Ergene İnisiyatifi’nden Nurcan Özgen, Dilovası’ndaki çevre sorunlarına dikkat çektiği için hedef alınan Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu ile dayanışma amacıyla düzenlenen “Dilovası Burada Çevre Hakkı Nerede” forumunda yaptığı konuşma forumda büyük alkış aldı. Özgen konuşmasını Sendika.Org için yazı haline getirdi Ergene nehrinin kıyısındaki köylerden birinde büyüdüm. Tekirdağ’ın Muratlı İlçesinin Aşağısevindikliköyü’nde… Muhteşem görkemiyle Ergene; geçtiği tüm topraklara yaydığı […]
Ergene İnisiyatifi’nden Nurcan Özgen, Dilovası’ndaki çevre sorunlarına dikkat çektiği için hedef alınan Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu ile dayanışma amacıyla düzenlenen “Dilovası Burada Çevre Hakkı Nerede” forumunda yaptığı konuşma forumda büyük alkış aldı. Özgen konuşmasını Sendika.Org için yazı haline getirdi
Ergene nehrinin kıyısındaki köylerden birinde büyüdüm. Tekirdağ’ın Muratlı İlçesinin Aşağısevindikliköyü’nde…
Muhteşem görkemiyle Ergene; geçtiği tüm topraklara yaydığı bereketi bizim köyümüze de yıllarca getirdi.
Türkiye’nin en büyük yer altı su havzalarından birinin üzerinde kurulu olduğundan habersiz köyümüzde, içme suyunu yıllarca tek bir kuyudan sağladık. Ergene bu yüzden her şeyimizdi.
Fakat bir gün kına renginde akmaya başladı, sonra grileşti, kötü kokmaya başladı. Hastalandık. Hayvanlarımız suyunu içmez oldu… Derken içinde hiç bir şey yaşamaz oldu.
Ciğerlerimizi yakan kokusu yıllardır artarak devam ediyor. Ergene’ye bunu yapan o yıllarda bir karton ve bir de deri fabrikasıydı. Bu fabrikalar atıklarını alenen Ergene’ye veriyorlardı.
Devlet bu konuya ilişkin o yıllarda şöyle önlemler aldı:
Önce suyu bünyesine çeken karpuz kavun gibi sulu meyvelerin bu yörede yetiştirilmesine izin verilmez oldu. Sonra Pancar yetiştiriciliğinde kotayı iyice azalttı.
Büyük bir su havzasının üzerindeydik. Ama tatlı suya ulaşamamıştık. Ergene’nin kıyısındaydık ama susuzluktan kırılıyorduk. Susadıkça susuyor, sustukça susuyorduk!
Ne yapma bilincimiz gelişmemişti. Farkındalığımızı kazandıracak bir aydına, o günlerde su kadar ihtiyacımız vardı.
Biz çocuklar artık elimizi bile sokamaz olduğumuz Ergene’nin haline gözyaşı döktük. Babalar ağız dolusu küfür etti fabrikalara. Analarımız “kim yaptıysa Allah gözünü kör etsin inşallah!”dedi.
Kendimizi yanlarında güvende hissettiğimiz, bizi ne pahasına olursa olsun koruyacaklarına emin olduğumuz anne ve babalarımızın; hayatlarımızın tam ortasından geçen bir atardamar olan Ergene’nin katline bu kadar naçar kalmaları, bu tecavüze bu kadar sessiz kalmaları bilinçaltımıza öğrenilmiş çaresizliği yerleştirirken, öğretmenlerimiz de, ilçedeki doktor da, gözlerindeki kara gözlüğünden annemin ilencine maruz kalıp kör olduğunu düşündüğüm kaymakam da, sağlığa aykırı koşullarda ekmek yapan fırını deşifre eden kahraman televizyon programcısı da Ergeneye susarak bunu perçinlediler.
Bu değersizlik duygusunu içimizden atmak yıllarımızı alacaktı…
O yıllarda yatağında rahat uyuyamayan bir aydınımız olsaydı, bir bilim insanımız emekliliğinden önde tutabilseydi onurunu, düşünce tohumları ekebilseydi bir öğretmen küçük beyinlerimize, belki bu gün Ergene kurtulurdu…
Nurcan Özden
Ergene İnisiyatifi