Ülke genelinde “ötekileştirilmiş” Alevilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu ve “solcu”ların başlarda bulunduğu Mağaracık Beldesi ile Samandağ İlçesine gelenleri bir tabela karşılamakta bugünlerde: “İlçemize (Beldemize) dilencilerin, seyyar satıcıların, eskicilerin, hurdacıların girmesi yasaktır…” “Biz”den uzak olanı tanımlamak için kullanılan bir kavramdır “öteki”. Çizdiğimiz çemberin dışındakileri belirtmek için kullanılan bir kavram. İşin özünde bir kabullenmeme, bir dışlama söz konusu. […]
Ülke genelinde “ötekileştirilmiş” Alevilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu ve “solcu”ların başlarda bulunduğu Mağaracık Beldesi ile Samandağ İlçesine gelenleri bir tabela karşılamakta bugünlerde: “İlçemize (Beldemize) dilencilerin, seyyar satıcıların, eskicilerin, hurdacıların girmesi yasaktır…”
“Biz”den uzak olanı tanımlamak için kullanılan bir kavramdır “öteki”. Çizdiğimiz çemberin dışındakileri belirtmek için kullanılan bir kavram. İşin özünde bir kabullenmeme, bir dışlama söz konusu. Ve ola ki çemberi aşma cesaretinde bulunurlarsa bu dışlananlar, dışlayanlar tarafından çok da hoş karşılanmayacakları tecrübe ile sabittir. Kendini cesur sanıp adım atmaya teşebbüs edenler her türlü eziyeti çekmeyi de göze almış demektir. Kanları bile akıtılsa yeridir ve de müstahaktır. İstenmiyorlar sonuçta. Zorla güzelliğin olamayacağı, çok eskiden beri belletilmemiş miydi bu topluma! İstenmeyene düşen tek görev; istenmediği yerden gitmektir. Yoksa? Yoksa göndermesini bilirler. Böyle göndermelerle yaşanmış sayısız trajediler mevcuttur şu gezegenimizin kısacık tarihinde. Ve biraz zorlasak hafızalarımızı bu “ötekileştirmeler” sonucunda birçok acıyı bu coğrafyamızın da yaşadığını görmemiz mümkün.
“Ötekileştirmenin” ilk koşulu erki elinde bulunduran “çoğunluk” olmaktır. Başka bir deyişle “azınlıkta” kalanlar, erki elinde bulunduran “çoğunluk” tarafından her an ötekileştirilebilirler. Dünyada ve ülkemizde bunun sayısız örneğini görmemiz mümkündür: Amerika’da Siyahlar, Almanya’da Türkler, Türkiye’de Kürtler, Arabistan’da Şiiler, İran’da Sünniler ve yine ülkemizde Aleviler “ötekidir” mesela. Ve bir coğrafyada “diğerleri”ni “ötekileştirenler” başka bir coğrafyada “azınlığa” düştüklerinde “diğerleri” tarafından “öteki”leştirilebilinmektedirler.
Türkiye’de egemen olan Sünni Türklerin; Kürtleri, Alevileri, Hıristiyanları, Ermenileri… “ötekileştirmeleri”; Almanya’da kendilerinin “öteki” durumuna düşmelerine engel olamamaktadır mesela. Zorlama bir yorumla bunların “mantıki” açıklaması bulunabilir belki de. Lakin aynı ülke içerisinde geniş bir coğrafyada “öteki” duruma düşenlerin başa geldikleri küçük bir ilçede ya da bir beldede başka kişileri “öteki”leştirmesini anlamakta zorluk çekiyor ve çok tehlikeli buluyoruz.
Alevi’si, Sünni’si, Hıristiyan’ı, Türk’ü, Ermeni’si ve Arap’ıyla herkesin kardeşçe yaşadığı Samandağ’ımızda “solcu” belediyelerin son zamanlarda aldıkları kararlardan bahsediyoruz. Ülke genelinde “ötekileştirilmiş” Alevilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu ve “solcu”ların başlarda bulunduğu Mağaracık Beldesi ile Samandağ İlçesine gelenleri bir tabela karşılamakta bugünlerde: “İlçemize (Beldemize) dilencilerin, seyyar satıcıların, eskicilerin, hurdacıların girmesi yasaktır.”
Haydi dilencilik kanunlarla da yasaklanmış, görüldükleri yerlerde kabahatler kanununa göre belediyelerce yaptırım uygulanması gereken bir faaliyettir. Ya seyyar satıcılar, eskiciler ve hurdacılar? Bunlar da mı yasak? Bunları dilencilikle eş tutmak, seyahat ve ticaret özgürlüklerini ellerinden almak, bunları “ötekileştirmek” kimin, ne haddine?
Bunlar ki namuslarıyla çalışan ve kanunlarca da koruma altına alınmış, vergiden muaf esnaftır. Gelir Vergisi Yasası’nın ikinci kısmının birinci bölümünün 9. maddesinde esnaf muaflığından yararlanması öngörülenler “vergiden muaf esnaf” olarak tanımlanmış ve bunların koşulları bentler halinde belirlenmiştir. Buna göre; motorlu nakil vasıtaları kullanmamak şartıyla gezici olarak veya işyeri açmaksızın perakende ticaret ile iştigal eden küçük sanat erbabı vergiden muaf tutulmuşlardır. Kanun daha birçok ticaret ve sanat erbabını sayıyor ancak kısa kesmek adına biz sadece ilk maddesini almakla yetinelim.
Burjuva kanunları diye küçümsediğimiz kanunlarca bile koruma altına alınmış, emeğe dayalı işlerle iştigal edenleri, kanunlarla yasaklanmış dilencilikle eş tutup ilçeye girişlerini yasaklayarak onları “ötekileştiren” ÖDP’li bir belediye olunca iş daha bir vahimleşiyor. Evet, asıl onların haklarını savunmak, zenginlerle yoksullar arasındaki gelir uçurumunu yok etmek adına yoksullardan yana taraf olarak kurulan sosyalist bir partinin belediye başkanı bu yoksul esnafı ilçesinde görmeye tahammül edemiyorsa bu işte bir iş var demektir. “Vatandaşın zenginini seven” sadece neoliberaller değilmiş, kimi sosyalistler de zengin seviciymiş gibi bir sonuç çıkar maazallah. Hele bu uygulama Nazi Almanya’sında bazı işyerlerinin camekânlarına asılan “Buraya Yahudiler ve köpekler giremez” uygulamasını hatırlatırsa gel ayıkla pirincin taşını o zaman.
Mazlumdan devşirme zalimlerin zulmünün çok farklı ve çok acı olduğunu sayısız kere göstermiştir tarih, biliriz. Şükredelim ki daha o derecede değiliz. Ve yine şükredelim ki zabıtaları ilçe girişine dikip, girişte “gelir belgesi” kontrolü yaptırıp, belli bir gelirin altındakileri sınır dışı etmiyoruz daha. Aksi takdirde ne bu ilçede doğup büyüyen bizim gibi emekçiler kalırdı ne de işsiz, işçi, emekçi, öğrenci vb. düşük gelirliler bu güzelim ilçeyi görebilme imkânı bulabilirdi. Zira bu ötekileştirmeci fikriyatın egemen olduğu bir dünyada hepimiz “ötekiyiz” sonuçta. Ve başta ÖDP’liler olmak üzere Türkiye’deki sosyalistlerin bu politikaya karşı tutumları bizi çok ilgilendiriyor açıkçası. Her türlü ötekileştirmeye karşı bir tutum mu sergileyeceğiz yoksa benim “ötekileştiricim” seninkinden farklı deyip bütün yanlışlarına rağmen “bizden” olanı korumaya devam edip sınıfsız, sömürüsüz bir dünya hayalimize el fatiha mı diyeceğiz? Unutmayalım ki samimiyetimiz, ilkelerimiz ve inandırıcılığımız kadar yakınız hayalimize, ya da o kadar uzak.