Tayyip de çok iyi biliyor ki sokağı kaybettiğinde iktidarını da gerçekte kaybedecek. O yüzdendir feryat figanı, köpükler saçarak saldırması. O yüzdendir ki Hopa’da okuduğu pankartı aklından çıkaramıyor: “Tek yol sokak diyor, tek yol devrim diyor. Altındaki imza ‘halkevleri’ diyor”. Evet, AKP’yi, Tayyip’i ve bilimum şürekâsını def etmek için “tek yol sokak, tek yol devrim.” Bundan […]
Tayyip de çok iyi biliyor ki sokağı kaybettiğinde iktidarını da gerçekte kaybedecek. O yüzdendir feryat figanı, köpükler saçarak saldırması. O yüzdendir ki Hopa’da okuduğu pankartı aklından çıkaramıyor: “Tek yol sokak diyor, tek yol devrim diyor. Altındaki imza ‘halkevleri’ diyor”. Evet, AKP’yi, Tayyip’i ve bilimum şürekâsını def etmek için “tek yol sokak, tek yol devrim.” Bundan korksun Tayyip, çünkü daha çok görecek bu pankartı
Genel seçimler öncesi artık son haftaya giriyoruz. Bu haftadan sonra, -seçim sonuç değerlendirmeleri dışında- tüm değerlendirmeler “yeni dönem”in gelişmeleri, “yeni dönem”in programları üzerinden yapılmaya başlanacak. Tüm siyaset yapıcılar da bu “yeni dönem” hazırlıkları için, meclisin etkin bir biçimde faaliyetlerine başlayacağı sonbahara kadar, yaz boyunca bolca zaman bulacaklardır.
Seçim öncesi ve seçim sonrası uygulanan siyasetlerin çoğu zaman ciddi değişimlere uğradığı artık ülkemizde iyice kanıksandı. Her ne kadar seçim sonrası AKP’nin, kısa bir dönem de olsa “yumuşama” söylemleri kullanacak olması öngörülebiliyor olsa da -balkon konuşmasından başlamak üzere-, seçim öncesinde yaşananlar yüzünden AKP’nin “gerçek yüzünü” unutturması “artık” eskisi kadar kolay olmayacak.
AKP iktidar düşkünü bir partidir
AKP iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabileceğini bu seçim dönemi tüm ülkeye kanıtladı. Bir önceki seçim döneminde askerle, yargıyla, Deniz Baykal ile var olan gerilimleri kullanan Tayyip’in AKP’si, bu kez “özel mühendislik”le gerilim ve provokasyon yaratmaya çalıştı. Kendisine siyasal rakip olarak gördüğü Kürtlerle, CHP ile, MHP ile hatta TÜSİAD ile özel olarak uğraştı, tekrar nemalanacağını düşündüğü orduyu ve yargıyı provake etmeye çalıştı. (Kalfalık dönemi)
Kürtlere karşı uygulanan provokasyon siyaseti temel olarak iki yönlü hayata geçirildi; Kürtlerin silahlı güçlerine karşı (ateşkes ilanına ve Öcalan’la diyaloğa rağmen) askeri pusu operasyonları ve Kürtlerin oluşturduğu temsili organları, seçilmiş siyasi temsilcilerini KCK operasyonu gibi “yasal” yollarla “devre dışı” bırakma. Ve bizzat Tayyip tarafından “Kürt sorunu yoktur” safsatasıyla tüm ülkede Kürtlere karşı sürürülen, BDP’yi daraltma amaçlı propaganda.
MHP ise AKP’lilerin neredeyse uzmanlaştığı bir yöntemle karşı karşıya kaldı. Daha önce Deniz Baykal’a karşı, Melih Gökçek tarafından Turgut Altınok’a karşı uygulanan ve bu şahısların siyasetten silinmesinde başarılı olan yöntemdi bu; kaset siyaseti. Şimdilik etkisi, 16 başkanlık divanı üyesinin 10’unun siyaset dışı kalması oldu.
CHP için ise kasetlerin farklı kullanımı ile itibarsızlaştırma taktiği tercih edildi. En göze batanı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yerleştirilen gizli kameralardı. Şimdi ortalıkta dolaşan iddialara göre, bu kez hedefte Gürsel Tekin var. Tekin’in Yargıtay’da onanmayı bekleyen yolsuzluk davasının seçimden önce sonuçlandırılması ve milletvekili seçilmesinin engellenmesi amaçlanıyormuş.
Oy alma pahasına TÜSİAD’ı “tokatlamanın” işe yaradığını referandum sürecinde Tayyip zaten keşfetmişti. Bu kez işi Arınç üstlendi, internet sansürünü eleştiren Boyner’e; “TÜSİAD güvenilmeyen bir kuruluş olmuştur. Sayın Boyner ya da böyle düşünenler iktidara gelirse porno siteleri ya da diğer konularda istediklerini serbest bırakabilirler,”
AKP’nin, orduya ilişkin her türlü müdahalesi kendi kitlesi için işe yarıyor. Son operasyon Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Balanlı’nın tutuklanması oldu. Şimdiye kadar tutuklananlar arasındaki en üst düzeydeki muvazzaf subay. Gelişmelerden anlaşıldığı üzere operasyon Tayyip’in ve Abdullah’ın “bilgisinde” gerçekleşmiş. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, 16 Mayıs’ta başlayan Denizkurdu ve Efes askeri tatbikatlarının, kapanış gösterisi niteliğindeki 25 Mayıs kısmına katılmayacaklarını belirtmişlerdi. 27 Mayıs’ta ise aralarında Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Balanlı’nın da bulunduğu 12 subayın Balyoz Davası için ifadeleri alınmaya başlandı. Ve 30 Ağustos’daki YAŞ’ta büyük ihtimalle Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Balanlı tutuklandı. Tayyip ve Abdullah, askerle iyi geçindikleri mesajı verecek bir fotoğraf çektirmek yerine, askeri ezdikleri bir bir fotoğrafı tercih ettiler. Tabii bu arada AKP’li basına sızdırılan ek bilgi de gerici tabanı fazlasıyla memnun etti; sanıklar, Menzil tarikatına ait olduğu belirtilen Bilvanis çiftliğini havadan ve karadan takip etmek ve burayı havadan bombalamak üzere hazırlık yapmışlardı.
AKP’nin kullanmakla tüketemediği bir diğer “askeri oyuncağı” 12 Eylülcüler. Referandumdan “evet” çıkmasında büyük pay sahibi olan 12 Eylül faşist darbesinin generalleri bu kez seçim için kullanılmak üzere sahnede. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “12 Eylül darbesi”yle ilgili soruşturmada, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’ya “şüpheli” sıfatıyla ifadelerinin alınması için davette bulundu. Yargı AKP’nin hizmetinde, Kenan Evren seçim mezesi.
Referandum AKP’ye yargıyı yeniden dizayn etme konusunda çok büyük nimetler sağlamıştı. Bu nimetleri AKP seçim için kullandığı gibi yargıdaki son “rütuş”lar için de değerlendiriyor. Yargıtay başkanlığı seçimi bu ay içinde AKP’nin oy kullanma hakkı sağladığı yeni seçmen hâkimlerle yapılacak.
AKP’nin iktidar düşkünlüğünün ne ölçülere ulaştığının bariz göstergelerinden biri de AKP medyası; AKP’nin medyadaki çalışanları, Zaman’ın, Yeni Şafak’ın, Vakit’in, Star’ın, Sabah’ın AKP’nin Basın Bürosu gibi çalıştığı yetmiyormuş gibi TRT’nin tüm kanalları ve Anadolu Ajansı da AKP’nin seçim bürolarına dönüştü. Bu konuda kendi kemik kitlesinin dışına seslenme olanağı daha fazla olan Sabah gazetesine özel bir misyon tanımlandığının altını çizmek gerek.
Gericilik kalesinin sözcüleri ise düşen motivasyondan şikâyet edip “gaz verme” taktiğine sarılmış durumdalar. Fethullah’ın sözcüsü Gülerce, 12 Haziran’ı “yüz yıllık fırsat” ilan ediyor: “12 Haziran, daha önceki hiçbir seçimle kıyaslanamaz. Dikkat ediniz, ilk defa bu seçim, ‘asrın davası’ olarak nitelenen bir yargılama süreci devam ederken yapılıyor. İlk defa, ‘silahlı örgüt kurup Parlamento’yu, hükümeti yok etmeye teşebbüs’ iddiasıyla bir yargılama sürerken seçime gidiyoruz” derken hem ezberini tekrar ediyor hem sahibini “ustaca” kopyalıyor. Fethullah da referandumda “motivasyon” amaçlı “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da” dememiş miydi!
Gülerce bir de umut pompalıyor: “Vesayetçiler artık, ilk defa medyada, iş dünyasında, barolarda, sendikalarda, sivil-asker bürokrasisinde, yüksek yargıda tek başlarına ve hâkim vaziyette değiller.”
Ancak AKP’nin asıl hedefi bu tür yerlerde “tek başına ve hâkim vaziyette” bulunmak olduğundan yeni dönemde de iktidar olmaya “mahkûm”lar. O yüzden Tayyip “ustalık dönemi olacak” diyor, o yüzden Arınç çıraklık ve kalfalıktan sonra ustalık dönemine ihtiyaç olduğunu ifade edip, “Yarım kalmış işlerin bitirilmesine ihtiyaç var. Yaralı halde bırakmak doğru değil, ne demek istediğimi anladınız, gözlerimin içine bakın, çok daha iyi anlarsınız” diye ekliyor.
Tüm bunlar AKP’nin seçimden istediği sonucu çıkarmak için “fırsat beklemediğinin”, “fırsat örgütlediğinin” kanıtları. Tayyip seçimden birinci parti çıkacağından emin olmasına rağmen bunları yapıyor. AKP, iktidarını kaybetme riski ile karşı
karşıya kaldığında ise hiçbir sınır tanımayacaktır. Bunun kanıtlarını da seçim öncesi gösterdiği faşizan özellikleriyle fazlasıyla gösterdi/gösteriyor.
AKP gerici-faşist bir partidir
İlk olarak unutulmamalıdır ki, bunların genleri Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde, Milli Görüş tezgâhlarında, Milli Türk Talebe Birlikleri’nde kodlandı. (Fethullah Gülen Erzurum Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucusu idi.) Ezberleri her bozulduğunda “sola düşman”, “halka düşman” gerçek faşist yüzlerini görmek artık sıradanlaştı. Tayyip, çok değil daha üç yıl önce Kürt gençlerin İstanbul’da yaptığı bir gösteride, gençlerin üzerine pompalı tüfekle ateş eden “vatandaşı” savunmakla kalmamış, bu tür durumlarla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği “aklı”nı da vermişti: “Vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle imkânı varsa kendisini savunma yoluna gidecektir. Yani bu tür yollara bir tür sevktir.”
Aynı Tayyip, geleceklerini çaldığı gençlerin sokaklarda haklarını aramasına tahammül edemeyip “Biz de onların karşısına 5-10 bin genç dikeriz” diyordu.
Şimdi yine devredeler; “Eşkiya Hopa’ya inmiş”miş.
Ne diyormuş, ne istiyormuş o eşkıya? “Su Haktır, Satılamaz”, “Halkın Hakları Var” diyormuş; çayına, fındığına, deresine, suyuna sahip çıkmış, AKP’yi Hopa’da istemiyormuş. Vay sen misin AKP’nin sermayeye çıkar sağlayan projelerini istemeyen; AKP’ye karşı çıkan. O halde sana her şeyi yapmak AKP’nin “hakkı”; dayak, baskı, gözaltı, gaz bombası, mermi, işkence, cinayet… Yetmez, yasaları da kullanır AKP; AKP’ye karşı çıkmak “terör”; karşı çıkanlar “terörist” oluverir. O zaman onlara işkence yapmak, onları tutuklamak “meşru görünür” akıllarınca. Yetmez bir de itibarsızlaştırmak lazım. Yıllarını öğretmenliğe vermiş Metin Lokumcu AKP’ye karşı çıktığı için katledilir. Tayyip de anmamazlık edemez Metin Hoca’yı; “Tabii bu arada bir tanesi de kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini duymuyorum, kalp krizi sonucu ölmüş.” Gerçek “edepsizlik, ahlaksızlık, alçaklık” budur. Tayyip için Metin Hoca’nın hiçbir değeri yoktur, hiçbir itibarı yoktur. Çünkü o AKP karşıtıdır, Halkevcidir, çünkü o müteahhit bile değildir ki HES yapmaya talip olsun.
Aynı AKP karşıtları Samsun’dadır, bu kez Devrimci Sağlık İş önlüğü giymişlerdir. Onlar da teröristtir ve onlar da baskıyı, gözaltına alınmayı, işkenceyi “hak etmişlerdir”.
Gençlik, üniversiteler üzerinde oynanan oyunlara karşı yine Dolmabahçe’dedir.
Aleviler, Erdoğan’ın gerici-şoven kitlesini coşturmak için yükselttiği Alevi düşmanı söylemine karşı Ankara yolundadır.
İstanbul’dakiler, Ankara’dakiler, Adana’dakiler, Bursa’dakiler, Mersin’dekiler, İzmir’dekiler, Hatay’dakiler, Trabzon’dakiler, Rize’dekiler, Eskişehir’dekiler, Giresun’dakiler, Çanakkale’dekiler…
Tekrar edelim; iktidarını tehdit eden her durumda AKP’nin gerçek yüzü, gerici-faşist yüzü ortaya çıkacaktır. Bu durum toplumsal muhalefeti sindirmek şöyle dursun tersine daha da cesaretlendirmektedir. Gericilikle, faşizmle yüz yüze mücadele etmeden bu ülkeye özgürlük, barış, eşitlik, sosyalizm gelmeyecek.
Ve Tayyip de çok iyi biliyor ki sokağı kaybettiğinde iktidarını da gerçekte kaybedecek. O yüzdendir feryat figanı, köpükler saçarak saldırması. O yüzdendir ki Hopa’da okuduğu pankartı aklından çıkaramıyor: “Tek yol sokak diyor, tek yol devrim diyor. Altındaki imza ‘halkevleri’ diyor”.
Evet, AKP’yi, Tayyip’i ve bilimum şürekâsını def etmek için “tek yol sokak, tek yol devrim.”
Bundan korksun Tayyip, çünkü daha çok görecek bu pankartı.