Ev sahibinin kiracısından “Almanya’dan oğlum/kızım gelecek” diyerek daireyi boşaltmasını istemesi eski Yeşilçam filmlerinin değişmez sahnesidir. Kiracı başlangıçta direnmeye çalışsa da sonunda “makus kader”ine teslim olur ve evi istemeden de olsa boşaltmak zorunda kalır. Elinde bavuluyla muhtemelen benzer gerekçelerle kovulacağı bir sonraki evini aramaya girişecek olan kiracı ile ev sahipleri arasındaki kısır döngü bir hayat boyu […]
Ev sahibinin kiracısından “Almanya’dan oğlum/kızım gelecek” diyerek daireyi boşaltmasını istemesi eski Yeşilçam filmlerinin değişmez sahnesidir. Kiracı başlangıçta direnmeye çalışsa da sonunda “makus kader”ine teslim olur ve evi istemeden de olsa boşaltmak zorunda kalır. Elinde bavuluyla muhtemelen benzer gerekçelerle kovulacağı bir sonraki evini aramaya girişecek olan kiracı ile ev sahipleri arasındaki kısır döngü bir hayat boyu sürer gider…
Bundan yaklaşık iki hafta kadar önce Tel Aviv’in orta halli mahallelerinden birinde oturan Dafni Leef adlı bir genç kız kiralık olarak oturduğu evinden çıkarılır. Gerekçe ise ne Almanya’dan gelecek olan oğuldur ne de evlenecek olan kızdır. Tek nedeni vardır bu kovulmanın; artan kira giderini karşılayamaması.
Genç kız bizim Yeşilçam aktörleri gibi bavulunu eline alıp yeniden kovulacağı bir ev peşine düşmez. Ne mi yapar?
Hemen bir çadır edinir ve Tel Aviv’in bilinen en işlek caddelerinden Rothschild üzerinde direnişe geçer. Kıvılcım çakılmıştır bir kez. Artan kiralara karşı daha ucuz ev talebiyle başlayan protesto gösterilerine anneler, aylardır toplu sözleşme gösterilerinde hükümetle uzlaşamayan beyaz yakalı çalışanlar, öğrenci dernekleri, işçi sendikaları ile ülkenin Arap yurttaşları da dahil olur.
Rothschild üzerinde küçük bir çadırla başlayan protesto çığ gibi büyüyerek tüm İsrail geneline yayılan bir sosyal harekete dönüşür. Ülke çapında başta 11 kentte eş zamanlı eylemler düzenlenir. Yüz binlerin daha iyi bir yaşam talebi sokakları inletir. “Sosyal adalet” söylemi öylesine bir rüzgar yaratır ki egemenler paniğe kapılır.
Temel slogan ise “Sadaka değil, sosyal adalet istiyoruz”dur. Bu müşterek slogan her kesimden yoksul ve ezilen İsrailliyi bir araya getirir.
Öfke ve protesto dalgası o kadar büyür ki eylemler Tel Aviv’in karşı karşıya bulunduğu “en acil kriz” olarak tanımlanır. Sosyal patlamaların başlayacağını söyleyen sağcı partiler tatildeki parlamentonun toplanmasını ister.
Evsizlerin ve mülksüzlerin sayısı her geçen gün büyüyor. Kapitalist krizin vurduğu çalışanlar için gökdelenler, plazalar ve alışveriş merkezlerince işgal edilen kent merkezlerinde oturmak artık lüks haline geldi.
İsrail’deki kitlesel eylemlerin mülk sahipleri ve mülkün adaletin temelini oluşturduğu egemen sistem üzerinde ne tür bir etki yaratacağı meçhul. Fakat eylem özellikle mülk sahiplerinin korkulu rüyası haline geldi. Evsizler hareketi Almanya, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerdeki ‘Squatting’ hareketi – kullanılmayan, boş binaların işgali- ile birleşirse varsın mülk sahipleri düşünsün. Her bir bireyin insanlık onuruna yakışacak bir evde oturması onun insan hakkıdır. Dünyanın bütün evsizleri birleşin!