Bu yazının konusu, 19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında yaşanan, devletçe konulmuş resmî adının “Tufan” olduğunu yeni öğrendiğimiz; fakat topluma hayırlı gösterilmek amacıyla “şâir” Ecevit’çe “Hayata Dönüş” adıyla sunulan hapishâneler katliamını o günkü değil, bugünkü Türk basının haber yapış şekli olacak. Daha çok da bu yüzden yazının başlığında “gördü” değil “baktı” ifadesini kullanmayı uygun gördük. Ancak […]
Bu yazının konusu, 19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında yaşanan, devletçe konulmuş resmî adının “Tufan” olduğunu yeni öğrendiğimiz; fakat topluma hayırlı gösterilmek amacıyla “şâir” Ecevit’çe “Hayata Dönüş” adıyla sunulan hapishâneler katliamını o günkü değil, bugünkü Türk basının haber yapış şekli olacak. Daha çok da bu yüzden yazının başlığında “gördü” değil “baktı” ifadesini kullanmayı uygun gördük. Ancak yazı, her ne kadar 2011’in Türk basınının olayı ele alışını işleyecek olsa da, bu yeri geldiğinde tarihî vesikalara gönderme yapmayacağımız anlamına da gelmiyor.
Yazının hacmi gereğince elbette ki tüm bir Türk basınına değil de, sâdece seçtiğimiz gazetelere göz atacağız. Ancak bu seçim, öyle alelade değil, tersine bilinçli bir tercih oldu. Yazıda işleyeceğimiz gazeteler, üç ayrı cephenin, üç ayrı gazetesi; Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman olacak. Adını saydığımız gazeteler, Türkiye’de meselenin kanaat önderlerince kullanılan “iki buçuk gazete” tanımının en önemli bileşenleridir. Bu değerlendirmeden benim çıkarsadığıma ve biraz da okulda öğrendiğimize göre, Türkiye’de iki buçuk tâne gazete var; bunlardan birincisi ana akım medya, ikincisi İslâmî basın, buçuğuncusu da Cumhuriyet (1), (2).
Bu kısa ve gerekli girişten sonra artık gazeteleri vaka dâhilinde incelemeye başlayabiliriz.
Cumhuriyet: Öncelikle belirtmek gerek ki Cumhuriyet’in nasıl bir gazete olduğunu anlamak ve anlatmak güç. Zaten bunun böyle olduğu “iki buçuk gazete” deyimindeki Cumhuriyet’in yerinden de net bir şekilde anlaşılıyor. Cumhuriyet’i, doğrudan “solcu” ya da “şoven” diye tanımlamak işin kolaycılığı olacaktır. Bunun ikisinin alaşımı diye bakıp, “sosyal şoven / nasyonal sosyalist” demek de yer yer haksızlık, yer yer de yanlış olur. Benim fikrim sorulacak olursa eğer -epey zaman Cumhuriyet okumuş biri olarak- şu tanımı yapabilirim: “Cumhuriyet, içinde şoven yazarlar barındırsa da genel örüntü ve görüntü itibariyle kent soylu aydınlanmacı, kalkınmacı, seçkinci ve sol Kemalist ulusalcı bir gazetedir.” Ezcümle söz konusu gazete, girift bir görüntüye sahip olsa da, çoğu kez solun salt “sosyal demokrasi” formuna değil, Marksist akımlarına dahi yakın durabilen ya da en azından bunlara karşı tarafsız olabilen bir odak görünümündedir (3),(4),(5).
Cumhuriyet, katliamın yıldönümündeki sayısında “Hayata Dönemediler” sürmanşetiyle okuyucusuyla buluştu. Alper Turgut’un kaleme aldığı yazı, sonuna doğru biraz “romantik” bir hâl alsa da, tüm devrimci demokratların sahiplenebileceği bir üslupla yazılmış ve katliamın öncesini, topluma yönelik örgütlenen psikolojik harekâtı ve katliamın sonrasında yaşananları özetleyip devrimcilerden yana tutum almış bir yazı (6). Turgut, yazısında katliamın, Kıbrıs harekâtından sonra en büyük askerî operasyonla yapıldığını, 32 kişinin (7) ölümüne ve 241 kişinin de yaralanmasına yol açtığını söyledikten sonra, 1996 yılındaki ölüm orucu direnişine dek dönerek olayın arka plânına eğiliyor ve direnişle birlikte Diyarbakır ve Ümraniye hapishânesi katliamlarını okuyucuya hatırlatıyor.
Direnişçileri temsilen DHKP-C ve MKP’nin devletle görüşmeleri sürerken, katliamın startının verildiğini ve operasyona 10.000 asker ve onların “dost kuvvetleri” olarak “binlerce polisin ve yüzlerce infaz koruma memurunun” katıldığını yazan Turgut, arabuluculardan Bekaroğlu’nun “kullanıldık” ifadesini de vurguluyor. Katliamın sonuçlarını ve devlet yalakası basında yankılarını ve bu basının, erk güdümündeki manipülasyonlarını anlatan yazar, direnişin kırılamadığını, tersine daha da büyüdüğünü -operasyondan önce ölüm orucu eylemcisi sayısı 259’du, sonra 357 oldu- belirttikten sonra, olayın günümüze uzanan ve âdil olmayan hukukî neticelerine de değiniyor.
Özetle Cumhuriyet gazetesinin, 19 Aralık’ı duyarlı, demokrat ve devletten hesap soran ve adalet isteyen bir üslupla ele aldığını söyleyebiliriz (8).
Hürriyet: “Türk basınının amiral gemisi” namıyla bilinen Hürriyet, 20 Aralık 2000 günkü sayısındaki manşetinde “Devlet Girdi” demiş ve katliamdan yana bir tavır takınmıştı. Ancak bu başlık, “solcu” diye bilinen kardeşininki kadar kötü değildi elbet (9). O günün en “iyi” manşetlerinden birinin yine aynı medya grubunun gazetelerinden biri olan Radikal’in “Korkulan Oldu” ifadesi olduğunu düşünürsek, bu cânîlik hiç de şaşırtıcı değil. Hürriyet’in 19 Aralık 2011 tarihli sayısının önyüzünde olayla ilgili hiçbir haber göremiyoruz. Operasyondan sonra, “Devlet, 10 yıldır giremediği cezaevlerine, dün sabaha karşı ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ ile girdi. Terörün hakimiyeti ve ölüm orucu direnişi kırıldı.” (10) diyen Hürriyet gazetesi, anlaşılan bugün meseleye gözlerini kapamayı tercih etmiş görünüyor. Hürriyet’in 19 Aralık 2011 tarihli sayısı elimde yok ama gazetenin web adresindeki arşivinde ilgili sayıyı taradığımızda da herhangi bir haber gözümüze çarpmıyor. Özetle gazetede belki operasyona ilişkin ufak bir haber vardır ama bu, meselenin Hürriyet için artık haber değeri taşımayan önemsiz bir mevzu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yani Hürriyet zamanında görevini yapmış olmanın rahatlığını, bugün de yaşıyor diyebiliriz.
Zaman: Gülen cemaatinin en önemli gazetesi Zaman’sa, haberi “‘Hayata’ Dönüş Sırasında Ömrümde Görmediğim Bombalar Kullanıldı” sürmanşetiyle görmüş. Operasyonun yöneticilerinden emekli binbaşı Zeki Bingöl‘ün açıklamalarını yazan gazete, olaya devrimciler ve yaşamını kaybedenlerden ziyade, yargılanan askerler (erler) cephesinden bakıyor. Doğrudur, işin arkasında asıl olanlar dururken, emir kulu olan erlerin yargılanması tam bir zilliyet ama Zaman’ın haberinde komplocu üslubu her zamanki gibi uç veriyor. Ki teslim etmeliyiz ki gazete, kendine iyi bir malzeme de bulmuş. Operasyonu ilginç bir biçimde; “MGK’daki asker kanadın amacı Bülent Ecevit hükümetini devirmekti. Oradaki mahkûmlar bildiğim kadarıyla 1994’ten beri aynı şartlarda yaşıyorlardı. Daha önce neden bu operasyon yapılmadı? Amaç yeni bir sol yaratmak, kafatasçı ırkçı, evrensel soldan farklı bir sol yaratmak ve bunun adına ulusalcılık demekti. Operasyon, solu ulusalcı kanada getirmek için yapıldı” diye yorumlayan Bingöl, yine de en azından “Benim kadro silahı haricinde gördüğüm bir tane silah var. Armut şeklinde plastik bir bomba. Bu, Jandarma Genel Komutanlığı’nın envanterinde yok. Operasyon sırasında EMASYA tugay komutanı geldi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve Savcı Fikret Ünalan’ın da hazır bulunduğu sırada o bombalar getirildi. Bunlar kullanıldı. Meslek hayatımda hiç görmediğim bombaydı. Kimyasal mıdır değil midir bilmiyorum” da diyerek en azından devrimcilerin yıllardır dillendirdiği bir gerçeğe değinerek olumlu bir şey de yapmış oluyor.
Zaman’ın haberinde son olarak, Tufan plânındaki değerlendirmeler kısaca paylaşılıyor (11). Ancak Zaman’ın bu haberle askere vurmak için yeni bir kapı aramaktan başka bir derdi olmadığını söylersek zannımca gazeteye haksızlık yapmamış oluruz. Kezâ bugün demokrat postuna bürünen Zaman, katliamdan sonraki gün haberi “Nihayet” çekerek vermişti! (12)
24 Aralık 2011, Ankara
Dipnotlar:
1. Özal döneminde ortaya atılan kavram, o zamanlar tam olarak söylediğimiz şekilde formüle edilmiyordu. O dönem söz konusu tabir, ana akımdan sağda bir
gazete, solda bir gazete ve Cumhuriyet’i ifade etmek için kullanılmıştı. Bugünse bu kavramı -eğer kullanacaksak- bence yazıda belirttiğim biçimde kullanabiliriz.
2. Elbette ki liberal Taraf, sol liberal Radikal, sol Gündem, Birgün, Evrensel ve şoven Yeniçağ, Sözcü, Anayurt, Ortadoğu gibi gazeteler bu tanım içinde değerlendirilemez.
3. Örneğin gazete, üniversite yerleşkelerindeki sağ-sol çatışmalarında açıkça solcu öğrencilerden yana tavır alır ve solcu öğrencileri “devrimci” sıfatıyla sahiplenirken, ülkücü öğrencileri “faşist” diyerek mahkûm eder. Meseleye dair bir başka çarpıcı örnek de gazetenin, Dursun Karataş’ın ailesinin, vefat ve başsağlığı ilanını yayınlamış olması gerek.
4. Yine bu konuyla ilgili bir başka ilginç bir örnek olarak TAYAD’lılara yapılan linç saldırılarıyla ilgili sol Kemalist entelejansiyadan Toktamış Ateş hocanın Cumhuriyet’te yazdığı bir yazıya gönderme yapacaktım ama ne yazık ki link bulamadım. Hoca’nın yazısı öyle bir yazıydı ki, başka biri yazsa DHKP-C propagandasından muhtemelen hâlâ yatıyor olurdu.
5. Cumhuriyet, aynı yakınlığı ya da nötrlüğü PKK’ye göstermez, ancak gazetenin en azından üslubu itibariyle çoğu burjuva gazetesinden daha “iyi” yerde olduğu söylenebilir.
6. Yazı için bkz.; http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=301408
7. Operasyonda 28 devrimci kolluk güçlerince katledildi. Devrimcilerce öldürüldüğü iddia edilen iki askerinse, asker kurşunuyla yaşamlarını yitirdikleri ortaya çıktı. Diğer iki kayıpsa, örgüt içi bir eylemi sonucu gerçekleşti. Örgüt, “hain” olduğunu düşündüğü iki devrimciyi operasyon sırasında öldürdü ancak daha sonra bu devrimcilere “itibarlarını iade etti” (!)
8. Cumhuriyet gazetesi, katliam döneminde de diğer medyaya göre olumlu bir yerde konumlanmıştı ancak devrimcileri direnişi bırakmaya davet etmek gibi hamlelerden de geri durmuyordu.
9. http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:TcLPvC0BApUJ:www.milliyet.com.tr/2000/12/20/+%22sahte+oru%C3%A7+kanl%C4%B1+iftar%22&cd=1&hl=tr&ct=clnk
10. http://www.dorduncukuvvetmedya.com/3310-hurriyet-bu-iki-haberi-neden-gormedi.html
11. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1216658
12. http://haber.sol.org.tr/medya/iste-zamanin-katliam-destekciligi-haberi-36142