Erdoğan, mütemadiyen bir gün orada, bir gün bambaşka bir yerde konumlanıp, birbirinin tam tersi olan şeyleri, hiçbir özeleştiri vermeden, bir açıklama yapma gereği bile duymadan, “aynı Erdoğan” olarak olduğu yerde durup savunmakta bir beis görmüyor Şemdinli’de yaşanan halk kalkışması günlerinde Erdoğan, mikrofonlar önünde “kadın, çocuk demeden vurun!” mealinde kolluk güçlerine açık bir tâlimât vermişti. Verilen […]
Erdoğan, mütemadiyen bir gün orada, bir gün bambaşka bir yerde konumlanıp, birbirinin tam tersi olan şeyleri, hiçbir özeleştiri vermeden, bir açıklama yapma gereği bile duymadan, “aynı Erdoğan” olarak olduğu yerde durup savunmakta bir beis görmüyor
Şemdinli’de yaşanan halk kalkışması günlerinde Erdoğan, mikrofonlar önünde “kadın, çocuk demeden vurun!” mealinde kolluk güçlerine açık bir tâlimât vermişti. Verilen bu emrin sonucu olarak, olaylarda yedisi çocuk, toplam on dört kişi hayatını kaybetti. Bu olaydan dört sene sonraysa, Erdoğan, Davos zirvesinde, İsrail devlet başkanı Şimon Peres’e hitâben kısaca “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” içerikli ünlü çıkışını yaptı ve “rest”ini çekti. Libya’nın işgâli sürecinin başında, NATO harekâtına karşıyız diyen Erdoğan, kısa bir süre sonra NATO’nun uçaklarının Türkiye’den kalkıp, Libya’yı bombalamasının önünü açtı.
“Ben Tayyip Erdoğan olarak böyle bir sorumluluğun altına giremem. Parası olan var, olmayan var. Parası olan bastırıp kurtulacak, parası olmayan da askerliği yapacak. Seçimden sonra referanduma götürürüz” diyordu Başbakan, son seçimler öncesinde. Bugünse bedelli askerlik hususunda durduğu nokta herkesin bildiği gibi gayet açık ki, bu sözlerin tam zıddı bir yerde. Bu tutarsızlık deryası görünümündeki örnekleri daha da uzatabiliriz. Görülüyor ki Erdoğan, mütemadiyen bir gün orada, bir gün bambaşka bir yerde konumlanıp, birbirinin tam tersi olan şeyleri, hiçbir özeleştiri vermeden, bir açıklama yapma gereği bile duymadan, “aynı Erdoğan” olarak olduğu yerde durup savunmakta bir beis görmüyor.
Tayyip Erdoğan’ın o çok sevdiği sözlerle söyleyecek olursak, “açık ve net ki” Erdoğan’ın bu savruluşları unutkanlıktan ya da buna benzer başka sebeplerden kaynaklanmamakta. Söylenen her söz, yapılan her şey ve dönülen her çark, çoğunlukla belli bir plân ve program dâhilinde ilerliyor. Önceden kurgulanmış bir oyun, herkesin gözü önünde oynatılıyor. İzleyenlerin belli gerçeklere ve aşikâr zıtlıklara gözlerinin kapatılması göreviyse medyaya düşüyor ve basın-yayın kuruluşları, Erdoğan’ın halkın hoşuna gidecek sözlerini allayıp, pullayıp, kitleleri coşturma görevini kusursuz yerine getiriyor. Başbakan’ın tezât ve yüz seksen derece dönüşlerinin de üstü toplumda başka konularda heyecân, infiâl ya da sevinç kampanyaları organize edilerek örtülüyor.
Çıkarlar için her şeyi kullanabilme üzerine sonsuz yeti, çamur yapmak, baş edemediği konularda belden aşağı vurmak, zaman zaman halkın duygularını okşayıp, yeri gelince de aynı halka açık açık sövüp sayabilme cüreti, her konuda kendini haklı görme ve gösterme için çaba, bulundukları olumsuz noktanın tam tersi ekseninde görünmeye çalışma, demokratın daniskalığını taslayıp, öte yandan fikirleri hükümetle benzeşmeyen herkesi baskı altında tutma, kendisiyle aynı olmayan düşünceleri açıkça aşağılama, yoksulluk ve yoksunlaştırma operasyonlarında fütursuzluk ve insanları içinde bulundukları yokluk döngüsüne râzı edebilmede özel bir araştırma konusu olabilecek kadar ilginç bir yeteneğe sâhip olmak, dibine kadar bağımlı olup, sapına kadar antiemperyalist yansıtmada benzeri güç bulunabilecek bir başarılı olma durumu… Saydıklarımızın hepsi AKP’nin politika yapma üslûbunun belirleyici kodlarıdır.
Dersim’le ilgili özür şovu da AKP’nin klâsik, “amaca giden yolda her yol mubahtır” siyasetinin bir parçası olarak okunmalı ve bu minvâlde değerlendirilmeli kuşkusuz. AKP’nin konuyla ilgili samimiyetsizliğiyle ilgili uzun uzun yazmaya gerek olduğunu sanmıyorum. Seçim meydanında, ana muhalefet liderinin Alevî kimliğini kendine malzeme edip, alanda birikmiş topluluğa yuhalatan, bugünse mazlumdan yana olma edebiyatı yapan Başbakan’ın kendisidir. Dersim’de yaşanan katliamdan, has rakibi CHP’ye vurabilmek için önemli bir referans yığınağı çıkarılabileceğinin ve bugünün CHP’sinin de bu yönde saldırılara malzeme vermede sorunsuz bir hedef olduğunun farkına varmıştır AKP. Bundan da önemlisi artık AKP, bu tip konularda sert eleştiri -ama hiç şüphesiz riyakârca- oklarının ilgili yerlere, kafada pek sıkıntı taşımadan fırlatılabileceğinden de emindir. İşte bu yüzdendir tüm bu yapmacık nümayiş. Ve işte böyle görmek zorunda bırakılıyoruz ne yazık ki, sözde demokrasinin özde heyulâsını. AKP ve Erdoğan’ın hâl-i meâli bu şekildeyken, Kılıçdaroğlu için de birkaç söz söylemek gerekir mi peki? Kılıçdaroğlu ve CHP için diyebileceğim tek şey şu; Allah sevenlerine sabır versin!