94 yaşındaki Fransız sosyalist yazar Stephane HESSEL, “İnsanlık onuru için bir 21.yüzyıl manifestosu” üst başlığıyla yorumlanan “Öfkelenin” adlı yapıtında, tekelci sermayenin hegemonyasına karşı öfke ve direniş çağrısında bulunuyor. Toplumu ve bireyleri oyalanmaya alıştırmak diktatörlüklerin başarısının sürmesinden başka bir sonuca yol açmaz. Onun için Hessel’in çağrısına ne desek, ne etsek bizim açımızdan da azdır. Artık öfkelenmek, […]
94 yaşındaki Fransız sosyalist yazar Stephane HESSEL, “İnsanlık onuru için bir 21.yüzyıl manifestosu” üst başlığıyla yorumlanan “Öfkelenin” adlı yapıtında, tekelci sermayenin hegemonyasına karşı öfke ve direniş çağrısında bulunuyor. Toplumu ve bireyleri oyalanmaya alıştırmak diktatörlüklerin başarısının sürmesinden başka bir sonuca yol açmaz. Onun için Hessel’in çağrısına ne desek, ne etsek bizim açımızdan da azdır.
Artık öfkelenmek, patavatsızca bir hırsa dayalı ruh hali olmaktan öte, toplumsal açıdan adaletsizliğin verdiği acılar karşısında, bünyenin ve bilincin sessizliğinin dayanılmaz dışavurumu niteliği haline dönüşmekte. Çünkü genel olarak sermaye düzeni, her daim alınteri üzerine taht kurduğu halklara karşı yürüttüğü ideolojik kampanyalarının odak noktasında tepkisiz barışıklığı, öfkelenmemeyi, kin tutmamayı aşılayıp; çözüm yollarını düzenin kendi çizdiği yasal sınırlarda kısır döngüye hapsetmeyi genel ahlak ilkesine dönüştürmeyi oturtmuş, öğütlemiştir.
A’dan Z’ye eğitim kurumları, ibadethaneleri, kitle iletişim araçları ve diğer yayın araçlarında içerik ‘kin tutmama’ya göre ayar edilmiştir. Zira insan haksızlık edene, kendisine hak olarak görülen şeylerin her şeye rağmen kendisine teslim edilmemesine karşı kin tutacak ve bu durumda bütün kapılar egemen güçlerin susturma, ezme, sömürme çarkının merkezine çıkacaktır. Siyasal otoritenin “kin tutmaya” karşı ayarı buradan kaynaklanmaktadır. Ve tekelciler bilir ki, ezilenlerin elinde kendisine karşı doğrulttuğu tek silahı kin ve öfkedir ve bunun ondan alınması gerekir.
Öfkelenmemek, kinlenmemek esaslı ideolojik burjuva kampanyanın, insan hayatının önemli bir parçasını kapsayan eğitime yönelik politikanın odağına bunu yerleştirmek de sermayenin çıkarları açısından anlaşılabilir bir şeydir. İkiyüzlülüğün ve çıkarcılığın maskelenmiş olarak hüküm sürdüğü kimi yerlerde Yunus Emre’nin şu dizeleri spot bir deyiş olarak ön plana çıkartılır: “Biz kimseye kin tutmayız/ Kamu âlem birdir bize.” Yunus Emre, sevilen büyük bir halk ozanı ya, ondan bir iki dize alıp toplumsal çirkefliklere kılıf yapmak bilinç köreltme taktiklerinden ileri gelmektedir.
Dün olduğu gibi ezen ve ezilen arasındaki çelişki öz itibarıyla varlığını korusa da devir ne eski devir, olay ve olgular da ne eksi toplumsal ilişkilere benzemekte. Ayrıca Yunus Emre’nin şiirde “kin tutmamaktan” bahsetmesini onun zalimlerle, zulmedenlerle her şeye rağmen barışık kalmaktan yana olduğu anlamında bulunduğu sonucu çıkarılamaz. Kaldı ki, Yunus Emre aynı şiirinin başka dizelerinde, “Dünya haramdır haslara/Helal olmuş nekeslere/Biz dünyayı dost tutmayız/Ol dünya murdardır bize” diye devam etmiştir. Ancak haramzadeler ozanın bu ve benzeri sözlerini nedense çerçeveletmezler!
Öfke, haksızlık olduğu düşünülen bir tavır karşısında tavizsiz dikilebilme halidir. Sınıf çelişkisinin temel yanı bir yana, gündelik hayat içerisinde buna bağlı olarak gelişen, çeşitlenen yasal sınırlar içinde bile saymakla tükenmeyen o kadar çok haksızlık ve itilmişlik; hor görülme, mağduriyet var ki, tüm bunlar ezilen insanların kinlenmesi ve öfkelenmesi için az buz şeyler değildir. Böylesi bir durum karşısında kin tutmayın çağrıları yapmak insanı düşünmemeye, soru sormamaya, sorgulamamaya çağırmak bir bakıma onu düşünmeyen bir beyin dönüştürme operasyonu değil de nedir? Ya da kan gölü içindeki yüz binlerce ölü Iraklıya bakarak, “özgürlük ve demokrasi götürüyoruz” denilmeye devam edilmesi, sözün bittiği, kavramların tersyüz edildiği bir arenada tahribatın farkına varıp, öfkeyi mazlumun bir âhı olarak kuşanmaktan başka nasıl bir hisse kapılabiliriz ki? Stephane Hessel’in çağrısı ve çığlığı da aslında sınıf çıkarlarını kudurmuşçasına en üst düzeyde sürdüren neo-liberal tekelcilere karşı ezilenlerin kendini kaybettirmeme çağrısıdır. Hessel’in çağrısına katılarak öfkelenin; bize öfkelenmemeyi öğütleyip, arka planda şaha kalkan kârlarını bizi bir lokma haline getiren patron öfkesine karşı dik durmak için.
Sermaye yoğunlaşıp azgınlaştıkça elbirliği ederek sendikalaşma hakkı üzerinde her türlü baskı mekanizmasını devreye soktuğu için.
Çalışma şartlarına sahip olmayan maden ocaklarında çalıştırıldığımız, üstelik de inşaat işçisi statüsüne sokulduğunuz için,
Aynı işyerindeki işlerin, değişik işverenler arasında bölüştürülerek parçalara ayrıştırıldığımız, taşerona kurban edildiğimiz için.
Çalışma saatlerini patronun keyfine dayalı olarak esnekleştirip günde 14-15 saatlere varan keyfi çalıştırma koşullarını meşru kıldığı için,
Kayıt dışı çalıştırılan, aylık maaşını alamayan işçilerin “Her ay maaş bordosu istiyoruz” diye seslendiği için.
Parasız eğitim denilerek okulları “katkı payı” soygunu ile paralı kıldıkları; Önce iyi bir liseye sonra bir üniversiteye girmek için dershanelere yıllarca para akıttığın, üniversiteden sonra devlet kapısında bir iş edinmek için KPSS kurslarında kıvrandığın için.
KPSS’den 85 puan aldığın halde, 65 puan alan tarikat müridinin bilgisayar ortamında sıradaki niyetine atamasının yapıldığı için,
Kadının saçını dini inanç aracı haline getirip paketlediği ve kadını eve kapatmaya yönlendirdiği için.
Ormanlarımızı kesip ortasına villalar kondurdukları, sahillerimizi kapattıkları, derelerimizi tutsak ettikleri, dağlarımızın doruklarındaki suyun şişelere doldurulup bizlere parayla sattıkları için,
İşkenceyi mekanize olmuş organize bir şiddet olarak sokağa indirip, ilerici ve devrimcileri hücrelerde tecride tabi kıldıkları için öfkelenelim.
Öfkelenelim: Saymakla tükenmeyen ve her daim gelişip pekişen hak gaspları, soygunlar için.
Öfkelenelim: Öfkelenmeyin, kin tutmayın denilen uyutma taktiğinin arkasında, sermayenin öfkesini geliştirdikleri için.
Öfkelenelim: Öfkemizin çanına ot tıkayanların öfkesini etkisiz hale getirmek, geleceği ötelememek, insan olduğumuzu unutmamak için…