Rejim değişikliğinde Genelkurmay’da oluşan yeni denge ve Menderes benzetmesi -Mustafa Peköz

İkinci cumhuriyetin ismi, ‘İslamcı Cumhuriyet’ olacak. Generallerin iktidarı yerine sadece kendi iktidarını koyarak sistemin anti demokratik ve totaliter yapısını olduğu gibi sürdürmesinin önemli sakıncaları olacağını vurgulayan uluslararası güçlerin, özellikle Erdoğan’a ciddi uyarıları var

Türkiye’de iktidar denilince memur veya bürokrat statüsünde olan generaller akla gelirdi. İlkokuldan bir çocuk dahi genelkurmay başkanının kim olduğunu bilir. Çünkü sistem tamamen askeri mekanizma üzerine kurulmuş. Bir köy yolu yapmak için dahi askerler görüş bildirir, hatta karar verirlerdi.

Generaller silahlı güçtür ve bu devlet içinde iktidar demektir. Ancak kapitalist sistem bunu koşullara göre değiştirmektedir. Sistem kurumları içinde askerlerin iktidar ilişkilerinde ön plana çıkartılması, uluslararası dengelerle ilişkiliydi. Sosyalist blokun yıkılması ile küresel kapitalist sistemin planları değişti. Asker bu kez ikinci plana düştü. Türkiye’de de bu fiilen uygulanmaya konuldu.

Economist’in yorumu
General bir bürokrattır, herhangi bir bakanlık müsteşarı gibidir. Bir subay ile bir öğretmen, hemşire, maliyeci gibi devlet memurdur. Aralarında hiçbir fark bulunmuyor. Farkı silahıdır. Onu kullanmasına da sermaye karar veriyor. Bu nedenle ordunun günlük politik ilişkilerdeki etkisinin kırılması, belirlenen iç ve bölgesel stratejilerle ilişkilidir. Türkiye’nin uluslararası sisteme göre yeniden dizayn edilmesiyle, generallerin eski işlevine aşamalı olarak son verildi. The Economist dergisinde ‘Türkiye modeli’ üzerine yapılan bir analizde “Türkiye’nin İslamcılarının doğru olanı yaptıkları düşünülüyor ancak ülkenin ordu tarafından korunan laik sisteminden bu şekilde çıkmaları uzun zaman aldı” tespiti yapılıyor.

The Economist şunları belirtiyor: “Yakın zamana kadar bu yaşananlar ulusal bir krizi tetiklerdi. Ancak artık durum değişti. Atatürk’ün takipçileri sokaklara çıkmadı. Piyasalar etkilenmedi. Umursamazlık ve omuz silkme genel tepkiydi. Büyük bir kesim, yaşananın komutanlar ve Ak Parti arasında uzun süredir gerçekleşen mücadelenin son perdesi olduğunu düşünüyor.” Bu değişim süreci, esas olarak AKP’nin değil küresel ilişkilerin cemaati kullanarak Türkiye’yi yeniden şekillendirmesiyle ilişkilidir.

İslamcıların iktidarlaşma sürecini değerlendiren dergi şunları belirtiyor: “Türkiye’nin ılımlı İslamcıları bir günde oluşmadı. Ortaya çıkmaları ve ehlileşmeleri uzun zaman aldı ve çok sayıda karşı kuvvete bağlıydı. Bunlar arasında laik anayasayı katı bir biçimde savunan ve en azından yakın zamana kadar İslami kanunların getirilmesine karşı durabilecek güçte olan ordu da vardı. Hem Türkiye’de hem de Mısır’da siyasi İslamcılar baskı ve siyasete kısıtlı katılımı aynı anda yaşadı. Ancak Mısır’da baskı daha sert ve demokratik katılım imkânları daha azdı. Türkiye’nin İslamcıları ise kopuk kopuk da olsa 2002’de iktidara geldiklerinde bazı siyaset dersleri almışlardı bile.”

Ancak bu süreç henüz tamamlanmış değil. Türkiye’de ilk bakıldığında her şey normal seyrinde gidiyor. Güçlü bir İslamcı iktidar var ve kendi rejimini kurmaya doğru emin adımlarla ilerliyor. Generaller iyice sindirildi. Son Yüksek Askeri Şura (YAŞ) görüntüleri ve Başbakan’ın YAŞ masasında tek başına oturması, güç ilişkilerine yorumlandı. Erdoğan önde Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı arkada birlikte yürüdüler. Bu da Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı düzeyine çekileceğinin ilk işareti olarak algılandı.

Ayrıca Özel’in Erdoğan’ın yanına oturmamış olması bir yandan Genelkurmay Başkanı olmayışı ve onu vekâleten olağanüstü bir durum nedeniyle yürütüşünün bir yandan da istifa eden Genelkurmay Başkanı Koşaner’e saygısının bir ifadesi olarak değerlendirildi.

The Economist dergisi “Gelişmeler, Ak Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana geçen 9 senede gücün nasıl dramatik bir biçimde el değiştirdiğini gösteriyor” diye yazarken sanırım ortaya çıkan manzarayı yorumladı.

Görünüşe aldanma
Ancak dikkate alınması gereken bir nokta var; politik ilişkilerde olguların görüntüsel yansımaları çoğu kez yanlış sonuçlar doğurmuştur. Yansımalara bakarak politik sonuçlar çıkarmak için oldukça erken. Ancak mevcut gelişme ve ortaya çıkan pratik sonuçlar AKP’nin generaller üzerinde ciddi bir etkide bulunduğunu gösteriyor. Fakat bu düşünüldüğü gibi bütünlüklü bir etki değildir.

AKP, küresel sermayenin istediği ‘ılımlı İslamcı rejime’ geçmek için sistemin diğer kurumlarını nasıl ele geçirmişse aynı taktiği Genelkurmay’da uyguluyor. Hemen her kurumda yaptığı gibi önce kurum başkanlığını ele geçiriyor. Ondan sonra 3-4 yıl içinde kurumun üyelerini de değiştirerek bütünlüklü olarak hakim oluyor. Genelkurmay Başkanlığı’nda da bunu denedi. Kuvvet komutanlıklarını birden değiştirme şansı yok denecek kadar azdı. Darbe planlarına bulaşmamış bir general bulmak da oldukça zor. Bunun için şu aşamada Genelkurmay Başkanlığı’yla yetindi, daha doğrusu yetinmek zorunda kaldı.

Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilen Kıvrıkoğlu ve Jandarma Komutanlığına getirilen Kalyoncu ile AKP’nin ciddi sorunu var. Bu iki generali tasfiye etmeyi başaramadı. Cemaatin sorunlu olduğu birçok general yine kritik görevlere getirildi. Örneğin Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Aslan Güner, Harp Akademileri Komutanlığı’na atandı. Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı (EDOK) Org. Saldıray Berk ise kendi isteğiyle emekli oldu. Berk’in yerine ise ‘İnternet Andıcı’ soruşturması kapsamında savcının hakkında tutuklanma kararı çıkartılan Ege Ordu Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler getirildi.

Orduda yeni denge
Önemli bir diğer nokta da AKP’nin tutuklu askerler hakkında ciddi bir karar almaması oldu. Örneğin, halen görevde olup tutuklu bulunan generallerin ne rütbeleri yükseltildi ne de emekliye sevk edildiler. Mevcut konumları korundu ve aylıklarının yükseltilmesi için yeni bir yasa hazırlandı. Genelkurmay Başkanlığına paralel olarak bir denge oluşturuldu. Aksi durum tersten oluşan tepkiler ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Ortaya çıkan mevcut durumda Genelkurmay içerisinde dengelerin matematiksel olarak fifty-fifty olarak tanımlanması yanlış olmayacaktır. Bunu bir başka biçimde okumamız mümkün: Bundan sonra generallere yönelik yeni birkaç hamle yapabilirler. Ayrıca ordunun taleplerine yönelik çok daha hassas davranacaktır. Böylece AKP, kendisine yakın olan Genelkurmay Başkanı’nın elini güçlendirmeye çalışacaktır.

Ordudaki bu gelişmeler Türkiye’nin güç dengelerinin ne kadar sancılı ve zorlu bir süreçten geçtiğini gösteriyor. AKP’nin, yüzde 50 oy almış da olsa, İslami rejime doğru giderken istediği gibi hareket edemediği görülüyor. Generallerin iktidarı yerine kendi iktidarını koyarken cemaatin esas stratejisi rejimleşmedir.

‘Sermaye-genelkurmay’ ilişkisinden ‘sermaye-cemaat’ ilişkisine
Rejimi belirleyen, bütün dengeleri belirler. Örneğin, eskiden kimin yazarlık yapacağına dahi generaller karar verirdi. İstenilmeyen gazeteci ertesi gün kendisini kapıda bulurdu. Genelkurmay’a yakın olan gazeteciler ayrıcalıklı bir güçtü, şimdi de cemaate ve AKP iktidarına yakın olan gazeteciler ayrıcalıklı bir güçtürler. Erdoğan’ın istemediği gazeteci, program yapımcısı vs ertesi gün kapı dışarı ediliyor. Hatta AKP’yi ve cemaati eleştirdiği için çok sayıda gazeteci tutuklanıyor. Sermaye-genelkurmay ilişkisinin yerini bu kez sermaye-cemaat ilişkisi alıyor, politik dengeleri bu durum belirliyor.

Cemaat-AK
P ittifakının, rejim değişikliğini hedeflediği herkesin kabul ettiği bir olgu. İkinci cumhuriyetin ismi, ‘İslamcı Cumhuriyet’ olacak. Generallerin iktidarı yerine sadece kendi iktidarını koyarak sistemin anti demokratik ve totaliter yapısını olduğu gibi sürdürmesinin önemli sakıncaları olacağını vurgulayan uluslararası güçlerin, özellikle Erdoğan’a ciddi uyarıları var.

The Economist dergisi şunları belirtiyor: “Erdoğan’ın en büyük başarısı komutanların gücünü azaltmak olmuş olabilir. Ancak Adnan Menderes gibi, o da her gün biraz daha otoriterleşiyor gibi görünüyor. Hükümete muhalif gazeteciler, başbakanın öfkesinden korkan medya patronları tarafından işten atılmaya devam ediyor. Çoğunlukla Kürtler fakat aslında tüm muhalifler için geçerli olan mahkeme öncesi uzun süreli gözaltılar, hükümetin adaletten çok gözdağı vermekle ilgilendiği suçlamalarına yol açtı.”

Gardner gazetesi ise şunları yazmış: “Türkiye’nin yeni anayasanın denetim ve denge mekanizmaları içermesinin sağlanması için daha kat edilecek çok yol var, ki bu özellikle de Erdoğan’ın başkanlık hedefi ve otoriter eğilimi düşünüldüğünde önemli. Ancak Avrupa’da haklı yerini arayan modern bir cumhuriyette bu denetim rolünü ordu oynamamalı.”

Financial Times dergisi de “liberal demokrasiyi güçlendirmek yerine muhaliflerini bastırmak ve bir AKP tekeli oluşturmak istediği izlenimini” verdiğini ve bunu mutlaka “ortadan kaldırması gerektiğini” belirtiyor.

İpler uluslararası sermayenin elinde
Bundan çıkan sonuç şu: küresel sistem, Türkiye’de rejim değişikliği için AKP’ye önemli bir destek veriyor. Generallerin politik olarak etkisizleştirilmesinde bunun çok büyük bir önemi var. Ancak, İslamcı AKP ve cemaat, küresel sistemin taleplerinin dışında bir yola girmeye kalkarsa, ‘Adnan Menderes gibi olursunuz’ uyarısını da yapma ihtiyacı hissediyor.

Bunun bir başka anlamı Türkiye’nin iç politik dengelerini belirlemede küresel sermayenin çok önemli bir rol oynadığıdır. Cemaat de Türkiye’de İslamcı bir rejime geçiş sürecini tamamlamak istiyorsa, iktidardaki AKP, uluslararası güçlerin beklentilerine çok net olarak yanıt vermek zorundadır. Başka bir alternatifi de yoktur.

Daha önce Genelkurmayı ‘din düşmanı’ ilan eden cemaatin medyası şimdi ‘Türk ordusu bizim ordudur’ demeye başladılar. Tıpkı YÖK’te yaptıkları gibi, amaç demokratikleşme-özgürleşme değil, kurum ele geçirmektir. Ciddi ilerleme kaydeden cemaatin, orduya hakim olması için sanırım 2017’ye hazırlanması gerek. O zamana kadar dengeler nasıl değişir bilinmez.

* Not: Türkiye’de sistemin politik değişimini anlatan ‘İSLAMİ CUMHURİYETE DOĞRU’ isimli kitabım, 2009 yılında KALKEDON yayınlarından çıkmıştı. Bugünkü sürece gelişin toplumsal-tarihsel, politik-ekonomik durumunu çok kapsamlı olarak ele aldığım kitapta, özellikle sistem kurumlarındaki örgütlenme stratejilerini incelemiştim. Bugünkü tablo mevcut gelişmeyi ve değerlendirmelerimi bütünlüklü olarak doğrulamaktadır.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur