Önceki hafta Rio de Janeiro’daydım. Maksat, Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (TASAM) ev sahibi düşünce kuruluşu Getulio Vargas Vakfı (FGV) ile birlikte düzenlediği “Türkiye-Brezilya yuvarlak masa toplantısı”na katılmaktı. Haliyle, geçen pazartesi bu köşede Brezilya’nın yükselen gücünden bahsettim. Yazının son iki cümlesi şöyleydi: “Ve (Brezilyalılar) sağlamlığıyla övündükleri bir demokrasiye sahipler. Demokrasiden devam edeceğiz.” Ardından Türkiye’de sevindirici bir […]
Önceki hafta Rio de Janeiro’daydım. Maksat, Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (TASAM) ev sahibi düşünce kuruluşu Getulio Vargas Vakfı (FGV) ile birlikte düzenlediği “Türkiye-Brezilya yuvarlak masa toplantısı”na katılmaktı. Haliyle, geçen pazartesi bu köşede Brezilya’nın yükselen gücünden bahsettim. Yazının son iki cümlesi şöyleydi:
“Ve (Brezilyalılar) sağlamlığıyla övündükleri bir demokrasiye sahipler.
Demokrasiden devam edeceğiz.”
Ardından Türkiye’de sevindirici bir gelişme oldu; hapisteki 100 civarındaki gazeteciden dördü tahliye edildi ve yine demokrasiden devam ettik elbette ama Brezilya’nınkinden değil, Türkiye’nin ihtiyacı olan demokrasiden, basın ve ifade özgürlüğünden, insan haklarından, hukuk devletinden…
Ve şimdi Brezilya’ya döneceğiz tabii ki… Bu ilginç ülkeyi tek yazıyla geçmek olmaz.
İlginç, çünkü küresel rollere talip Brezilya’nın inşa etmekte olduğu siyasi, sosyal ve ekonomik kapasiteleri, Türkiye’ninkilerle kıyaslayınca dersler içeren sonuçlarla karşılaşıyoruz. Türkiye’yi yöneten yeni elitin küresel aktör olma iddiasının içi hangi kapasiteyle nasıl doldurulur ve Türkiye hangi açıklarını kapatmazsa öküze özenen kurbağaya döner, bütün bu sorulara Brezilya’nın verdiği cevaplar var.
Brezilya’nın muazzam yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, büyüklükte dünya altıncısı olan ekonomisini ve teknolojinin pek çok alanındaki gelişmişlik seviyesini Türkiye’ninkilerle kıyaslamak, Türkiye’ye haksızlık olur. Bu bakımlardan Brezilya, yakın bir gelecekte gerçek bir küresel güç olmaya aday.
Misal, nükleer… Brezilya dünyanın altıncı büyük uranyum rezervine sahip. Ve bu uranyumu kendi tesislerinde zenginleştirerek nükleer yakıtını üretebiliyor. Halen iki olan nükleer enerji santrali sayısını 16 yıl içinde yediye çıkaracak. Geçen yıl, nükleer güçle çalışacak bir denizaltının inşasına da başladılar.
Sonra, petrol… Okyanus tabanının altındaki petrol yataklarını tam randımanla işletmeye başladıklarında ki bunu 2016’da yapabilmeyi planlıyorlar, Brezilya dünyanın dördüncü büyük petrol ihracatçısı olacak.
Küresel krizden nispeten az etkilenmiş olmak Türkiye ile Brezilya arasında kurulabilecek benzerliklerden biriyse, diğeri de orta sınıflaşma…
Malumunuz, gelir dağılımındaki aşırı dengesizlik Brezilya’nın kötü şöhreti… Ancak, sosyoekonomik gelişmesi böyle devam ederse çok yakın bir gelecekte bu vaziyet mazide kalacak. 2003’te orta sınıfın nüfusa oranı yüzde 37 iken 2011’de yüzde 55’e çıktı; 2014’te de bu oranın yüzde 60’a yükselmesi bekleniyor.
Ve nihayet, ne muazzam enerji kaynaklarına, ne dünyada ilk ona girmiş bir ekonomiye, ne nükleer teknolojiye, ne de modern bir savaşı birkaç haftadan fazla sürdürebilecek bir askeri güce sahip olan ülkemizin “küresel rol” iddiasının içi nasıl doldurulur sorusuna bir cevap bulmaya geldi sıra…
Bölgesel güç olma iddiasının dilini mevcut siyasi iktidar, kültürle (İslam), dinle (İslam), tarihle (Osmanlı) ve hatta mezhepçilikle (Sünni) harmanlıyor. Ama bu yerel dili kullanarak, küreselde anlaşılır olamazsınız. Kaldı ki bu dilin küreselde bir meşruiyeti de yoktur.
Bizim gibiler için küresel dilin grameri demokrasidir, insan haklarıdır, hukukun üstünlüğüdür. Zenginliği de dünya sorunlarının çözümü hakkında söylediklerinizin ne olduğudur.
Rio’daki iki günlük toplantıda gördük ki Brezilya bu dili konuşmayı biliyor.
Yeri gelmişken geçmişimizdeki benzerliğe de değinmeli: Brezilya’da 1964’te başlayan askeri rejimler dönemi aralıksız sürdü ve 1985’te sona erdi. Bizde ise o dönemlerde on yılda bir darbe oldu.
2012’de ise Freedom House’a göre Brezilya “özgür”, Türkiye “yarı özgür”.
Brezilya’da hapiste gazeteci yok.
Türkiye’de 100 gazeteci hapiste.
Ve şimdi Brezilya, eriştiği demokrasi standartlarıyla övünüyor.
Türkiye övünebiliyor mu?
Rio’daki toplantı, “Brezilya demokrasisi”nin tanıtımıyla açıldı. FGV’den siyaset bilimci Carlos Pereira ülkesindeki “iyi yönetişim” ve “kontrol ve denge mekanizmaları”nın sağlıklı işlerliği hakkında bilgiler verdikten sonra, sözlerini şöyle bitirdi:
“Bu şehirde oynanan sadece bir oyun var, onun da adı demokrasi.
Burada kimse otoriterlik oyununu oynamaya yeltenemez”.
Mamafih, ülkesindeki demokrasinin kalitesi hakkında bazı kaygıları olduğunu söyledi Pereira ama hemen ardından nispet yapar gibi, “Demokrasimizin mevcut kalitesinin Brezilya’yı küresel bir rol oynamaktan alıkoyduğunu sanmıyorum” da dedi.
FGV’nin Başkanı Carlos Ivan Simonsen Leal ise “Biz güçlü bir demokrasiyiz. Ve amacımız artık demokraside ve iyi yönetişimde mükemmeliyete ulaşmak” diye konuştu.
Keşke Türkiye’deki iktidarın temsilcileri, uluslararası forumlarda gülüşmelere, müstehzi tebessümlere falan neden olmadan, kendi rejimleriyle böyle Brezilyalılar gibi övünebilselerdi. Onlar kadar, Aleviler, Kürtler, laikler de mutlu olurdu.