Çok açık söylenebilir ki liberaller Kürt hareketini başarısının nedenlerini anlayamamaktadırlar, anlamaya dahi çalışmamaktadırlar. Eğer anlıyorlarsa da anlamazlıktan gelerek Kürt halkını aldatabileceklerin düşünecek kadar düşkün hale gelmişler demektir Meğer Kürt hareketi bölünmüş. Hatta Kürtler bölünmüş. Kürt siyasi partilerinin 12 Haziran seçimleri için ittifak yapmaları, hatta Türkiyeli komünistlerle blok oluşturmaları palavraymış. Bölünmüşler! Bize yutturulmak istenen zoka budur… […]
Çok açık söylenebilir ki liberaller Kürt hareketini başarısının nedenlerini anlayamamaktadırlar, anlamaya dahi çalışmamaktadırlar. Eğer anlıyorlarsa da anlamazlıktan gelerek Kürt halkını aldatabileceklerin düşünecek kadar düşkün hale gelmişler demektir
Meğer Kürt hareketi bölünmüş. Hatta Kürtler bölünmüş. Kürt siyasi partilerinin 12 Haziran seçimleri için ittifak yapmaları, hatta Türkiyeli komünistlerle blok oluşturmaları palavraymış. Bölünmüşler! Bize yutturulmak istenen zoka budur…
Liberal bölücü hazırlık
Bir bölme böldürme merakı ve furyası dolup taşıyor burjuva medyasında ve özellikle de liberal cenahta.
Önce Meclis’in boykot edilmesi karşısında yaşadıkları travmayı atlatmak için “haklısınız ama tek çözüm yeri Meclis’tir, girin yasaları değiştirin” nakaratından başka bir güfte bulamadılar. Sanki bu nakaratı ilk akıl eden liberallermiş gibi, sanki Tayyip Erdoğan’ın Meclis’e girmesini sağlayan yasa değişikliği daha kendisi milletvekili seçilmemişken yapılmamış gibi, sanki “yeni anayasayı MHP ile yaparız” diyene kadar AKP’nin gerekli düzenlemeyi yapmaya muktedir olduğu gerçeği apaçık ortada durmuyormuş gibi. Fakat asıl dertleri Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nu ve adaylarını yıldırmak ve teslim almaktır. Bunun için daha Meclis’e girerken altı eksiğe razı olmaya zorlanarak mücadele azimleri yoklanmaktadır.
Sonra duayen devletçi gazeteciler Cengiz Çandar’ın raporu ve Hasan Cemal’in röportajı yayınlandı. Her şeyin yolunda olduğu, Kürt açılımının sonuç verdiği, güllük gülistanlık yarınların eşiğinde durulduğunu anlatan bir pembe tablo çizildi. Tabii bir kara leke vardı bu tabloda: BDP ve budanmalarına, yola getirilme çabalarına direnen ve “yoldaşlarımız olmadan asla” diyerek Meclis’e girmeme tavrını sürdüren milletvekilleri.
Ardından bu kara lekenin ne kadar ve nelere kadar laf dinlemediğini ve oyunbozanlık yaptığını ilan eden Taraf gazetesi manşetinde özünü yansıtan curcuna: “BDP Bozuyor, Apo Düzeltiyor” (12 Temmuz 2011). Liberallerin neredeyse bir ay boyunca sataşma, alay etme, yapmacık kibarlık gibi türlü türlü yöntemlerle ayartmaya çalıştığı CHP’nin bir gün önce Meclis’te yemin etmesinden sonra sıra BDP’ye gelmişti.
Yalanını ekmekten çıkaran liberal
En nihayet Silvan olayının akabinde, “Kürtler konuşmalı” (Ahmet Altan) çığlıklarıyla yarılmaya davetiye çıkartıldı. Yanmış ekmek fotoğrafından Türklerin Kürtlerin kardeşi olduğu sonucuna, oradan da Kürtlerin sorununun bireysel hak ve özgürlük sorunu olduğunu ama her şeyden önce Kürtlerin Kürtleri kınaması gerektiği vaazlarına ulaşıldı.
Durulmadı, yüksünülmedi: Başbakanına methiyeler düzen baş generali Ahmet Altan’a methiye düzerek ne kadar istisnai bir emir-komuta köşe yazarı olduğunu kanıtlayan Markar Esayan Taraf‘taki köşesinden baklayı çıkarıyordu: “PKK’nın Öcalan’ı bitirme planı.”
Borç para isteyenler gibi borca siyaset yapıyorlar: Her kapıyı çalıyorlar, “biz bölündü diyelim de isterse boş çıksın, kof çıksın; maksat ya tutarsa,” muradındalar. Nasıl olsa gazete onların yarın bir başka şey yazılır ve bugünkü unutulur, dünkünü zaten hatırlayan kalmaz! Şaşmaz burjuva liberal gazetecilik ilkesi…
Liberal, mesnetsiz, önyargılar gazeteciliği
Taraf (herhalde) Türkiye’nin en çok tekzip yayınlayan gazetesidir. Neden acaba? Çünkü çok fazla doğrulanmayan habere yer veriyor, yani kulaktan dolma bilgileri haber diye sunuyor. Gazeteci, bir kişi hakkında bir iddia duyduğunda, bunu iddia sahibine doğrulatması gerekir. “Siz böyle bir şey dediniz mi?” diye sormalı ve sonra da iddiasının kanıtları var mı diye bakmalı. Örneğin bizim “simitçi” -ki Taraf gazetesinin oralarda simit satar- Taraf‘a gelip duran bavulların içinden sadece belge değil para da çıktığını ve bunları çoğu zaman subay üniformalı kişilerin taşıdığını söyleyip durur. Fakat kimse “haberdir” diyerek bu saçmalıkların üstüne atlamaz; en ciddi tavırla, kanıtlanmamış bir iddiadır diye bakılır ve itibar edilmez. Fakat Taraf itibar edilmeyecek şeyleri salt kendi fikriyatına uyduğu için doğruymuş gibi ele alır ve basar. Sonra, tekzip çıkar.
Tabii bir “Balıkçı”mız olmadığı gibi bir simitçimiz de yok, yukarıdaki satırlarda da bir kurgu yapıldı. Ayrıca önceki paragrafın ilk cümlesinde “herhalde” sözcüğü kasıtlı olarak parantez içinde kullanıldı. Çünkü böyle yazmasaydık (“herhalde” sözcüğü olmadan) Taraf gazetesinin yöntemini kullanmış olurduk. Oysa öncelikle iddiayı sınamış ve doğruluğundan emin olmuş olmamız gerekirdi. Yani tekzip yayınlama konusunda diğer gazetelerle karşılaştırma yapmamız gerekirdi. Yapılmadı ve sadece yazıldı (doğrusu “herhalde” sözcüğünü yazarken parantezi kullanmamaktı, ama bahsettiğimiz ayrımı vermek için kurgusal amaçla parantez kullanıldı ). Eğer bu cümle “herhalde” sözcüğü olmadan bir gazete manşeti olarak kullanılsaydı, ayıp edilmiş olurdu. Böyle gazete mi çıkar? Taraf çıkıyor ve pek çok tekzip yayınlamak zorunda kalıyor. Dolayısıyla Kürtlerin bölündüğü yönünde bir dedikodu çıkarmanın yaptırımı en fazlasından tekzip olacağından, bu konuda sicili bir hayli kabarık olan Taraf‘ın kaybedeceği bir gazetecilik vasfı olmadığı gibi ahlaki ve insani kaybı da olmayacaktır. O halde ateş serbest…
Tuza rağmen kokuyor
Taraf gazetesinin özellikle de Yıldıray Oğur’un bir “Balıkçı”sı var (bu kişi Neşe Düzel’den sonra Markar Esayan’a da konuşmuştur). Kimliği taraf olanlarda saklı bir kişidir. Çok da merak edilecek bir şey değil aslında, yıllardır benzer kurgulu polisiyeler okuduk ve seyrettik. Çok sıradan ve kuru sıkı bir kurgu. Taraf muharrirleri daha yeni gazeteci olduklarından bunları kendilerine ait buluşlar olarak görüyor, farklı bir gazetecilik yaptıklarını sanıyorlar. Balıkçının balıkları da tekneye çekilmeden ağa düştüklerini bilmezler. Yine de balıkların bir “balıkçı”sının olmasının sakıncası yok. Fakat “balıkçı”ya istedikleri her şeyi söyletmeleri ve bunu bir haber olarak vermeleri tam olarak okuyucuyu aşağılama yöntemi. Üstelik bu tür gazeteciliği Ertuğrul Özkök’ten öğrenmelerine rağmen yine de onun kadar mahir değil muharrirleri Taraf‘ın.
Kürt hareketine bir laf mı atılacak, bir infazda mı bulunacak, kara mı çalınacak, haksızlık mı yapılacak, bir söz ya da duruş mu çarpıtılacak hemen “son ütücü” devreye sokuluyor. Bazen de “… iddia edildi” ya da “söylendiği hakkında duyum alındı,” türünden haber olamayacağı kesin olan dedikodular haber “formatına” uyduruluveriliyor.
Oysa bir fikri bir iddiası olan dürüstlüğün ve samimiyetin gereği olarak “ben böyle düşünüyorum” diyerek Kürt hareketi hakkında eleştirilerini yapabilir. Taraf olanın bunu yapması gayet doğaldır ve yapılmalıdır da zaten! İnsan bildiği doğruları söylemekten neden korkar ki? Yoksa söylenenler doğru değil de ondan mı korkulur?
Taraf gazetesi 12 Eylül 2011 halkoylaması öncesinde BDP eş başkanı Selahaddin Demirtaş’ın “Erdoğan yeni bir anayasa sözü verirse boykottan vazgeçeriz,” dediğini iddia etmiş fakat haber Demirtaş tarafından yalanlanmıştı. Taraf gazetesinin generali Ahmet Altan 24 Ağustos tarihli baş komutanlık köşesinde buram buram çocukluk kokan bir yazıyla küsmüş olduğunu ilan etmişti (ama dağ tınmamıştı).
Bu yılın Nisan başında Kurtuluş Tayiz “Genç PKK’lılar rahatsız” başlıklı bir yazı yazmış akabinde Hatay’da bir g
rup PKK’lı askeri operasyon sonucu öldürülmüştü. Ahmet Altan bunun üzerine Tayiz’in yazısının doğrulandığı sonucunu çıkarmıştı.
Liberalizm devletten taraftır
Taraf gazetesinin benzer yaklaşımla kaleme alınmış yazı ve haberlerinden örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksiz.
Liberaller Kürt meselesinde kesinlikle taraftır ve tüm meseleyi bireysel hak ve özgürlükler nispetinde görmekte ve değerlendirmektedir: Onlara göre sorun aslında ekonomiktir (Ecevit’ten Erdoğan’a siyasetçilerin yıllardır söylemiş olduğu gibi), ülke ne kadar zenginleşirse bundan vatandaşın da nasiplenmesi artacaktır (Ahmet Altan özellikle bunu işlemektedir: 17 Temmuz “Büyük” ve 19 Temmuz “İki dil” yazıları). Kalkınmaktan gelişmeye geçen bir ülkede de kaçınılmaz olarak demokrasi de gelişecektir ya da bugün demokratik sorun olarak görünenler ekonomik zenginlikle beraber sorun olmaktan çıkacaktır. Anadil sorunu da basit bir kimlik sorunudur nasıl olsa. Kimliği bir nüfus cüzdanı meselesi olarak gördüklerinden renkleri bilmezler: Mavi, kırmızı ve beyaz onlar için sadece yönetmen Kieslowski’nin üç filmidir ve Kürtler renklerini trafik ışıklarından almışlardır. Sesleri tanımaz, kıymetlendirmez dünya vatandaşı liberaller; tüm dillere saygılıdırlar ama tek bir dünya dili de makbuldür onlar için: Müziğin dili evrenseldir derler ama ninniyi anan fısıldamıştır kulağına ve o gittiğinde feryadın anadilindedir. Gök kubbede bir yıldız eksilse bilmezler ama hiç yıldızı olmamışların hasretini de. Onlara göre aslında sorun da yoktur kimlik de; o ırkçı sloganı kendilerine uyarlamışlardır: Tüm dünya liberal olsun!
Bu çözüm yolunun önündeki engel nedir peki Taraf gazetesi yazarlarına ve diğer liberallere göre? Kesinlikle ve kesinlikle Kürt siyasi hareketi. Onlara göre bu hareket de tüm Kürtleri temsil etmemektedir, çünkü yarısı AKP’ye oy vermektedir. Fakat yine de bir diğer yarı vardır ve bu yarının bölünmesi, birkaç tane daha yarılanmaya ve yarılmaya tabii tutulması gerekmektedir. O yüzden Taraf gazete olmaktan çıkar ve fısıltı gazetesi, yazarları da Kürtlere fısıldayan adamlar haline gelir. “Bir yerlerden alınan duyumlara göre” ya da kendinden menkul yargılarına istinaden Kürt hareketinin bölündüğünü ilan edip durmaktadırlar. Bu bölünmeye duacı olduklarına hiç şüphe yoktur, zaten açık açık yazmaktadırlar da. Fakat bu başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm siyasetçiler ve bürokratların da duası ve söylemidir. Devletin diliyle Taraf gazetesinin dili benzerliğin ötesine geçip örtüşmektedir artık.
Toplum mühendisi ve “kolay halk”
Liberaller ister hapishanede olsun, ister dağda isterse Meclis’te tüm Kürt siyasetçilerin ağzından çıkan her cümlenin ardında, satır aralarında, imlasında birbirlerine karşı yöneltilmiş bir rahatsızlık, huzursuzluk, farklılık aramakta ve bulamadığında da icat etmektedirler. Çünkü böylesi bir ayrıntı zat-ı âlilerince derhal bölünme emaresi olarak yorumlanacaktır. Oysa bir siyasi hareket içinde, ister lider olsun ister nefer, herkes kongrede alınan karara uymakla yükümlüdür, eleştirmemekle değil. Farklı düşünmek hiçbir zaman ayrılmak, bölünmek için yeter sebep olmamıştır. Aksine farklı düşünenlerin olması bir siyasi iradeyi güçlendirir. Düşünürken değil eylerken ortaklığın olması esastır.
Fakat liberaller kendilerinden farklı düşünenleri daima ötekileştirdikleri için bir siyasi hareketin de kendilerine benzeyeceğini varsaymaktadırlar. Onlar Kürtleri kolayca kandırılacak insanlar olarak görmektedirler, aksi halde kendinden menkul iddialarla Kürtlerin bölündüğünü izaha çalışmazlardı. AKP’nin “seçim başarısını” anlayamayan CHP’lileri, Kemalistleri ve solcuları, halkı “bidon kafalı” ya da “göbeğini kaşıyan” insanlar olarak görmelerinden dolayı eleştiren liberaller benzer bir tavrı çok daha küstahça bir üslupla Kürtlere yöneltmektedir. Çok açık söylenebilir ki liberaller Kürt hareketini başarısının nedenlerini anlayamamaktadırlar, anlamaya dahi çalışmamaktadırlar. Eğer anlıyorlarsa da anlamazlıktan gelerek Kürt halkını aldatabileceklerin düşünecek kadar düşkün hale gelmişler demektir.
İddia ettikleri gibi onların düşünce düzeyleri hiç de liberal değildir. Örneğin bir Taraf gazetesi Radikal gazetesi kadar çeşitlilik içermez. Muhalifleri için yazdıklarına bakın ya da bir televizyon programındaki üsluplarına; kesinlikle, Erdoğan, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun birbirlerine karşı tutumlarını tercih edeceksiniz. En son BDP milletvekillerine karşı Taraf yazarlarının üslubu farklı düşünenlere olan tahammüllerinin kıtlığını görmek için yeterlidir.
Farklı düşünmek bir örgüt içinde mutlak ve kaçınılmaz bir toplumsal gerçekliktir. Bu bir siyasi hareket için haydi haydi geçerlidir. Buradan bir bölünme umut etmek, sinsi bir sırıtış eşliğinde ellerini ovuşturmak liberallere ve çizgi film kahramanlarına özgüdür. Egemenler dahi bu çizgide değildirler. Fakat liberallerin bölücü fantezilerinin Kürt halkı içinde yankı bulma ihtimalini heyecanla takip edeceklerdir elbet. Liberallerimiz kendilerini uydurdukları bölünme masallarıyla Kürtleri etkileyerek sahici bir bölünmenin mimarları olmak umuduyla yanıp tutuşmaktadırlar. Görevleri ve işlevleri budur. O yüzden sol ile ve Kürtlerle aralarındaki köprüleri böbürlene böbürlene atmaktan çekinmemektedirler. Solun ve Kürtlerin çok daha önce yapması gereken bu ayrışmayı liberaller şimdi kendi elleriyle örmektedirler. Nereden gelirse gelsin liberallerle ayrışmak gayet hayırlı bir şeydir.
Fakat liberaller o kadar yüzsüzdürler ki yarın yine devletin kapısını bırakıp, “özgürlük için birlik olalım,” diyerek bizim kapımızı çalacaklardır.
Unutmamak gerekir ki çizgi film kahramanları ölmezler ve her zaman hak etmeden kazanmak isterler!