STK’cılığın toplumsal mücadeleleri, yönetişimin halkın siyaset yapma hakkını, mikro-aktivizmin toplumsal aktivizmi, hayırseverliğin sosyal hakları tamamıyla tasfiye etmek üzere geliştirildiğini anlatmak istediğimizde ÇOMÜ’nun adı hep anılacak Sendika.Org internet sitesini takip edenler haberdardır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ) taşeron firmaya bağlı çalışan işçiler kapı dışarı edildiler. 25’i kadın 40 işçi aylardır bir onur kavgası veriyor. Olayı kısaca […]
STK’cılığın toplumsal mücadeleleri, yönetişimin halkın siyaset yapma hakkını, mikro-aktivizmin toplumsal aktivizmi, hayırseverliğin sosyal hakları tamamıyla tasfiye etmek üzere geliştirildiğini anlatmak istediğimizde ÇOMÜ’nun adı hep anılacak
Sendika.Org internet sitesini takip edenler haberdardır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ) taşeron firmaya bağlı çalışan işçiler kapı dışarı edildiler. 25’i kadın 40 işçi aylardır bir onur kavgası veriyor.
Olayı kısaca özetleyelim. Üniversite kadrolu işçi çalıştırmak yerine yıllardır “temizlik ihalesi” adı altında işçi alıyor ve bu işçileri üniversitenin bir çok biriminde çalıştırıyor. Çalışanlar bu modern köle simsarlığından yaka silkerek Sosyal-İş sendikasında örgütleniyorlar. Sendika Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurarak üniversitedeki taşeron ilişkilerinin incelenmesini talep ediyor. İş müfettişleri geliyor, apaçık meydanda olan hileyi (muvazaayı) tespit ediyor. İşçilerin üst işverenin, yani üniversitenin işçisi olması yolunda önemli bir adım atılıyor.
ÇOMÜ rektörlüğü ise bir bilim kurumu olarak bu lekeyi temizlemek yerine en başından beri geleneksek işveren tepkisi gösteriyor. Sendikayı “kötü niyetli” ilan ediyor, “üniversiteye zarar vermek” ile suçluyor. Ve hilesini tespit ettiren işçileri kapının önüne koyup, ihaleyle insan çalıştırmaya devam ediyor.
Sosyal-İş üyesi Nermin Aydın Üstün yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Biz ısınmak için nasıl yakıt alacağımızı bilemiyoruz. Temel ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorluk çekiyoruz. Kiramızı, borçlarımızı ödeyemiyoruz. Biz dün 650 lirayla geçinme mücadelesi veriyorduk. Kara kışın ortasında 2 aydır işsiziz ve artık hayatta kalma mücadelesi veriyoruz”
Şimdi üniversite rektörlüğüne sormak gerekiyor, Neriman Aydın Üstün ne yapsın? Ya da hamile iken işsiz kalan diğer iki kadın işçi. Ya da işten çıkarıldıktan sonra eşini kaybeden Arzu Sezek. Ya da diğerleri. Bu soruya verilecek “bilimsel” bir yanıtınız var mı?
Neoliberal üniversitenin hayırseverlik ve STK’cılık fakültesi
Şimdi hakkını verelim, evet üniversitenin bu soruya yanıtı var. Çanakkale Üniversitesi’nin 2010 yılında düzenlediği VII. Ulusararası STK’lar Kongresi’nin konusu “hayırseverlik” idi. Kongreye sunulan bildirilerde de ÇOMÜ’nün ağırlığı göze çarpmaktaydı. Ne güzel bir gayret! Ne büyük bir sosyal sorumluluk! 650 liraya güvencesiz çalıştırılıp, azıcık başını kaldırdığında mutlak açlığa mahkum ettiği işçilerin ve aynı koşulları paylaşan milyonlarca benzerlerinin sorunlarına “çare” üreten üniversite!
İşçiler eylemlerinde sık sık “adalet ve hak” arayışında olduklarını söylüyorlar. Üniversite bu konuda da “bilimsel” yanıtlar üretmiş. STK Kongresi’nin bildirilerinin toplandığı kitabın sunuş yazısında, üniversitenin o dönemki rektörü, hayırseverliğin uzun vadede “sosyal adaleti” sağlayabileceğini anlatıyor.(1) Örgütlenerek, hileli alt işveren ilişkisinin tespitini sağlayarak, güvenceli iş isteyerek adalet arayan işçilere duyurulur! Bu üniversite sizin de üniversiteniz ve bakın size adaleti nerede aramanız gerektiği konusuyla da ilgileniyor(!) Dünyanın dört bir yanından bilim insanlarını bir araya getiriyor. “Sosyal hak” gibi “ideolojik” kavramlara yüz vermiyor, hayırseverlik gibi neoliberal kapitalizmin “gerçekçi” çözümlerini üretmek için canla başla çalışıyor.
Üniversite yönetiminin “kötü niyetli” bulduğu sendikalara karşı da alternatif sunuluyor: Bugünün iyiliksever örgütleri STK’lar! VII. STK Kongresi’nin sunuşunda “uzun vadede sosyal adaleti sağlamak amacıyla toplumsal düzeyde projeler oluşturarak uygulamaya geçebilecek” özne olarak STK’ların ve girişimcilerin önemine işaret ediliyor. Demek ki neymiş; bizim sandığımızın aksine, işçi sınıfının yoksulluğa karşı ihtiyaç duyduğu şey mücadele falan değil hayırsever girişimcilerin parlak projeleriymiş! Güvencesiz, düşük ücretle, köle gibi ihalelere konu olarak çalışmayı kafaya fazlaca takmalarına da gerek yokmuş. Projeler “uzun vadede” de olsa meseleyi halledermiş.
Yine hakkını verelim, üniversite bu hayırsever STK’ların gelişmesi için kongre yapıp sadece konuşmuyor. ÇOMÜ devlet ve özel sektörün yanı sıra “STK’lar için de insan kaynağı ve yönetici, STK girişimcisi yetiştirmeyi misyon edinmiş.”(2) Bu misyon gereği tüm bölümlerde ders programları değiştirilmiş, STK’larla ilgili dersler müfredata dahil edilmiş.
Bu noktada üniversite yönetimine bir teşekkür etmek gerekiyor. Sendikaların STK’laşmasını “çağdaş dünyanın gereği” olarak düşünenlere, uygulamalı bir ders vererek önemli bir kamu hizmetini yerine getiriyorlar. STK’cılık bilgisinin üretimini kendine misyon edinen sendika düşmanı bir üniversite, üniversitenin ve bilginin dönüşümü üzerine eşsiz bir araştırma nesnesi sunuyor.
STK’cılığın, bir sınıf saldırısının paydaşı olmak anlamına geldiğini anlatan çalışmalar için her zaman referans olacaklar. STK’lar üzerinden sistemin rasyonalitesi çerçevesinde palyatif çözüm arayışının, mikro-aktivizmin sadece “yetmez ama evet” denecek “iyi niyetli ama yetersiz” bir girişim olmadığını anlatmak için hep örnek verilecekler. STK’cılığın toplumsal mücadeleleri, yönetişimin halkın siyaset yapma hakkını, mikro-aktivizmin toplumsal aktivizmi, hayırseverliğin sosyal hakları tamamıyla tasfiye etmek üzere geliştirildiğini anlatmak istediğimizde ÇOMÜ’nün adı hep anılacak.
Üniversitenin övündüğü STK’larla ilgili derslere bakınca ÇOMÜ yönetiminin işveren refleksinin kaynaklarını daha iyi anlıyoruz: STK ekonomisi, STK mevzuatı, STK finansmanı, STK’larda insan kaynakları yönetimi, Sosyal ve Yönetsel Mühendislik, Katılımcı Demokrasi ve Yönetişim Uluslararası STK’lar… Derslerin adından bile anlayabildiğimiz gibi, işletmecilik ideolojisiyle donanmış STK’cılar yetiştirmeyi misyon eden bir üniversitenin, “işgücü maliyetlerini” düşürmek için ihaleyle insan çalıştırmayı vizyon bellemesinden daha doğal ne olabilir. “İnsan Kaynakları Yönetimi” şirkette de, STK’da da, üniversitede de aynı biçimde çalışır. STK’cılığın bilgisinin üretimi konusunda uzman bir diğer üniversite olan Bilgi Üniversitesi’ndeki sendika düşmanlığı aklımıza geldiğinde manzara daha da netleşmiş olur.
Evet bugün üniversite ürettiği bilgiyle de pratiğiyle de öğretiyor ve tavır almaya zorluyor… Üniversitelerin tüm unsurların önündeki soru şu: Neoliberal hayırseverliğin merhametine mi sahip çıkacağız, taşeronu/güvencesizliği yenecek olan işçilerin onuruna mı?
Notlar:
(1) Prof. Dr. A. Kazım Kirtiş, “Sunuş”, VII. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi Bildiriler Kitabı, ÇOMÜ, Biga İİBF, 3-5 Aralık 2010, Çanakkale
(2) Prof. Dr. Ali Akdemir, “Önsöz”, V. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi Bildiriler Kitabı, ÇOMÜ, Biga İİBF, 24-26 Ekim 2008, Çanakkale