Reich küçük adamın ruh halini bize anlatırken, Kafka var olan yanlış gidişe dur demediği için baş kahramanı Samsa’yı kendi eliyle ölüme terk eder. Böylece bize yanlış olduğunu bildiği halde yanlışa direnmeyen, ona boyun eğen insanın aslında kendi yok oluşunu hazırladığını anlatır Uzun süredir ülkede yaşanmakta olan dönüşümü anlamak açısından, tek başına gelişmeleri birbirleri ile olan […]
Reich küçük adamın ruh halini bize anlatırken, Kafka var olan yanlış gidişe dur demediği için baş kahramanı Samsa’yı kendi eliyle ölüme terk eder. Böylece bize yanlış olduğunu bildiği halde yanlışa direnmeyen, ona boyun eğen insanın aslında kendi yok oluşunu hazırladığını anlatır
Uzun süredir ülkede yaşanmakta olan dönüşümü anlamak açısından, tek başına gelişmeleri birbirleri ile olan ilişkileri üzerinden arka arkaya sıralamak ve çözümlemek yetmiyor. Yetmediği için de bazı insanlar tekil çabalar ile Diyojen misali gündüz vakti ellerine fenerlerini almış yanlış gidişin asıl kaynağını arıyor. Anlamaya çalışıyorlar, nasıl olup da bunca haksızlığın, bunca hukuksuzluğun böyle engelsizce yürüyebildiğini? Nuray Mert de o insanlardan biri. Ece Temelkuran’ın sütununun iktidar baskısı ile elinden alınması karşısındaki genel suskunluk üzerinden “Kötülüğün Bayağılığı” başlığını taşıyan yazısında, Nazi dönemine hakim olan kötülüğün sıradan insanların suskunluğunda ve bu suskunluk halinin yaygınlığında yattığına değiniyor. Ardından da Türkiye’de gazete köşelerini tutan küçük adamlara değil ama “ey demokratlar, en demokratlar!” hitabı ile aslında büyük adamlara sesleniyor, “sizler cehenneme giden yolun en büyük işaretinin, ‘olağanüstü durum’ olduğunu bilmiyor musunuz?” diye. Biliyorlar elbette, bilirler. Taşları döşeyen “büyük” adamlar mesailerini ne için sarf ettiklerini hep bilmişlerdir. Ama mesaisinin neye hizmet ettiğini asıl bilmeyenler, tam da Mert’in yazısı boyunca Nazi Almanyası üzerinden anlattığı görece daha küçük adamlardır. Korkuları ile kendilerini var eden, daha doğru bir ifade ile korkuları yüzünden kendilerini yok eden küçük adamlar. O nedenle bu dönemde asıl seslenilmesi, hesap sorulması gerekenler, kendi bencil çıkarı ve küçük korkuları nedeniyle mesailerinin neye hizmet ettiğini göremeyecek kadar körleşmiş, olup bitene dur diyemeyecek kadar böcekleşmiş üniversite kürsülerinden gazete sütunlarına, bürokrasinin üst basamaklarından özel sektörün üst basamaklarına kadar toplumun atardamarlarını zapt etmiş görece küçük adamlar olmalı. Dinle Küçük Adam kitabının büyük yazarı Wilhelm Reich’ın ifadeleri ile “boynu bükük olmak yerine, özgür olmaya, plancı olmak yerine açık olmaya cesaret bile edemeyen”, “ona ne yapması gerektiğini söylemiş olan büyük, yürekli ve yalnız olan birçok adamın öğretilerini çarpıtan, kırıp döken ve her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçen” küçük adamlar. O nedenle bu dönemi anlamak ve bu dönemden çıkışın yolunu bulmak, olayları analiz etmekten çok -ki o konuda çok tutarlı analizler mevcut- bu görece küçük adamların ruh halini anlamaktan geçiyor. Böcekleşme sürecini çözümlemekten geçiyor.
Böcekleşme sürecini çözümlemenin araçları ise, yani bu dönemin asıl başucu kitapları Wilhelm Reich’ın Dinle Küçük Adam’ı, Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü ve José Saramago’nun Körlük’üdür.
Wilhelm Reich’ın Dinle Küçük Adam’ı, “bir şeyi ne denli az anlarsa, o denli çok saygı gösteren, onun karşısında boyun eğen”, “ben kimim ki bir fikrim olsun, hayatımı belirleyeyim ve dünyayı sahipleneyim” diyebilen özgüvensiz, korkuları ile kendini yok eden küçük adama seslenir. Ona neden küçük adam olduğunu anlatır. Bunu yaparken de bize küçük adamların özelliklerini, tavırlarını, korkularını, kısacası ruh hallerini öğretir.
Kafka’nın Dönüşüm’ü, baş kahramanı Gregor Samsa’nın öyküsünü anlatır. Samsa hem yoksul ailesinin geçimini sağlamak için hem de babasının kendi patronuna olan borcunu ödemek için oldukça ağır koşullarda gezici bir pazarlamacı olarak çalışmaktadır. Samsa konservatuara gitmek istemesine ve dahası işini sevmemesine rağmen koşullarının kendisini zorladığı bu hayata direnemez. Ailesinin borcunu ödemek ve geçimini sağlamak için onu her gün biraz daha güçsüzleştiren, hayata karşı isteksizleştiren, adeta tüketen bu hayata duyarsız kalır, karşı koyamaz. Gidişatına dur diyemez. Diyemediği için de bir sabah uyandığında artık bir insan değil, bir böcek olduğunu görür. Evet, Samsa dönüşmüştür, hem de herkesin tiksineceği ve asla görmek istemeyeceği türden bir yaratığa, bir böceğe dönüşmüştür. Yanlışlığını gördüğü halde bir parçası olmaya direnmediği işi ve o işin bir parçası olduğu dünya, en sonunda Samsa’yı istenmeyen bir yaratığa çevirmiştir. Sonu ölüme koşmak olan bir dönüşümdür bu. Yanlışa itiraz etmemenin, karşı durmamanın bedeli olan bir kendi kendini yok etme, öldürme halidir.
Tam da Kafka’nın bıraktığı yerden Saramago’nun Körlük’ünü devralırsak, o da Kafka’nın absürd trajedisini bütünleyen bir kara ütopyadır. Saramago’da da aslında konu aynı arkaplan üzerine kuruludur. Kendi bireysel, küçük çıkarlarına dalmış, duyarsız, başkalarının sorunlarını ya da toplumun genel sorunlarını ve çıkarlarını dert etmeyen, umursamayan bir yaşam süren insanlar, bir gün durup dururken birkaç insan dışında herkesi kör eden bir salgınla karşılaşır. Her şey, bütün o konforlarını sağlayan düzen alt üst olur. İnsan, duyarsız insan, körlük salgınında da yine üzerine düşeni yapar. Yine sonuna kadar bencildir, kötüdür. Körlük öncesinde kurduğu duyarsız düzenliliği, yine duyarsızlığı ve bencilliği ile büyük bir kaosa dönüştürür. İnsanın, insanın kurdu olduğu bir kaos. Marketler yağmalanır, hırsızlık alıp başını gider, sokak ortalarında cinayetler işlenir, insanlara tecavüz edilir. Her yer büyük bir pislik içinde kocaman doğal bir çöplüğe dönüşür. Ve bütün bunlar olup biterken henüz kör olmayan yöneticiler, bu duruma çare bulmak için ilk elden körlükle malul olanları hapishanelere kapatırlar. Ama salgının yayılmasını engelleyemezler ve her geçen gün hapishanedeki insan sayısı artar. Ve artık hapishane, insanın insanlıktan çıktığı aşamanın yani körlük aşamasının asıl mekânı, karmaşanın gerçek merkezi olur.
Reich küçük adamın ruh halini bize anlatırken, Kafka var olan yanlış gidişe dur demediği için baş kahramanı Samsa’yı kendi eliyle ölüme terk eder. Böylece bize yanlış olduğunu bildiği halde yanlışa direnmeyen, ona boyun eğen insanın aslında kendi yok oluşunu hazırladığını anlatır. Saramago ise kötü gidişe ses çıkarmayan ve onun bir parçası olan insanlara inat, bu karmaşanın içinde bireyin bencil, küçük çıkarlarını değil topluluğun, toplumun ortak çıkarını dayanışma içerisinde inşa eden bir grubu “körlük” salgının içinden çekip alır. Onların kurtuluşu ile de insanlığı, sonu yok olmak olan gerçeklere gözünü kapama aymazlığından kurtarmanın yolunun, kötü gidişe dur demek, yeni insanı içimizde ve çevremizde var etmekten geçtiğinin altını çizer.
Evet bu dönemin her yerde karşımıza çıkan böcekleşmiş ruhlarını iyi okumalı, iyi çözümlemeliyiz. Çözümlerken de mutlaka o böcekleşmeden, körleşmeden kurtuluşun yollarını aramalı, yanlış gidişe “dur” diyebilenlerin sayısını artırmak için çabalamalıyız. Bu nedenle bu dönemin başucu kitapları Dinle Küçük Adam, Dönüşüm ve Körlük olmalı.
* Yrd. Doç. Dr. Evren Haspolat
[email protected]
twitter.com/evrenhaspolat