Sinan Çetin, Türkiye burjuvazisinin soldan dönme reklamcılık duayenidir. Kapitalizmin trendlerini çok iyi takip eder. Büyük burjuvazinin ihtiyaç duyduğu meta egemenlik ilişkisi biçimlerini, kitleler için yaşam tarzı haline getirecek biçimde damardan enjekte etmenin ustasıdır. Türkiye’de kitleler açısından en tanınan ve beğenilen reklam karakteri olan Arçelik robotu Çelik de, onun icadır. İlk robot Çelik reklamında, Arçelik fabrikasındaki […]
Sinan Çetin, Türkiye burjuvazisinin soldan dönme reklamcılık duayenidir. Kapitalizmin trendlerini çok iyi takip eder. Büyük burjuvazinin ihtiyaç duyduğu meta egemenlik ilişkisi biçimlerini, kitleler için yaşam tarzı haline getirecek biçimde damardan enjekte etmenin ustasıdır.
Türkiye’de kitleler açısından en tanınan ve beğenilen reklam karakteri olan Arçelik robotu Çelik de, onun icadır.
İlk robot Çelik reklamında, Arçelik fabrikasındaki gece bekçisinin robot Çelik ile karşılaşması anlatılıyordu. Yeteneksiz komedyen Şafak Sezer tarafından canlandırılan gece bekçisi, cahil ve aptal yerine konulup nesneleştirilen işçileri, robot Çelik ise son derece zeki, muzip fakat müşvik ve insan canlısı olarak lanse edilen Arçelik teknolojisini, yani sermayeyi simgeleştiriyordu! Tipik bir “metalar dünyası büyürken insanlar dünyası küçülür” durumu! Robot Çelik de, insanlar metalaşırken metaların insanlaşmasını temsil ediyordu.
Arçelik’in robot Çelik üzerinden devam edip giden sonraki reklam kampanyalarında da, Çelik hep, insanlardan daha zeki, becerikli, müzip ama kendini şu “aptal ve beceriksiz” insanların, özellikle de kadınların ev yaşam ve işlerini kolaylaştırmaya, yaşam standartlarını yükseltmeye adamış, aynı zamanda kadınların şefkatli dostu ve koruyucusu, çocukların oyun arkadaşı olarak resmedildi. Herhalde bu yüzden başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere geniş kitleler tarafından da çok sevildi ve en tanınan ve beğenilen reklam yıldızı oldu. Robot Çelik, kuşkusuz ki kitlelerin, özellikle de kadınların yaşamlarını kolaylaştırıp modernize etme, yaşam standartlarını yükseltme, evcil köleliği kaldırma, şeylere yaptıracakları angarya ev işlerini kendileri yapmama, Amerikan filmlerindeki elektronik eşya ve robotlarla dolu mutfak ve ev donanımına sahip olma, serbest ve kendilerine ayıracakları zamanları artırma özlemine damardan hitap ediyordu.
Çok geçmeden Vestel de aynı reklam fikrinden yola çıkan, elektronik ev ve mutfak metalarını, insan, kadın, çocuk dostu ve yardımcısı insanlaşmış robotlar olarak canlandıran bir reklam kampanyasına başlayınca, bu fikir eskidi.
Ve Sinan Çetin, şimdi de karşımıza, Arçelik’in reklam robotu Çelik’i bir “kadın robot” olan Çeliknaz ile evlendirme cin fikri ile çıktı! Arçelik’in bu yeni reklam kampanyasının mesajı da “teknolojinin tasarım ve zarafet ile evliliği” diye sunuluyor. Kapitalizmin kadın emeğini tasarım, kültürel, duygusal planda daha yoğun olarak kullanmaya başlaması işin yalnızca bir yönü.
Sinan Çetin’in insanlar metalaşırken metaları insanlaştırmakla kalmadığı, şimdi de robotları “evlendirdiği” Arçelik’in yeni reklam kampanyasının arka planında ise, Türkiye kapitalizminin yeni trendine, “muhafazakar demokrasi” ve çözülen aileyi restore etme nafile çabası ile “güçlü aile” konseptine hızlı bir geçiş var.
İşin ironisi o ki, aile kurumunu çözen, kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinin alabildiğine genişlemesi. Bunun içinde özel bir rol oynayan beyaz ve kahverengi elektronik ev ve mutfak eşyaları. Elektronik ev ve mutfak eşyalarında hızlı teknolojik gelişimle sağlanan üretkenlik artışı ve görece ucuzlamayla, bunlar, borç harç, taksit, tüketici kredisi vb ile daha yaygın ve yoğun biçimde işçi ve emekçilerin yaşamına giriyor. Arçelik reklam kampanyalarında “iftiharla” söylendiği gibi, bugün Türkiye’de Arçelik marka bir buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın vbnin olmadığı bir ev yok gibi. Sürekli bunların daha gelişmiş, bilgisayar programlı versiyonları tasarlanıp üretiliyor ve kitle tüketimine giriyor. Bunlar kadınların ev köleciliğini ve ev işlerine harcadığı zamanı bir nebze azaltıyor, ancak kapitalizmin kadınları daha ucuz işgücü olarak ücretli köleliğe daha yığınsal biçimde çekmesini sağlıyor.
Emek gücünün yeniden üretiminin meta toplumsallaşması, kadın emeğinin de daha yığınsal olarak metalaşmasının en temel dinamiklerinden biridir. Kadın-erkek arasındaki geleneksel erkek egemen işbölümünde, emekgücünün yeniden üretilmesi kadının özel uzmanlık ve özgül emek konusudur. Bugün ise emekgücünün yeniden üretilmesinin meta biçimiyle de olsa toplumsallaşması, kadının daha yığınsal olarak ücretli emekçi olmaya çekilmesi, bezdirici ev işleri ve çocuk bakımı dahil emekgücünün yeniden üretiminde kadın emeği “uzmanlığı”nın gereksizleşmesi, aile kurumu içindeki geleneksel işbölümü ve egemenlik ilişkileri çelişkisini şiddetlendiren ve aile kurumunu içinden sarsıp çözen en temel etkenlerden biridir. Çünkü kadının ücretli emekçi olarak erkekten ekonomik özerkliğini kazanması ve emekgücünün yeniden üretiminin toplumsallaşmasıyla kadının ev işleri ve çocuk bakımındaki özel ve özgül emeğinin gereksizleşmesi, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğine dayanan geleneksel işbölümünü de sarsıyor ve gereksizleştiriyor. En geri düzeyde neoliberal burjuva demokrasisi de, kadınların on yılların, yüzyılların ezilmişliğinden çıkma özlemlerini besleyen (ve tabii kadınlar açısından ağır bir hayal kırıklığından ibaret) bir diğer etken. Ekonomik, teknik, toplumsal, işbölümsel, hatta siyasal dayanakları büyük ölçüde ayağının altından kayan erkeklerin kadınları eskisi gibi yönetemez hale gelmesi, kadınların ise erkekler tarafından eskisi yönetilmek ve köleleştirilmek istememesi, bugün geleneksel işbölümü ve erkek egemenliğinin, aile kurumunun ancak artan bir zora ve şiddete dayalı olarak sürdürülebildiği, binlerce kadının öldürüldüğü, yüzbinlercesinin taciz ve tecavüze uğradığı, milyonlarcasının ağır işkence, şiddet gördüğü, adeta bir iç savaş biçiminde yaşanıyor.
Aile kurumunu çözen, üretimin, emeğin, emekgücünün yeniden üretiminin bir üst düzeyde, artık küresel temelden toplumsallaşmasıdır. Aynı zamanda neoberalizmin tüm katı, içe kapalı kurumları daha fazla sermaye ve meta egemenliğine açmak için, dışa açması, neoliberal demokratik özerkçi aidiyet ilişkilerinin yaygınlaşmasıdır. Önceki biçimiyle aile kurumu, tıpkı önceki biçimleriyle ulus gibi, din gibi, geleneksel işbölümü gibi, geleneksel eğitim sistemi gibi, üretimin toplumsal güçlerinin gelişiminin, sermayenin bir üst düzeyden gelişiminin bir engeli haline gelmiştir ve sarsıntılarla çözülmektedir. Aile bakanı Fatma Şahin de, Türkiye’deki aile kurumundaki çözülmeyi itiraf etmekten kaçınamamakta, yıldan yıla çözülmenin arttığını söylemektedir. (Gerçi Şahin’in verdiği binde 16 oranı, yalnızca boşanmaları dikkate almaktadır. Evlenmeden birlikte yaşayanlar, ayrı yaşayan eşler, zor ve şiddetle sürdürülebilen evlilikler düşünüldüğünde, ailedeki gerçek çözülme oranının bunun 10, belki 30 kat üzerinde olduğunu gösterir.)
Ne var ki, kapitalist üretim ve egemenlik ilişkilerinin sürdüğü yerde, ne aile, ne ulus, ne din, ne toplumsal işbölümü ortadan kalkabilir. Kadınların ikincil cins kılınması ve ezilmesi, iki kat sömürülmesi, tüm sömürücü sınıf egemenliklerinin olduğu gibi, kapitalist egemenlik sisteminin tüm biçimlerinin de ayrılmaz ve vazgeçilmez bileşenidir. Günümüz kapitalizmi de, kadınların daha ucuz ücretli emeği, emekgücünün yeniden üretiminin ucuzlatılması, yeni ve daha derin sömürücü esnek emek organizasyonlarının önemli bir bölümünün aile kurumuna dayanması, tüm sosyal hak ve güvenceleri tasfiye edildiği yerde ailenin sistem açısından temel bir istikrar ve güvenlik subapı olması, hem de sosyal gericilik birikiminin korunması ve yeniden üretilmesi, özel mülkiyet ve soya dayalılığın, toplumsal işbölümü ve erkek egemenliğinin temel egemenlik ara
çları ve biçimlerinden olması gibi bir dizi nedenle, çözülmesi artık herkesin gördüğü kadar belirginleşen ve derinleşen aile ve evlilik kurumunu da binbir payandayla “sürdürülebilir” kılmaya, restore etmeye çalışmaktadır. Bir üst düzeyden sermaye birikiminin engeli haline gelen aileyi, onun bir geliştiricisi ve güvencesi olarak neoliberal muhafakarlıkla “sürdürülebilir” hale getirmeye çalışmaktadır. Öyleyse gelsin “teknoloji ve neoliberal bireycilik ile barışık” “güçlü aile”, “dindar nesiller”, “neomilliyetçilik”…dahil neoliberal muhafazakar demokrasi!.Kapitalizmin bir eliyle yıktığını, diğer eliyle restore etmeye çalışması, aile konusunda da, onun iç bağdaşmazlığının, üretimin toplumsal güçlerinin gelişimi ile kapitalist üretim ve egemenlik ilişkilerinin şiddetlenen bağdaşmazlığının açık bir ifadesidir.
Sinan Çetin mi Fatma Şahin’den esinlendi, yoksa Fatma Şahin mi Koç grubuna ait Arçelik’in yeni reklam kampanyasının metnini yazdı bilinmez, fakat Aile Bakanı Fatma Şahin’in sözleri, reklam robotlarını “evlendirme” cin fikrinin de nereden çıktığını pek güzel ifade ediyor: “”Gençler bilgi sahibi, güçlü, dirençli olacak ve kendine güvenecek. Böyle olduğu zaman yüksek ahlak ve yüksek teknolojiyi özümsemiş olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin gençleri olarak yüksek vizyonla 2023 hedefine kitleneceksiniz. Bizi biz yapan değerler var, şanlı bir tarihimiz var. Biz, bizi biz yapan değerlerin sonuna kadar arkasında durarak, yüksek ahlaklı olarak ve üstadın (Necip Fazıl) söylediği gençlik vizyonuyla, Mustafa Kemal’in söylediği gençlik vizyonunun, ikisinin bir zenginlik olduğunu, bilimi, aklı ve teknolojiyi kullanarak yeni vizyona ulaşmamız gerektiğini düşünmek zorundayız. Güçlü toplum, güçlü birey, güçlü aile ve güçlü millettir. Aile değerlerinin içini boşalttığınız zaman, ‘ailenin güçlenmesi kadını zayıflatır’ anlayışını kesinlikle kabul etmiyoruz. Güçlü aile, güçlü kadın, güçlü çocuk, güçlü erkektir. Bu nedenle en temel değerimiz olan aile değerini korumak ve kollamak, onların sorunlarını çözmek için yanında olmak bakanlık olarak en büyük görevimizdir. Aile değerlerimizi koruyacağız, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkacağız, yüksek ahlakla, yüksek bilgi ve teknolojiyi kullanacağız ondan sonra bizi tutana aşk olsun.”
Robot Çelik ile “kadın robot” Çeliknaz’ın evliliğin -tabii ki “3 robot çocukları” olacaktır!- arka planında Mustafa Kemal ile Necip Fazıl’ın evlendirilmesi fikri olduğu kimin aklına gelirdi! Fakat tarihin asıl ironisi şu ki, ailenin çözülmesinin baş faillerinden olan robot Çelik, şimdi robot Çeliknaz ile “evlenerek”, aileyi kurtarmaya çalışıyor! Bu “teknolojiyle tasarım ve zarafetin evliliği” filan değil, sermayenin bir yandan altını oyduğu ve ortadan kaldırılmasının koşullarını yarattığı milliyetçilik, din ve aileyle zoraki yeniden evliliğidir!
Fakat nafile çaba! Çelik’in meta fetişizmi örtüsü altında asıl temsil ettiği üretimin, emeğin toplumsal güçlerinin gelişimidir ve aile, ulus, din ile ve onların da temelindeki kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkileriyle bağdaşmaz olan da budur. Üretimin toplumsal güçleri ile kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerini ve bunların temel bir direği olan aileyi “evlendirmek”, uzlaştırmak mümkün değildir.
Çelik ve Çeliknaz “evliliğinin” tabii ki reklam filmine çekilmeyecek gerçek yaşamdaki karşılığı şudur: Çeliknaz çalışmak ister, fakat çocuk isteyen Çelik’ten dayak yer. Sonra Çeliknaz güç bela çalışma hakkını kazanır ve çalışmaya başlar, fakat şimdi her taraf küçük robotlarla dolu olduğu halde onların da bakımı dahil, ev ve mutfak işlerini yine kendisinin yapıyor olmasına isyan eder ve yine Çelik’ten dayak yer. Çeliknaz en sonunda, Çelik’ten ayrılmak ister ve Çelik tarafından öldürülür! Ve mutlu son: “Kadın robotları şiddetten koruma yasası” adı altında, Çelik’e, yani Arçelik’e, yani Koç Holding’e “yüksek ahlak ile yüksek teknolojiyi evlendirerek” karlarını katlamakla kalmadığı, işçiler kadar kadınların ezilmesine ve “muhafazakar demokrasi”ye katkılarından ötürü, “yeni vizyon” ödülü verilir!…
www.devrimciproletarya.net