Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyatı ve ‘Şike Yasası’ ile birlikte AKP‘de ortaya çıkan dağınıklığa ilişkin görüşlerimizi 5 Aralık‘ta bu köşede kaleme aldık. “AKP’de birşeyler oluyor” başlıklı yazımız, iktidar partisinde epeydir var olan ancak ortaya çıkmayan gerilimin kodlarını anlayabilmek açısından önemliydi. Medyada henüz hiç kimse bu konuda kalem dahi oynat(a)mazken, köşemizde yer verdiğimiz analizimizin olağanüstü ilgi […]
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyatı ve ‘Şike Yasası’ ile birlikte AKP‘de ortaya çıkan dağınıklığa ilişkin görüşlerimizi 5 Aralık‘ta bu köşede kaleme aldık. “AKP’de birşeyler oluyor” başlıklı yazımız, iktidar partisinde epeydir var olan ancak ortaya çıkmayan gerilimin kodlarını anlayabilmek açısından önemliydi.
Medyada henüz hiç kimse bu konuda kalem dahi oynat(a)mazken, köşemizde yer verdiğimiz analizimizin olağanüstü ilgi görmesi ise dikkat çekiciydi. Zira; o yazıda AKP ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki ilişkinin kopma noktasına geldiğini ifade etmiştik. Çok değil; bu analizimizden iki – üç gün sonra Zaman Gazetesi yazarları da AKP’ye ağır eleştiriler yöneltmeye başladı. Özellikle Zaman Yazarı Ahmet Turan Alkan‘ın Erdoğan’a ilişkin kaleme aldığı yazı dikkate değerdi. Alkan’ın yazısının sonunda yeni anayasa çalışmalarını hatırlatması ve yeni anayasa yapılmaması halinde ”Bir başbakan vardı’ deyip üzüleceğiz” cümlesini kullanması ise manidardı!
Cemaat, ‘Yeni Anayasa’nın talepleri doğrultusunda bir an önce çıkmasını istediğini defalarca ifade etti. AKP ise yeni anayasa sürecini ağırdan alıyor. AKP’ye oluşan güvensizliğin kaynaklarından biri bu… (Buna ilişkin görüşlerimi daha önce de ifade ettiğim için tekrarlamaya gerek görmüyorum.)
Ancak; AKP ile cemaat ilişkilerini kopma noktasına getiren faktörleri sayarken, “dış politika”yı da atlamamak gerekiyor. Daha birkaç gün önce toplanan Abant Platformu‘nda Arap Baharı ele alındı. Cemaatin organize ettiği bu toplantıda, Fethullah Gülen taraftarları “Türkiye bölgeye lider olamaz, Türkiye modeli o ülkelere uygulanamaz” tahlilinde birleşti. Birçok aydının katıldığı toplantıda ortaya çıkan sonuç, AKP ile yaşanacak olan krizin ipuçlarını vermesi açısından ilginçti.
Birkaç gün önce, bu toplantılara katılan bir arkadaşımla konuştum. Arkadaşım, AKP – Cemaat ilişkileri üzerine yazdığım yazılardaki bilgilerin enteresan olduğuna dikkat çektikten sonra şöyle dedi:
“Cemaat, Türkiye’yi Batı ve ABD ile daha entegre bir şekilde görmek istiyor. AKP’nin Ortadoğu’da rol model olma arzusunun, gerçekçi olmadığını düşünüyor. Türkiye’nin Ortadoğu’ya yaklaştıkça, Batı’dan kopacağını düşünüyor. Bu yüzden, Arap Baharı’na sempatiyle yaklaşmalarına rağmen, AKP’nin dış politikasını gerçekçi bulmuyorlar.”
Abant Toplantısı‘na katılan kaynağım, cemaatin toplum hayatında daha “etkili” ve “görünür” bir hale gelmek istediğini de belirterek, “Çatışmanın sebeplerinden biri de bu” dedi. Cemaatin AKP’yi özellikle “İsrail politikası” konusunda eleştirdiğini de belirten kaynağım, “Mavi Marmara Gemisi üzerinden izlenen politika doğru bulunmuyor. AKP ise bildiğini okumak istiyor. Cemaatin AKP politikalarına yön vermeye çalışması da rahatsızlık yaratıyor.
AKP’nin rahatsızlık duyduğu konular bunlarla sınırlı değil kuşkusuz… AKP, cemaatin devlet yönetiminde “aşırı kadrolaşma isteği”nden bunalmış durumda. Başbakan Erdoğan, yerine hazırladığı Ömer Dinçer‘le birlikte kadrolaşmayı denetim altında tutmak ve önünü kesmek istiyor. Son dönemde uygulanan KHK‘ların fikir babası olan Dinçer, bu bağlamda farklı uygulamaları da devreye sokturtuyor. Örneğin Dinçer, cemaatin sermaye piyasasını denetim altına alma girişimini önlemek için, yeni “tebliğ”ler bile yayımlattı. Sermaye piyasalarını hükümetin kontrol edebilmesi içinse, bu alanda önemli bir konumda bulunan İMKB‘nin yönetimine “üç bürokratın atanması” fikri uygulamaya konuldu. AKP böylece, sermaye piyasalarının denetimini gerçekleştirebilmek için yeni bir oyun planı kurdu.
Cemaatin özellikle son bir yıldır sermaye piyasasına gösterdiği yoğun ilgiyi fark eden Erdoğan ve kurmayları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘le yakınlığı bulunan cemaat içindeki isimlerin bu alandaki etkinliklerini de yakın takibe aldı. Bu sürecin nasıl sonlanacağı ise, İMKB‘ye yeni yılda atanacak olan üç isimle birlikte görülecek. Atanacak olan bürokratlar Erdoğan’a yakın kişilerden oluşursa, AKP hükümetinin cemaatle arasındaki mesafenin çizgilerinin koyulaştığı da kesinlik kazanacak. Yok eğer, bu üç isim cemaate yakın olursa, AKP ile cemaat arasında bir ‘sulh’e varıldığı görülecek. Ya da cemaatin sermaye piyasalarında AKP’nin bileğini büktüğü kanısına varılacak.
Peki, yukarıda özetlediğimiz tablo nasıl sonuçlanacak?
Bu sorunun cevabını şimdiden vermek zor… Zira; AKP ile cemaat arasındaki ilişkilerin eskisi gibi olmadığı ortada. Bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, soğukluk yeni değil… 2011 seçimleri öncesi başladı. Erdoğan’ın cemaatin AKP içindeki etkinliğini sınırlamaya karar vermesi, AKP’nin önemli bir isminin cemaatin önde gelen kişileriyle ABD’de sıkı bir tartışma yaşaması, bu sürecin habercisiydi. Cemaat, devlet içindeki ilişkilerini bu yüzden, özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül üzerinden yürütme kararı aldı. Olan bitene rağmen, 2011 seçimlerinde tüm gücünü AKP’nin kazanması için seferber etti.
Zira; güçsüz bir AKP’nin, Ergenekon ve Balyoz gibi davalar karşısında ”dik duramayacağı” ve sürecin geriye döneceği düşünüldü. Bu yüzden, ilişkiler gerilmesine rağmen, yaşananlar kamuoyuna hiçbir şekilde yansıtılmadı ve hissettirilmedi.
Cemaat, AKP’yi artık reformist olarak görmemesine rağmen, Tayyip Erdoğan’ın kamuoyundaki ağırlığı ve gücünü biliyor. Erdoğan’ın şu an için alternatifsiz olduğunu gören cemaat, siyasi sürtüşmenin kendisine zarar vereceğini de düşünüyor. Erdoğan ve AKP yerine bir alternatif hazırlandığı taktirde ise ilişkilerin tamamen koparılacağı görülüyor. Zira; Fethullah Gülen‘in “Yeni bir kefen giyin, yeni bir gömlek giyin” mesajı, bu sürecin ipuçlarını tüm açıklığıyla veriyor.
Anlayacağınız; AKP ile cemaat, birbirlerini bir süre daha idare edecek. Ya da etmeye çalışacak. Çünkü; ikisi de birbirine ihtiyacının olduğunu biliyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün cemaatle olan yakın ilişkilerini bilen Erdoğan’ın, buna rağmen geri adım atmayan kişiliği de hesaba katıldığında, yaşanacak olan süreç “dört bilinmeyenli denklem” halini alıyor. Erdoğan, sağlığını yeniden kazandığı taktirde, Gül ve Gülen’le olan ilişkilerini yeniden dizayn edecek, “iktidarını kimseyle paylaşmayacak”tır. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın yaşadığı süreci ve bu sürecin AKP’ye yansımalarını yakından takip eden Erdoğan, gücü kaybetmenin ne anlama geldiğini son on günde yakından görme fırsatı buldu. Bu süreç, Erdoğan açısından çok öğretici derslerle doluydu. Ömer Dinçer‘in cumartesi günü Erdoğan’ın evine gelerek 1.5 saat boyunca brifing vermesi, cemaatle AKP arasındaki ilişkilerin rölantide olacağını, çok uzun olmayan bir vadede ise kopacağını gösteriyor. Çünkü; Erdoğan yüzde ellilik oyun önemli bir kısmının “kendi oyu” olduğunu biliyor… Ve bunu hiçbir zaman unutmuyor! Bu yüzden cemaatten gelen “ANAP’laşıyorsun” eleştirilerine de kulak tıkıyor.