Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, eğitim sistemindeki değişikliği, “biz eğitim sistemini alt üst etmiyoruz, yapısal bir değişiklik yapıyoruz” biçiminde ifade etmişti. Sayın Dinçer’in “yapısal değişiklik”ten ne anladığı bir yana, bu adımlar dahi “eğitimi alt üst etmiyorsa”, bir de “altını üstüne getireceğiz” deseydi, acaba ne yaparlardı? Eğitim sisteminde yapılmak istenen şeyi, Ömer Dinçer’in yerine basit bir […]
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, eğitim sistemindeki değişikliği, “biz eğitim sistemini alt üst etmiyoruz, yapısal bir değişiklik yapıyoruz” biçiminde ifade etmişti. Sayın Dinçer’in “yapısal değişiklik”ten ne anladığı bir yana, bu adımlar dahi “eğitimi alt üst etmiyorsa”, bir de “altını üstüne getireceğiz” deseydi, acaba ne yaparlardı? Eğitim sisteminde yapılmak istenen şeyi, Ömer Dinçer’in yerine basit bir tanımlamayla şöyle ifade edebiliriz ancak: Bu hamle tam anlamıyla “piyasacı ve gerici ideolojinin pervasız müdahalesiyle eğitim sisteminin altını üstüne getirmektir”. Daha açık bir ifadeyle; çocuklarımızın yaşamlarını uçurumdan aşağı sallandırmak, ipin ucunu da cemaatin ve sermayenin eline vermektir. İpler kimdeyse, onlar için adı “yapısal değişiklik”tir. Peki ya geleceği karartılan milyonlar?
4+4+4’teki bu ısrarın sırrı
Tayyip Erdoğan’ın bizzat iş edinip, kesin talimatlarla bu dönüşümü istemesi, hatta reklam yıldızı oluverip, “4+4+4 iyidir, güzeldir” cilalamasını televizyonlardan yapmaya başlaması, neyin amaçlandığını bir kez daha sorgulamamıza neden olmaktadır… Sorgulanması gerekenler şunlardır:
1.4+4+4 formülü kimin fikri ve kimlere verilmiş bir taahhüttür?
2.Başbakan için bu kadar hayati önem arz eden şey nedir?
“Kendisi Pensilvanya’da, fikri iktidarda” olan Fethullah Gülen’in eğitimi dönüştürme hevesi artık herkese malum olmuştur. Gülen Cemaati’nin sipariş ettiği köklü değişiklikler, kukla sendika olan Eğitim Bir-Sen aracılığıyla 18. MEB Şura’sında ‘Tavsiye Kararı’na dönüştürüldü. AKP’nin bu konuda attığı tüm adımlara, 18 MEB Şurası referans olarak gösterilmektedir. Ancak esasında sipariş edilen ile, Başbakan’ın dayattığı şey arasında ince bir ayrılık vardır. Şura’da tavsiye edilen 1+4+4+4 formülünde, Dünya Bankası’dan kredilendirilen ve tıkır tıkır parası harcanan ‘okul öncesi eğitim’ de yer almaktaydı. Ancak AKP, 4+4+4 formülünde bu taahhütten vazgeçti, okul öncesi eğitimi “hiç” eden bir sihirbazlıkla, bu yaş grubunu ilkokul eğitiminin içine kurnazlıkla dahil etti. Bu durumda yasa teklifinde yer alan okul öncesi eğitimle birlikte 4 yıllık ilkokul eğitim süresi, esasında 4-1’lik bir süreye, yani 3 yıllık eğitime indirgenmiş oldu. Bu, başlı başına bir “eğitim hakkı” ihlali olmakla birlikte, tam anlamıyla bir “çocuk hakları ihlali” ve doğallığında bir “insan hakları ihlali”dir. Pedagojik açıdan, motor ve duyusal gelişim sürecini tamamlamamış bir çocuğun, düzeyinin üstünde bir programa tabi tutulması, o çocuğun bütün özgün yetilerinin tamamen yok edilmesi demektir. Bu da, bireyi, etkin bir birey olmaktan çıkarır, tamamen “edilgin birey” haline getirir. Sanırım bütün kurgu, bununla alakalıdır: “Edilgin bireyler” yetiştirmek…
Eğitim yaşını bir yıl aşağıya çekmenin ve sadece 4 yılla (aslında 3 yılla) sınırlamanın sırrı ve ısrarı nedir? İşte bunun yanıtı, bilen-bilmeyen, tüm AKP kurmaylarının ahkam kestikleri “pedagojik-ideolojik” polemiğinde ortaya çıkmaktadır.
4+4+4 tam anlamıyla bir ideolojik saldırıdır
Tayyip Erdoğan’dan Ömer Dinçer’e, Bülent Arınç’tan Egemen Bağış’a kadar hepsinin dilinde ortak bir ezgidir gidiyor: “meseleye ideolojik bakmayalım, pedagojik bakalım”… Pedagojinin ‘p’sinden anlamayanlara Milli Eğitim’in teslim edildiği bir ülkede, eğitim pedagojisinden ‘Hicaz’ kadar uzak yerlerden ‘pedagojik nutuklar’ atılması, ironik olmaktan da öte, artık vicdanları acıtan bir hal almaya başlamıştır. Yasa teklifini hazırlayanların eğitimle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ayrıca konu eğitimin hiçbir muhatabına sorulmadığı gibi, üniversitelerde bu işin bilimini üreten Eğitim Bilimleri Fakülteleri de yok sayılmıştır. AKP’nin bu atağının Eğitim Bilimleri’ndeki öğretim üyelerinde şok etkisi yarattığı da açıktır ki, buna karşı bir deklarasyon yayımlama zorunluluğu doğmuştur. Öyleyse bilimsellikten bu denli uzak bir ideolojik saldırının altında neler yatıyor, ona bakmak gerekir.
Amaç “dindar nesil” değil “muhafazakar yoksullar” yaratmaktır
Başbakan’ın diline pelesenk ettiği “dindar nesil yetiştirme” sözleri, ön hazırlık için sarfedilmiştir ve bu lafların hemen ardından gerçek niyeti ortaya çıkmıştır. “Meslek liselerinin sayısını %65-70 oranında arttıracağız” sözü ile, ideolojik mesajın tercümesi olan “dindar nesil yetiştireceğiz” sözünün, eğitim bilimsel bir kaygıyla uzaktan-yakından asla ilişkisi yoktur. Nereden belli?
Birincisi; meslek liselerinin sayısını arttırma sözü iş dünyasına verilmiştir; kredisi de AB’den alınmıştır. Çünkü ucuz iş gücü yaratma ve çocuk işçiliğini yasal ve yaygın hale getirme taahhüdünün karşılığında bu krediler alınmıştır.
İkincisi; halkın büyük bir kesiminin yoksullaştırılması ve işsizleştirilmesi sözü verilmiştir. “İşsiz genç nüfus cenneti” olarak vaadedilen bu ülkenin nüfusunu, itaat eder hale getirmenin dinsel araçlarını devreye sokma zamanı gelmiştir. Bu yüzden imam hatip lisesi, meslek lisesi projeleri bolca allanıp pullanmaktadır. Eğer gerçekten Başbakan ve AKP’nin kurmayları samimiyse, allayıp pulladıkları meslek liseleri, özellikle de imam hatip liseleri gerçekten bu denli hayati önem taşıyorsa, o zaman şunu sormak icap eder: bunu isteyen siz ey AKP’liler, çocuklarınızı bu okullara siz gönderiyor musunuz?
AKP’nin bakanlarının, milletvekillerinin ve diğer tüm AKP kurmaylarının kaç tanesi çocuğunu imam hatip ya da meslek lisesine gönderecektir? Bu konuda şu ana kadarki istatistikler yüzde sıfırı göstermektedir. O halde bu allayıp-pullama nedendir? Kimlere reva görülüyor bu alanlar? İşte asıl mesele buradadır. Asıl dert, halkın bütün kesimlerini “ehlileştirmek” ve sermayenin hizmetine “ucuz iş gücü” olarak sunmaktır..
Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesil” fantezisi
4+4+4 sisteminin yasallaştırılması, Tayyip Erdoğan için bir ‘varlık-yokluk’ sorunu haline gelmiş gibi görünüyor. Son zamanlarda medyada Fethullah Gülen Cemaati ile aralarında bir iktidar kavgasına tanık oluyoruz. Tayyip Erdoğan’ın, parlatılıp iktidara taşınan bir lider pozisyonundan, süreç içerisinde, misyonunu tamamlayan bir isim olmaya başladığı görülüyor. Bunu önden farkeden Tayyip Erdoğan atağa geçti. Açığa çıkmaya başlayan cemaatle çatışmalarında Gülen’i devre dışı bırakıp, cemaatin tabanına “asıl lider benim” mesajını vermek için radikal bir kalkış gerçekleştiriyor.
Fethullah patentli eğitim sisteminde gerçekleştirilmek istenen yapısal değişiklik, neoliberal program çerçevesinde bir plandır. Gülen’in programı, esasında, asıl müttefiki olduğu sermaye gruplarının taleplerini içermektedir. Piyasalaştırma ve ucuz iş gücü yaratma taleplerinin program dahilinde formüle edildiği yeni eğitim sistemi, “piyasalaştırma ve gericileştirme” sürecini eş zamanlı olarak yürütmektedir. Anlaşılan bu kurgu, Tayyip Erdoğan’ın elinde parlak bir fikir haline geldi. Kendi liderliğini tescil ettirmenin bir aracı olarak “dindar” tabana ‘Ben daha dindarım!’ mesajı vermek istedi. Aslında bu mesaj, ‘Asıl liderinizin kim olduğunu görün’ mesajıdır. 4+4+4 formülü ve ardından Eğitim Bir-Sen’in, “Karma Eğitim zulmünden bizi kurtarın” çıkışı, Ortaçağ zihniyetini aratmayacak bir gericiliğe imza atma yarışıdır. Tayyip Erdoğan, sanki yarın ölecekmiş gibi bir acelecilikle hareket etmektedir ve “en dindar” imzasını kaptırmama telaşındadır..
4+4+4 ve Mükellefiyet Yaşı!
Erken yaşta çocuğun okula başlatılmasının ve temel eğ
itimin kısa tutulmasının gizlenmek istenen ama gayet açık bir amacı vardır: “Çocuğun gözü açılmadan” eğitim hayatını bitirmek. Aksi takdirde gözü açılmış bir nesil, ‘sırtından semer eksik edilemez’ olmaktan çıkar. İtaatkar kılınamaz, sürü halinde güdülemez… Gericilik açısından tehlike sınırlarını belirleyen sihir, “mükellefiyet yaşı” esasıdır*. İlkokul’a başlama yaşını 5’e indirmek, esas olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özel talebidir ve aynı zamanda Milli Görüş’ün özlemidir. “4+4+4 sistemi asıl itibari ile 4+4+3 olarak Milli Görüş’ün projesidir.”**
Kamuoyuyla dalga geçer gibi hesap yapmayı şaşırmış bir Milli Eğitim Bakanı, medya kuruluşlarında boy göstermekte, ay hesabı üzerinden kelime oyunlarına baş vurmakta, 6 yaşından gün alan ve esasında bilimsel olarak yaş gelişimi ‘beş’ olan bir çocuğu ‘altı yaşında’ymış gibi sunmaktadır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, yaş hesaplamasındaki ay-yıl çarpımının bilimsellik kriteri, bu yasa teklifine karşı TBMM’de 12 saat konuşma yapan CHP Sakarya Milletvekilini dinlemek yerine ‘sudoku’ çözmesindeki ciddiyetsizliği kadardır.***
Mükellefiyet ve İslam
Gözlerden kaçan, ya da kaçırılmak istenen bu tanımlama, aslında niyetin söze dökülmesinden başka bir şey değildir. Nedir mükellefiyet yaşı? İslam dininde tarif edilen mükellefiyet yaşı ‘buluğ yaşıdır’. “Bülûğ Çağı Ne Zamandır? Bülûğ çağı, İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre kızlarda 9-15; erkeklerde 12-15 yaşları arası olarak belirlenmiştir…. Tabiî bülûğ yoluyla rüşdüne eren kişi, bülûğa erdiği andan itibaren mükellefiyet altına girer…….”**** İslam’a göre kız çocuklarında buluğ çağının 9 yaş olarak kabul edilmesi, 4+4+4 düzenlemesinin tamamen kız çocuklarını hedef aldığını göstermektedir. Kız çocuğunun alacağı eğitim her neyse, bunu buluğ çağından önce, gözü açılmadan tamamlaması şart. Zira mükellefiyet yaşına gelmiş ve dini mükellefiyetin gereği olarak tesettüre girmesi gereken 9 yaşındaki kız çocuğu, günah işlemenin eşiğindedir ve artık evlenme ehliyeti vardır. Kız çocuklarındaki bu 9 yaşın ayrı bir kritik önemi daha vardır; Ayşe’nin Hazreti Muhammed’le evlendiği yaş da 9’dur. Hazreti Muhammed’in Ayşe ile evlenirken temel aldığı mükellefiyet yaşını toplumsallaştırmak ve sistemin yasal dayanağı haline getirmek, elbette ki Tayyip Erdoğan için ‘reklam’ değeri taşıyacak bir adımdır. Toplumun temel dokusunu İslami esaslara göre belirleyen kişi olma azim ve gayreti içindedir. Ne de olsa kendi kendini İslam alemine ‘Eş Başkan’ adayı olarak ilan etmiştir…
Eğitimi dini esaslara uydurma hevesleri, bununla da sınırlı değildir. İmam Hatip okullarının doluluk oranını garantilemek ve Kuran kurslarının önünü açmak 4+4+4 düzenlemesinin amaçlarının görünen yanıdır. Ayrıca 4+4+4 sisteminin her kademesine zorunlu din dersleri, uygulamalı din eğitimi, seçmeli değerler eğitimi gibi müfredat kurgusu vardır ki, bu durum açıkça tüm okulların İmam Hatip’leştirilmesi manasını taşımaktadır.
AKP’nin bu inadı, ülkenin karanlığa sürüklenmesinden başka hiçbir amaç taşımamaktadır. Ne de olsa “karanlık işler, karanlık ortamlarda döndürülür”. İşte bu yüzden, karanlığa meydan okumanın zamanıdır. Bu aynı zamanda halkın bütün kesimleri için tarihsel, vicdani ve ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumlulukla hareket etmek; “Karanlıklar fermanı AKP’nin ise, sokağı aydınlatan biziz” demek ve bunu “eylemek”tir…
Hamide Yiğit
Eğitim Sen Ankara 2 No’lu Şube Üyesi
KESK MYK Eski Üyesi
*http://egitimtercihi.com/index.php/gundem/839-oenderden-tbmmye-karma-egitime-son-verin.html
**http://www.internethaber.com/saadet-partisi-mustafa-kamalak-444-egitim-sistemi–408321h.htm#ixzz1pUrFoKIm
*** 26/03/2012 tarihli Hürriyet Ankara eki
**** http://www.muslumanalimler.com/haber_detay.asp?haberID=1168