AKP iktidarı ve siyasî lügati, kendine ve topluma yüklediği motivasyon öğeleri, icraatları çeşitli çevrelerce uzun süredir tartışılmakta. Öyle ki başından beri, kimi dönemlerde iştahla, kimi dönemlerdeyse temkinli bir şekilde de olsa AKP hükümetine destek vermiş olan liberal aydınların önemli bir bölümü de artık meseleyi tartışırken, açıkça AKP’yle karşıtlaşmış görünmektedirler. Elbette ki bu zıtlaşmanın temel belirleyeni […]
AKP iktidarı ve siyasî lügati, kendine ve topluma yüklediği motivasyon öğeleri, icraatları çeşitli çevrelerce uzun süredir tartışılmakta. Öyle ki başından beri, kimi dönemlerde iştahla, kimi dönemlerdeyse temkinli bir şekilde de olsa AKP hükümetine destek vermiş olan liberal aydınların önemli bir bölümü de artık meseleyi tartışırken, açıkça AKP’yle karşıtlaşmış görünmektedirler. Elbette ki bu zıtlaşmanın temel belirleyeni hükümete ve başbakana sert, yumuşak çeşitli eleştiriler yönelten liberal aydınların tavrı değil, AKP zihniyetinin kendine yönelik tenkide yaklaşımı. Bunun ilginç bir örneğini daha önce İslâmcı yazar Fehmi Koru’nun iktidarın kimi yönlerini eleştirdiği için, muhataplarınca aldığı saldırıları anımsarsak da görebiliriz. Kendi mahallesinden insanlara böyle muamele edenlerin, kendi dışındakilere neler yapabileceklerini ise yine yaşayarak görüyoruz.
Yeni Bir Resmî İdeoloji ve Kültürün İnşası
“Dindar nesil yetiştirme” tartışmalarının bizzat başbakanca başlatılması ile yeni bir tartışma sürecine girmiş olduk. Bilindiği gibi başbakan CHP’nin “ateist nesil yetiştirilmesi” istediğini imâ ederek ve buna kendince tarihsel bazı dayanaklar sunarak, kendilerinin amacının “dindar bir nesil yetiştirme” olduğunu söyledi. Şimdi burada ilk ele alınması gereken konu, din ve vicdan hürriyeti mevzuunun bu isteğin neresinde durduğudur. Lafı fazla döndürüp dolaştırmaya gerek olduğunu sanmıyorum, AKP bu tutumuyla açıkça adı geçen temel özgürlüğün karşısında konumlanmaktadır. Öyle ya, din, inanç gibi kavramların, insanların kendi tercihlerine kalmış olgular olduğu kesin bir gerçeklik. Bir insan ister dindar yahut inancının gereğini pek takip etmeyen bir Müslüman, Hıristiyan ya da Bahaî olur, isterse ateist, agnostik, deist, teist vs. Böyle bir algıya ve yoruma karışmak şüphesiz hiç kimsenin harcı değil. Ayrıca Başbakan’ın “dindar nesil” derkenki kastı, doğrudan İslâm’la ilgilidir ve yine diğer dinlere karşı bir ayrımcılık içermektedir ki bizce çarpık olan bu durum Erdoğan’ın kurmaylarına göre de yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede”* son derece doğal bir tavırmış. Zaten, diğer din ve inançların algılanışıyla ilgili bu ayrımcı tutum, Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunda somutlaşmıştır. (Evelemeye gevelemeye gerek yok, Hanefî Sünnî İslâm, devletin dinidir.)
AKP, bir yandan yerleşik anlayışı ve sembolleri yıkmaya çabalarken, onun yerine kendi değerlerini koymaya var gücüyle uğraşmaktadır. Çocukların zorunlu olarak katıldığı 19 Mayıs ve benzeri resmî törenlerdeki askerî temsiller tasfiye edilirken yerine öğrencilerin umreye gitmesi getiriliyor örneğin. Bilimsel bakış değersizleştirilip, küçültülmeye çalışılırken, okullarda “yaradılış atlasları” ücretsiz dağıtılıyor. Gençliğe Hitabe sorgulanıyor, peki onun yerine ne getirilecek? Said-i Nursî’nin “Sözler”inin “13. Söz 2. Makam”ındaki gençliğe ilişkin bölümler mi? Mustafa Kemal yerine, Karabekir Paşa, “ulu hakan” Abdülhamit ve tertemiz Vahdettin. Kubilay yerine, İskilipli Atıf Hoca. Nutuk yerine, Lem’alar. Biliyoruz, İstiklâl Marşı’yla bir sorunları yok ama bunun sebebi marşın çok demokrat bir içeriğe haiz olması değil, eser sahibinin Âkif olması.
Resmî ideolojinin sorgulanması, yalanlarının inşasının ifşası yerinde bir hamle ama onun yerine siz kendi kutsallarınızı yerleştirip, insanları bir başka resmî okumaya iterseniz bunun halk için bir yararı olmaz. Bu ancak nizâmı yeniden inşa edenlere bir fayda sağlar, zaten amaç da yeni iktidarın eski ama yeni popülerleşmiş ezberlerine tamamıyla güdümlenmiş bir nesildir.
Ya Bugünün “İstiklâl Mahkemeleri?”
AKP taraftarı kesimler, medya organları şu sıra Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinin İstiklâl Mahkemeleri’ni dillerine dolamış ve buradan Kemalizm’e vuruyor. İstiklâl Mahkemeleri’nin adaletin tecavüze uğradığı duruşmalarında binlerce canın çoğuna haksız, hukuksuz kıyıldığı doğrudur. Bunları araştırıp ortaya çıkaralım, anlatalım, teşhir edelim tamam ama bu AKP’nin ve onun mürteci şürekâsının işi kesinlikle değil. Kezâ bugün AKP doğrultusunda hareket eden hukukun da, eskinin İstiklâl Mahkemeleri’nden, adam asılıp kesilmemesi dışında pek bir farkı yok. Tüm dünyadan tepkiler gören Türk adaletinin bugünkü trajikomik durumu herkesçe aşikâr. Neredeyse her gün şahit olunan, akla ziyan sebeplerden verilen hükümlerin ve tutuklulukların toplumda yarattığı korku havasının İstiklâl Mahkemeleri’nin yarattığı boğulma ikliminden ne kadar farkı var ki şimdi?
Neo-conlarımız için kendilerinden başka doğru, haklı yok, iradelerine ve faaliyetlerine en hafif şekilde bile olsa itiraz eden ivedilikle cezalandırılması gereken çıbanbaşı, terörist, provokatör. Bu anlayışa sahip olan bir iktidarın hâlâ demokrasinin Türkiye mümessilini oynayabilmesinin kaynağıysa, en çok, geliştirilen tepkilerin hafifliği -tabiî bunda AKP’nin baskı politikalarının payı büyük- ve bunun iktidarda yarattığı özgüven kaynaklı pişkinliktir. Bu pişkinliğin getirisiyse AKP türü faşizmde ifrat dönemidir.
Dipnot:
• Türkiye nüfusunun % 99’unun (hatta % 99,9’unun!) Müslüman olduğuna dair klasik söylemde ülkeyi yönetenlerin gayrimüslim düşmanlığının bir başka örneği. Bir kere bu oranı kim bulmuş, nereden bu kesinlik, nüfus sayımları çok mu sağlıklı? Şu an aşağı yukarı Türkiye’de 60-70 bin Ermeni Hıristiyan (çoğunluğu Gregoryen, pek azı Katolik ve Protestan), 2000 civarı Rum Hıristiyan (yok denecek kadar az olan istisnalar dışında hepsi Rum-Ortodoks), 25 bin Musevî, 17 binden fazla Süryanî (çoğu Kadim Monofozit kiliseden), birkaç bin Keldanî, 18 bin Arap-Ortodoks, 35 bin Roma-Katolik, 5 ila 10 bin çoğu mühtedi, çeşitli mezheplerden Protestan, birkaç yüzer Bulgar Ortodoks ve Gürcü Katolik, 10-20 bin Bahaî, resmen 377 kişi olan ama aslında birkaç bin olduğu düşünülen Yezidî nüfus, yüze yakın ya da birkaç yüz Mormon, 50 Türk Ortodoks, birkaç bin Yehova Şahidi… mevcut. Bunların hepsi % 1’i bulmuyor. Peki ya memlekette ne kadar inançsız, agnostik ya da tanrı inancına sahip olup da herhangi bir dine mensup olmayan var? Peki ya Alevîleri nereye koyalım?