Türkiye ekonomisinin mevcut koşullarda yüksek büyümeye erişebilmesi için kendi kaynakları yeterli gelmemektedir. Piyasa diliyle söylersek tasarruflarımız yatırımlarımızı karşılamadığı için konu-komşudan para bulmak zorundayız. İşte bu aldığımız para miktarı önlemez bir şekilde büyümektedir ve günün birinde bu alış-verişi sağlayamayacak konuma gelindiğinde bir döviz krizi ile birlikte fırlayan dolar haberleri ve tepe taklak olan borsa endeksleri bizlerin […]
Türkiye ekonomisinin mevcut koşullarda yüksek büyümeye erişebilmesi için kendi kaynakları yeterli gelmemektedir. Piyasa diliyle söylersek tasarruflarımız yatırımlarımızı karşılamadığı için konu-komşudan para bulmak zorundayız. İşte bu aldığımız para miktarı önlemez bir şekilde büyümektedir ve günün birinde bu alış-verişi sağlayamayacak konuma gelindiğinde bir döviz krizi ile birlikte fırlayan dolar haberleri ve tepe taklak olan borsa endeksleri bizlerin karşısına çıkacaktır
Son haftaların hareketli seçim sürecinin içinde ekonomide yaşanan gelişmeler pek sesini duyuramaz oldu. Hopa’da bir kez daha düşen ileri demokrasi maskesi ve onun sonucunda yaşanan olaylar seçime giderken ekonomide yaşanan gelişmelerin çok konuşulmasının önüne geçti. Yaşanan olayları düşününce; verilen bir can, edilen laflar ve hiçe sayılmaya çalışılan bir halk iradesi orda öylece dururken enflasyon artıyor ya da cari açık rekora koşuyor diye gündem yapılması pek de gerçekçi bir beklenti değil açıkçası. Ancak, biz gene de yaşanan son ekonomik gelişmelere bir göz atalım.
Sondan başlarsak, Mayıs ayı için TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamı beklentilerin aşırı üstünde çıktı. Piyasa gözlemcileri ya da oyuncuları ya da yorumcuları yüzde 1 civarında bir aylık enflasyon beklerken gerçekleşme yüzde 2’nin üzerinde oldu ve yıllık enflasyon yüzde 7’nin üzerinde çıktı. Enflasyonun beklentilerin çok üzerinde çıkmasında gıda ve giyim malzemelerinde yaşanan yükselişler etkili olmuş. Enflasyonda yaşanan gelişmeleri kalem kalem incelemenin bizim günlük yaşantımızda çok karşılığının olduğunu düşünmüyorum çünkü enflasyon hesaplanırken önceden belirlenmiş bir mal sepetinin toplam maliyetindeki değişim hesaplanıyor. Bizim günlük tüketimimizde, hayatımızda olan mallar eğer o sepetin içinde yoksa açıklanan enflasyon doğrudan bizi etkilemiyor diyebiliriz. Ancak bu gerçeklik olsa bile açıklanan rakamlara kayıtsız da kalmamak gerekir. Çünkü seçime giderken son 40 yılın en düşük enflasyon seviyesini yakaladık diye propaganda yapılabildi.
Burada mühim olan nokta, bundan sonra enflasyonun nasıl bir seyir izleyeceğidir ve buna karşılık Merkez Bankası’nın alacağı tutumdur. Piyasa yorumcusu iktisatçılar arasında en güncel tartışma yaz aylarında enflasyonun artışının devam edip etmeyeceği ve buna karşılık merkez bankasının faizlerini artırıp artırmayacağıdır. Her iki yönde de görüş bildiren iktisatçı sayısı hatırı sayılır düzeydedir, her zaman olduğu gibi gene bir kesim yanılacak ve neden yanıldığını açıklamaya çalışacak, diğer kesim ise ben demiştim diyerekten ne kadar iyi bir iktisatçı olduğunu anlatmaya çalışacak bizlere. (İyi bir iktisatçı nasıl oluyorsa o da ayrı bir soru olarak kalmalı akıllarda.)
Cari açık meselesi
Diğer önemli gelişme de cari açıkta yaşanan hızlı yükseliştir. Mart ayında açıklanan 3 aylık cari açık 10 milyar dolara yaklaştı ve yılsonu olarak hesaplarsak 60 milyar dolarlık bir cari açığın oluşması muhtemeldir. Öncelikle sürekli yazılan çizilen bu cari açık nedir meselesini bir ortaya koyalım. Her okurun anlayacağı dilde yazarsak cari açık bir ekonomiye giren döviz miktarı ile çıkan döviz miktarı arasındaki farktır bir başka deyişle döviz geliriyle döviz gideri arasındaki farktır.
Türkiye ekonomisinin mevcut koşullarda yüksek büyümeye erişebilmesi için kendi kaynakları yeterli gelmemektedir. Piyasa diliyle söylersek tasarruflarımız yatırımlarımızı karşılamadığı için konu-komşudan para bulmak zorundayız. İşte bu aldığımız para miktarı önlemez bir şekilde büyümektedir ve günün birinde bu alış-verişi sağlayamayacak konuma gelindiğinde bir döviz krizi ile birlikte fırlayan dolar haberleri ve tepe taklak olan borsa endeksleri bizlerin karşısına çıkacaktır. En merak edilen soru ise böyle bir gün gelecek midir, gelecekse ne zaman gelecektir? Piyasa yorumcusu iktisatçılar bunu tartışıp duyuyorlar hatta bu alanda yazılmış onlarca da “bilimsel” çalışma bulunmaktadır.
Büyüyoruz, öyleyse mesele yok mu?
Piyasaya hâkim olan genel eğilim “finansmanı olduğu sürece cari açık problem değildir” şeklinde kaldı ki bizim cari açık vermeden büyüyemeyeceğimizi düşündüğü için genel iktisadi yorumcular piyasası o sebepten ötürü cari açığı sevinçle de karşılayabiliyorlar. Demek ki ekonomi büyüyor, yatırım oluyor ki cari açık var şeklinde bir inanışla teselli buluyorlar. Bundan önce yaşanan 1994 ya da 2001 krizlerine baktığımız zaman kriz öncesinde cari açık seviyesi çok yüksek oranlara ulaşmıştı. Benzer yorumları o zamanlarda da yapan iktisatçılar mevcuttu. (Hatta yazması bile komik, 1994 krizinin mimarı olan kişi iktisat profesörü bir başbakandı.)
Cari açık konusunda yazılacak ve üstünde durulacak çok konu mevcut. Neden cari açık veriyoruz ya da cari açık vermeden büyüyemez mi ekonomi gibi ana ve mühim sorular tartışılmak üzere durmaktadır. Bu soruların cevabı mevcut ekonomik düzenin kendisindedir, üretimden kopan hizmet sektörü ağırlıklı bir yapıya doğru giden ve en önemlisi ürettiğini sadece montajlayarak yapan bir sanayi yapısının olması tüm bu soruların cevabının ana öğesidir. Ancak, üzerinde detaylı bir analizi ve değerlendirmeyi de hak etmektedir.
Son söz olarak, cari açığın tam olarak ne zaman krize yol açacağını kimse bilmiyor ancak şundan eminim ki cari açığın finanse edilemediği zaman çıkacak bir döviz krizi ve beraberinde gelecek kriz algısı “kriz bizi teğet geçti” çıkarımlarını yerler bir edecektir. Bunun seçimden önce gerçekleşmemesi mevcut iktidarın şansı oldu. Ancak sonrası için yaşanacak muhtemel durumlar için o kadar şanslı olamayabilirler.
Bundan sonra Türkiye ekonomisinin karşılaşacağı durumda ABD ve AB ülkeleri ekonomilerinde yaşanacak yeni bir borç krizi ve onların küresel ekonomide yaratacağı belirsizlik etkili olacaktır. Genel gidişat olarak Türkiye ekonomisi muhtemel borç krizlerine ya da bir başka deyişle küresel krizin tekrardan dip yapma ihtimaline hazırlıksız ve korumasız olarak yol almaktadır. Yani birilerinin de dediği gibi durmadan yola devam etmektedir…