Sermaye doğayı mülkiyetine geçiriyor Kamulaştırma Kanunu’nda istisnai olarak yer alan acele kamulaştırma ifadesi toplumsal algıda bir menkul ya da gayrimenkulün kamu ya da toplumun tümü adına kullanılmak üzere devlet mülkiyetine geçirilmesi anlamına gelmektedir. Oysa son aylarda neredeyse her Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararlar ile toplumun ortak kullanım alanları ya da kişilerin tarlaları, evleri, bağları, bahçeleri […]
Sermaye doğayı mülkiyetine geçiriyor
Kamulaştırma Kanunu’nda istisnai olarak yer alan acele kamulaştırma ifadesi toplumsal algıda bir menkul ya da gayrimenkulün kamu ya da toplumun tümü adına kullanılmak üzere devlet mülkiyetine geçirilmesi anlamına gelmektedir. Oysa son aylarda neredeyse her Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararlar ile toplumun ortak kullanım alanları ya da kişilerin tarlaları, evleri, bağları, bahçeleri ve tüm yaşam alanları şirketlere devredilmek üzere devlet eliyle hızla müsadere edilmektedir. Bu kamulaştırma değil açıkça El Koymadır.
Bu müsadere yöntemi ile EPDK (enerji piyasası düzenleme kurulu) tarafından HES (Hidroelektrik Santral), Termik Santral gibi enerji santralları ve nakil hatları için el konulan kayıtlı taşınmazların sayısı binleri aşar iken kapladıkları alan ise on binlerce dönüme ulaşmıştır. Kentlerde de aynı yağma, afet yönetimi ve kentsel dönüşüm adı altında uygulanmaya başlanmıştır.
Devlet; şahıslara ait yaşam ve geçim alanlarında müsadere yöntemini kullanırken, tüm canlılara ait olan doğal alanları da her türlü kullanım hakkı ile birlikte sermayeye devredilerek olağanüstü bir hızla gasp edilmektedir. Acele kamulaştırma adı altında müsadere ile devletin ve sermayenin ortaklaşarak, halklara ve yaşam alanlarına nasıl bir zihniyetle yaklaştıklarını açıkça ortaya koymaktadırlar.
Devlet, şirketlerle el ele vererek doğayı ve yaşam alanlarını metalaştırarak içindeki tüm varlıkları da bir piyasa malı haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için yasalar değiştirilmekte, kanun hükmünde kararnameler çıkarılmakta, çevre nazım planları şirketlerin ekonomik çıkarlarına göre yeniden düzenlenmekte ve devletin tüm güvenlik kuvvetlerinin görev tanımları da sermaye talanına en uygun ortamı sağlayacak şekilde değiştirilmektedir. Bu yeni yapılanma ve değişiklerden tatmin olmayan sermaye, asker ve polislerin yetkilerine yakın yetkilerle donatılmış özel güvenlik adı altında küçük çaplı ordular kurmaktadırlar.
1939 yılında 2.Dünya Savaşı öncesinde savaş hazırlığı kapsamında çıkartılan ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu iddia edilen bir ülkede olmaması gereken Milli Müdafaa Mükellefiyetleri Kanunu’nu; HES, baraj, madencilik, petrol, ulaşım ve kentsel dönüşüm projelerinde şirketlerin ticari çıkarları için kullanılmaktadır.
Bu yağma yani doğanın, doğal alanların sermaye birikimine sokulması, bugün Anadolu’nun her yerinde Hopa’da, Fındıklı’da, Loç’da, Solaklı’da Uzun Göl’de, Senoz’da, Yeşilırmak Vadisi’nde, Munzur’da, Peri Suyunda, Manavgat’da, Fethiye’de, Erzurum Tortum’da HES, Başta Kaz Dağları olmak üzere ülkenin dört bir yanında madencilik, Termik, Rüzgar Santrallerinin yapımı, GES(Güneş enerji santralleri) tarlaları için, büyükşehirlerde ise sokağın sağlıklaştırılması, afeti önleme adı altında kentsel dönüşüm ya da yeni rant alanları yaratma ve 3. Köprü projeleri ile can yakarak yaşanmakta/yaşatılmaktadır.
Bugün; Anadolu toprakları, üstünde ve altında var olanlarının sermaye birikim sürecine dahil edilmesi için yerli ve yabancı şirketlerce açıkça işgal ve talan edilmektedir.
Danıştay, Dersim Peri Suyu vadisinde yapılan Acele Kamulaştırma kararını hukuksuz bulmuştur. Üstelik Dersim halkı, 1939’da çıkartılan bu yasa ile kendi coğrafyalarında yakılan ormanlar, boşaltılan köyler, yapılan barajlar ile nasıl bir ekolojik yıkımın yapıldığını, şu anda PERİ SUYUNDA yapımı devam eden PEMBELİK ve diğer HES projeleriyle de çok iyi bilmektedir. Dersim halkı, doğaya ve yaşam alanlarına yönelen bu saldırıların sadece acele kamulaştırmayla sınırlı olmadığını, HES inşaatlarının yanına kurulan karakollar ile HES protestolarına jandarma müdahalesinin de ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir.
Başta Dersim-Peri Suyu olmak üzere hakkında dava açılsın ya da açılmasın, Reşadiye’de, Solaklı’da, Efemçukuru’nda, Hasankeyf’de, Loç’da, Senoz’da ve Türkiye’nin bütün diğer yörelerinde Bakanlar Kurulu kararı ya da EPDK kararıyla el konulan taşınmazlar gerçek sahiplerine iade edilmelidir. Afet yönetimi ya da kentsel dönüşüm, üçüncü köprü projeleri bahanesiyle yaşam alanlarımızın sermayeye peşkeş çekilmesini öngören bütün kanun tasarılar geri çekilmeli, çıkarılmış kanunlar ve ekleri iptal edilmeli ve bunlara dayanarak yapılan tüm uygulamalar sona erdirilmelidir.
Bu; Bakanlar Kurulu ya da EPDK kararlarıyla el konulan/ el konulması planlanan tüm alanlar, ve taşınmazlar için uyarımızdır.
Bu; aynı zamanda “acele kamulaştırma” kararları için suç duyurusudur.
Bizler bu uygulamalar durdurulmazsa ve sürdürülürse acil kamulaştırma kararları ile el konulan ve şirketlerin kullanımına sunulan taşınmazlar için Anadolu’nun her yerinde suç duyurusu yapacağımızı ve verilecek hukuk mücadelesine müdahil olacağımızı duyuruyoruz
Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu