“Harç düzenlemeleri” ile ilgili yasa değişikliği, 26 Ağustos’ta Bakanlar Kurulu’nun almış olduğu kararla birlikte hayata geçirildi. Harçlar, hükümetin “harçlara bu yıl zam yok” açıklamasının aksine, yeni düzenlemeyle birlikte inanılmaz oranda arttırıldı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), açıkladığı son verilere göre; Türkiye ekonomisi, 2011’in ikinci çeyreğinde yüzde 8.8 büyüyerek, dünyanın ikinci, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olarak, […]
“Harç düzenlemeleri” ile ilgili yasa değişikliği, 26 Ağustos’ta Bakanlar Kurulu’nun almış olduğu kararla birlikte hayata geçirildi. Harçlar, hükümetin “harçlara bu yıl zam yok” açıklamasının aksine, yeni düzenlemeyle birlikte inanılmaz oranda arttırıldı
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), açıkladığı son verilere göre; Türkiye ekonomisi, 2011’in ikinci çeyreğinde yüzde 8.8 büyüyerek, dünyanın ikinci, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olarak, beklentilerin üstünde bir büyüme ivmesi yakaladı.
Merkez Bankası’nın açıkladığı, 2011 Ocak-Temmuz ödemeler dengesi verilerine göre ise; cari işlemler açığımız da, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 112.9 oranında artış göstererek, 23 milyar 791 milyon dolardan 50 milyar 662 milyon dolara çıktı.
Beklentilerin üstünde çıkan ekonomik büyümeyi, daha makul bir düzeye çekmeye çalışan iktidarın ekonomi kurmaylarının çabası, şu an için pek karşılık bulmuşa benzemiyor.
Siyasi nedenleri bir yana, ekonomik anlamda “Yüksek faiz-düşük kur” politikasının bir sonucu olarak, sıcak sermaye girişinin konjonktüre göre küresel kriz sonrası tekrar artması, büyüme oranlarının en önemli kalemlerinden birisi olan iç talebin, tüketici kredisi ve kredi borçlanmalarıyla artması (dolayısıyla ithalatın artması) ekonominin ayakta durmasının en önemli nedenleri arasında gösteriliyor. Öyle olsa bile, üretimin ithal ara girdilerle gerçekleştirildiği ülkemizde, en önemli sorunlarımızdan birisi olan cari açığın istenilen seviyeye çekilememesi, (Geçen yıl, milli gelirin yüzde 6.6’sını bulan cari açığımızın, 2011 yılının tamamında, milli gelirin yüzde 10’una tekabül edeceğini bizzat IMF dillendiriyor) Türkiye ekonomisinin yapısal bir sorunu olarak karşımızda duruyor.
ABD ve AB’nin önde gelen ülkelerinde, kamu borçlanmaları sonucu oluşan devasa bütçe açıklarının yarattığı sıkıntıları göz önüne getirdiğimizde de, önümüzdeki dönemde, küresel piyasaların tekrar küresel ölçekli bir durgunluğa girme ihtimali yüksek görünüyor. Böyle bir krizin Türkiye ekonomisine de yansıması hissedilir düzeyde olacaktır. Özellikle, ihracatın yarısını gerçekleştirdiğimiz Avrupa pazarlarında yaşanan sorunlar, iflas noktasına gelen ekonomiler, önümüzdeki süreçte ihracat pazarımızı önemli ölçüde etkileyecektir.
“Yüksek faiz-düşük kur” ekonomi politikasıyla, sıcak parayı fütursuzca yurtiçine çekerek, finansal sermaye aracılığıyla ekonomiyi, sağlam olmayan, yapısal olarak kırılgan ve dış konjonktüre bağlı bir hale getiren iktidarın, ekonomiyi soğutmaya yönelik hamlelerinin ne şekilde sonuçlar vereceği, bunu nasıl yapacağı ayrı bir merak konusu…
Bu rekor büyüme oranı, yandaş basın tarafından sevinçle karşılansa da, yılın son çeyreğinde, Nihat Ergün’ün açıklamalarına göre büyümenin yavaşlayacağı ve yüzde 4 seviyesinde seyredeceği söyleniyor.
Geçtiğimiz aylarda, “torba yasanın” en önemli gündem maddelerinden birisi olan “harç düzenlemeleri” ile ilgili olarak düşünülen yasa değişikliği, 26 Ağustos’ta Bakanlar Kurulu’nun almış olduğu kararla birlikte hayata geçirildi. Eğitimin piyasalaştırılması, öğrencilerin müşteri haline getirilmesinin bir sonucu olan harçlar, geçtiğimiz günlerde hükümetin yaptığı “harçlara bu yıl zam yok” açıklamasının aksine, yeni düzenlemeyle birlikte inanılmaz oranda arttırıldı.
Libyalı muhaliflere, 100 milyon doları hibe, 100 milyon doları nakit kredi, 100 milyon doları da proje kredisi olmak üzere 300 milyon doları elden sunan iktidarın, İşbirlikçi Arap yönetimine (Ulusal Geçiş Konseyi) yaşattığı baharın aksine, kendi ülkesinde, yazın son günlerinde kışı yaşattığı öğrencilere ise makul gördüğü yeni har(a)çlar, artık devlet bütçesinin hangi kaleminin finansmanında kullanılacak bilinmez. (İşbirlikçi Arap muhaliflere gitmez umarım). Ama ekonomi sözde bu kadar büyürken, karşılığında hayatın bu kadar pahalılaşması, göstergeler bazında yaşanan “ekonomik büyümenin”, kimler için olumlu olduğunu, kimler için hiçbir anlam ifade etmediğini gözler önüne seriyor.
Eğitim ve sağlık gibi temel insani ihtiyaçların, piyasanın gözetiminde, alınıp satılan bir meta haline sokularak fahiş fiyatlar eşliğinde pazar ekonomisinin en önemli kâr getiren kalemlerinden biri haline getirildiği günümüzde; “Reel Sosyalizmin” çöküşünü takiben ve ona paralel olarak Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, birçok ülkede mücadeleyle kazanılmış, “Sosyal Devlet” uygulamalarının ve sosyal-ekonomik hakların birçoğunun budanması son hızla sürdürülüyor. Kapitalizmin dünya çapında yayarak yürüttüğü bu “budama politikaları”, sömürünün ve hak gasplarının en ilkel ve ağır koşullarda sürdürüldüğü ülkemizde de, çalışan ve emeğiyle geçinen kesimleri kölelik şartlarına sürüklerken, harçlara yapılan bu son düzenlemeyle, şimdi de yüz binlerce öğrenci, son anda mağdur konumuna itilmiş durumdadır.
2009 yazını hatırlarsak; hükümet ve YÖK, yaz ayını fırsat bilerek, harçlara yüzde 500 oranında zam yapmaya kalkışmış, fakat, örgütlü öğrenci hareketlerinin günler süren, yoğun direnişiyle karşılaşınca, zamları geri çekmek durumunda kalmıştı. O dönemin acısını çıkartırcasına, Bakanlar Kurulu’nun ani bir kararıyla, har(A)çlara yönelik yapılan bu düzenleme sonrasında, “ders başına, krediye orantılı bir şekilde belirlenecek olan harç ücretlerine göre”, üniversite öğrencileri, normalin beş katına varacak şekilde “ekstra harç” ödeme durumunda kalabilecekler. Okulu uzatanlar içinse; dersi ilk kez alanlar için normal harcın haricinde, “okulu uzatma katsayısı harcı”; eğer dersi 3. kez alıyorlarsa ekstradan ders ücretinin yüzde 50 fazlası oranında bir harç bedelini ödemek durumunda kalacaklar. Bu bedel, dersin alış sayısına göre katlanarak yüzde 300’e kadar çıkabilecek. Ayrıca, üniversitelere verilen “harçları arttırma yetkisi” de, yüzde 20’den yüzde 30’a çıkarılmış durumda; yani okul yönetimleri de, kendi inisiyatifleri dahilinde, mevcut zamların üstüne yüzde 10 oranında ekstradan zam yapabilecekler.
9 yıllık iktidarları döneminde, piyasacılığı ve gericiliği şiar edinerek, neoliberalizmin bütün hükümlerini bir bir uygulayan AKP’nin; eğitim sistemini, kendi gerici dünya görüşü çerçevesinde, özellikle cemaat aracılığıyla dizayn etmesi ve piyasa odaklı bir yaklaşımla, eğitim sektörünü, büyük bir rant alanı haline getirmesine karşı başkaldıran öğrencilere yönelik uygulanan devlet terörünün şiddeti ne olursa olsun: üniversite masraflarını karşılamak için, 30 lira yevmiyle inşaatta çalışırken hayatını kaybeden Ömer Çetin anısına, AKP’nin üniversitelere yönelik gerici-piyasacı politikalarına karşı 5 Ocak 2011’de ODTÜ’de eylem yaptıkları için yargılanan 117 arkadaşımız için, inadına bu soygun düzenine karşı “başkaldırmaya” devam edeceğiz.
(Şili’deki öğrenci hareketi lideri Camila’yı, Burjuva Türk basını, işi magazine dökerek sırf “güzelliğinden” dolayı manşetlere taşımıştı. Bakalım önümüzdeki günlerde, harçlara karşı yükselecek olan tepkiler ve muhalif öğrenci gruplarının başkaldırışı karşısında, aynı Türk basını, Türki
yeli öğrenciler için ne tür başlıklar atacak? Ya da şöyle soralım: manşetlere taşıyacaklar mı? Yoksa o bilindik “eşkıya”lı başlıklarla, sahiplerinin sesi mi olacaklar…)