim… İsrail’in bir kolu olduğu müddetçe ya da “Filistin” devlet sistemini gerici Müslüman Kardeşlere bağladığı sürece, benim kanaatim budur. Kaldı ki, bütün toplumlara malum olduğu gibi Hamas’ın “Gazze mıntıkasındaki” baskıcı, otoriter ve zalim uygulamalarını saymasak bile (ki, bunlar önemli veridir) Hamas, Britanya istihbaratının ektiği tarihsel tohumun mahsulü bir harekettir. Bu yüzden Hamas, özgürlük ve güven veren bir pozisyonda olamadığı için, hiç bir zaman Filistin toplumuna önderlik edecek durumda değildi. Kaldı ki, kendisi özgürlüklerden nefret eden, baskıcı, otoriter ve oldukça sekter bir hareket olarak, hiç sanmıyorum ki, özgürlükçü ve bu haliyle de direnişçi olabilsin!
Hamas intiharı
Hamasın intiharının bir yüzü, Filistin’in özgürleşmesini imkansız kılıyor Bundan sonra Hamas’ın pratikte bir “direniş” eylemi sergilemesi artık mümkün olmayacak, hatta lafı bile olmaz. Özgürlüğü de, işgal altındaki topraklardan o denli uzaklaştırdı ki, Venedik ne kadar uzaksa, Filistin halkı için özgürlük, o denli gözden ve yürekten uzaktır. Hamas’ın Cihat’ı da öyle. Bundan böyle Filistin halkını, İsrail ve Amerika’nın azabından korumanın zerresi bile olmaz; önceki sınırlılıkları neyse, bundan sonraki de odur.
İntiharın diğer yüzü; Hamas’ın ahlaki çöküşü
Hamas güvenirliliğini ve ahlaki dengesini kaybetti, çünkü dostlarını sattı. En zor ve en sıkıntılı günlerinde müttefiklerini kolayca ve çok ucuza satan bir Hamas. Evet, “direniş” bürosunu taşıdı; birinin sırtından, diğerine. Ve ilk sınavında gürültülü bir düşüşle her şeyi ayağına doladı..
Hamas’ın inanırlılığı kalmamıştır; hele ki şu anda, yeni “sevenleri” ve arkadaşlarının (ya da başka nasıl adlandırılırsa) gönlünü ve hürmetini kazanmakla meşgul iken…
Eski müttefiklerine darbe vurup ihanet eden Hamas, ilke ve cesaretten yoksun, ordan oraya gel-gitleri olan kukla liderlik sorumsuzluğuyla hareket etmiştir. Bu yüzden Hamas, direnişçi ya da devrimci ayarında olamamıştır.
Evsiz- vatansız bir halde ve en sıkıntılı zamanında kendisine sırtını kalkan edip yardım elini uzatana kendisi sırt çevirmiştir. Hamas’tan bu üzücü durumda daha çok mertlik, ah
lak ve utanma beklenirdi. Bu utanç verici durumu, kendilerini direnişçi ve devrimci olarak adlandıranlara ve bunu dillerinden düşürmeyenlere asla yakıştırmıyorum…
Nedal Naisa ( نضال نعيس)
20 Mart 2012
*“Yoldaş olan kuzu ile ceylanın yollarını ayırması”: Bu deyim, “ikisi avlanacak kurbanlar oldukları halde, birinin avcıya yoldaşını yem ederek, kendisini kurtardığını zannetmesi” biçiminde yorumlanabilir
(ç.n.)
[www.arabtimes.com‘daki orjinalinden Sendika.Org için çevrilmiştir]