parti, yasal parti -ayşe düzkan

türkiye komünist partisi güzel bir reklam sloganı bulmuş: “yoksa siz hala babanızın partisine mi oy veriyorsunuz?” diyesi olmuşlar. hakikaten çekici fakat izninizle politik içeriği üzerine biraz düşünmek istiyorum. insanları üretim araçlarının mülkiyetiyle ilişkilerine göre değil de kuşaklara göre ayırmak sevilen bir ideolojik perspektif, 68’liler falan çok bayılırdı mesela. fakat komünizmle ilişkisini kurabilen beri gelsin. öte yandan, anne babalarından daha muhafazakar kuşaklarla yüz yüze geldiğimiz şu günlerde özellikle isabetsiz değil mi?

öte yandan, yine tkp’nin “komünist parti’nin güçlü olduğu türkiye’de…” diye başlayan metnini anlamlı ve gerçekçi buluyorum; türkiye’de birden fazla komünist parti olduğu gerçeğini, sırtını biraz da diğerlerinin yasal parti olmamasına dayayarak ima etmesi dışında… gerçekçi çünkü hakikaten de bazen bir partinin gücü, hükümet etmesine yetmediği halde büyük etki yapabilir bir ülkeye.

ben tam da bu sebeple bir blok adayına, sabahat tuncel’e vereceğim oyumu. blok’un yer aldığı bir meclisin türkiye’de değiştirebileceği çok fazla şey olduğunu düşünüyorum. bunun da adayların tek tek siyasi eğilimlerinden, kişiliklerinden ve seçim bildirgesinde yer alan maddelerden bağımsız gerçekleşeceği fikrindeyim.

siyasetin, fikirler ve söylenenlerle ilişkisi olduğu doğru ama bir siyasi yapının, kişinin, her neyse toplumsal etkisinin bire bir fikirleri ve “dedikleri” ile bağlantılı olduğu düşüncesinin türkiye soluna mahsus bir saplantı olduğu kanaatindeyim, ne yalan söyleyeyim. hatta “siz…. konusunda ne diyorsunuz?” tarzı cümleler solcular arasında yasaklansa çok daha hayırlı olacak bana sorarsanız.

bir konuda her yere, her metne tıkıştırdığınız formüllerinizin, 2×2=4’lerinizin olması o yönde bir etki yapma gücünüz olduğu anlamına gelmiyor asla. siyasi tercihleriniz, bulunduğunuz her alanda o siyaseti hayata geçireceğiniz sonucunu vermediği gibi. bir sosyalistin mecliste yer alması meclise sosyalizm bulaştırmaz, bir grubun, partinin seçim bildirgesinde nato’dan çıkmak vb. büyük bir ihtimalle bir devrimci süreç sonucu gerçekleşebilecek önerilerin yer alması nato’dan çıkılması yönünde bir ilerleme sağlamaz. hatta tam aksi bir etki yapabilir çünkü bunun ancak devrimle gerçekleşeceğini bilenler size inanmaz, size inananlar bunun devrim olmadan gerçekleşebileceği yanılsamasına kapılır. ancak bir devrimci süreçle gerçekleşebilecek talepleri ardı ardına sıralayıp “… için oyumuz blok adaylarına” demek, blok kampanyasını devrimcileştirmez, tam aksine o taleplerin gerçekleştirilmesiyle ilgili yanılsamalar yaratır, inandırıcı olabilirseniz tabii.

blok’un seçim çalışmalarında çatı partisinin yine telaffuz edildiğine şahit oldum. bu biliyorsunuz, tabanı, seçmenleri kürt hareketinden, akılları ise solculardan oluşacak bir parti olarak tahayyül ediliyor. bu sürecin birtakım resmi tanımlamaları var, onları zaten okuyor, dinliyorsunuzdur. ben size matematiksel bir tanımlamada bulunayım: bu partinin yandaşı olan gruplardan kimisinin toplam kadrosunun sayısını 500’le çarptığınızda kürt hareketinin şehitlerinin sayısına ulaşıyorsunuz mesela.

öyleyse böyle bir birliktelik onlar açısından neden yararlı ve gerekli olsun? kürt hareketinin meşruiyetle ilgili sorunlar yaşadığı, ödp ve benzeri partilerin ise kamuoyunda meşru görüldüğü dönemlerde bu türden bir birlikteliğin bir anlamı olabilirdi. ama o dönem geçti.

öte yandan, örneğin hes’lere karşı mücadele konusunun, hes’leri, emekçilerin kaynaklarını ellerinden alan bir kapitalist-emperyalist proje olarak tanımlamaksızın ekoloji çerçevesinde ele alınması, bloktaki sosyalistlerin sosyalizmi konusunda düşündürüyor insanı.

bu yasal partiler insanı hep şaşırtıyor. meydanlarda sık sık mahir çayan, deniz gezmiş ve ibrahim kaypakkaya’nın adları anılıyor, onların yolundan gidildiği söyleniyor. bu sözlerin yasal partilerin yöneticilerinin ağzından dökülmesi, bu isimlerin politik görüşlerinden ve mücadelelerinden kopartılıp ikonlaştırılması karşısında duyduğum rahatsızlık dışında şaşırtıyor beni. madem bu isimlerin yolundan yürünüyor neden yasal parti kuruluyor? madem yasal parti kuruldu neden behice boran ya da mehmet ali aybar’ın adı zikredilmiyor? neden onların temsil ettiği birinci tip deneyiminden yararlanılmıyor?

anlatılanlardan, okuduklarımızdan bilebildiğimiz kadarıyla, tip milletvekilleri, sayılarının azlığına rağmen mecliste kök söktürmüşler. formüllerle değil, bilgi ve -kimisi pek doğru olmasa da- fikirleriyle meclisin gündemini belirlemişler. bugün, yani seçim öncesi blokun oy potansiyelini kat be kat aşan bir etki yapması benzeri bir süreç.

tip’ten hatırladığımız üç simge isim var. ömrünü sosyalizme adamış behice boran. sosyalizmi benimsemiş gerçek bir entelektüel ve ömrünün sonuna kadar sosyalizmin meseleleri üzerine düşünmüş olan mehmet ali aybar. ve, mecliste etkili ama dışarıdaki mücadeleye mesafeli, dönem değiştiğinde yolunu bambaşka bir yöne çeviren çetin altan.

sınıf mücadelesinin, devrimci mücadelenin esas olarak “sokakta” verildiğini iddia edenlere katılmıyorum. sınıf mücadelesinin birinci alanı fabrika yani kapitalizmin şalterinin başucudur, muhakkak ki. seçim sonrası fabrika, atölye ve tabii sokak bizi bekliyor. mecliste, gündemimizi ve derdimizi anlatacak vekillerimiz de olursa ne ala. bugünün behice boranlarının ve mehmet ali aybarlarının başımızın üzerinde yeri var. fakat kendi adıma bir çetin altan daha kaldırabileceğimizi sanmıyorum.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur