Her şey kaçış halindeydi. Kuşlar kaçıştı, tozlar kaçıştı, havadaki griler, sarılar, karalar da kaçıştı. Gökyüzünde bulutlar hızlıca kaçıştı üstümüzden. Sanki bir şey anlatır gibilerdi o an. Avludan görünen her şey bizim ağırlığımıza inat kanatlanır gibiydi. Kaçış, kaçış üstüneydi. Çatıdaki teller ve yüksek duvarlar sabitti bir tek. Bizlere sırıtırcasına dimdik duruyorlardı onlar. Kaçmıyordu. Bizim güvenliğimiz için […]
Her şey kaçış halindeydi. Kuşlar kaçıştı, tozlar kaçıştı, havadaki griler, sarılar, karalar da kaçıştı. Gökyüzünde bulutlar hızlıca kaçıştı üstümüzden. Sanki bir şey anlatır gibilerdi o an. Avludan görünen her şey bizim ağırlığımıza inat kanatlanır gibiydi. Kaçış, kaçış üstüneydi. Çatıdaki teller ve yüksek duvarlar sabitti bir tek. Bizlere sırıtırcasına dimdik duruyorlardı onlar. Kaçmıyordu. Bizim güvenliğimiz için mi mahkûm edilmişlerdi buraya? Duranlar durmuş, kaçışanlar kaçmıştı. Duran maddelerin ortasında bizim de düşlerimiz kaçıyordu o zaman. Kimi evinde hasretle bekleyen çocuklarına, kimi Zagros’un doruklarına, kimi Zap’ın maviliğine, kimi toprak altında bıraktığı annesinin mezarına, kimi dostuna,eşine… Her birimizin düşü bir yerlere kaçmıştı. Kaçışlar fizik ötesine geçiyor, fizik işlevini kaybediyordu. Biz de kaçışların ortağı olarak fiziği işlevsiz bırakıyorduk. Öyle değil miydi zaten insanın mezafizikliği.
Sonra kaçışan maddeler aniden durdu. Kaçış çok kısa sürmüştü. Bizi terk eden her şey yeniden boşaldı gökyüzünden avluya. Daha fazla kaçamadılar bizden uzağa. Bir mesajın sonuna gelmişlerdi çünkü.
Kaçamadılar özlemlerimizden uzağa. Her şey biden dökülüverdi o an. Bulutlar ağırlığına yenildi. Tozlar hafifliğine. Her şey yağmurun şiddetiyle düşmeye başladı. Bulutlar, tozlarla beraber yağmur olup düştü. Çatıdan avluya inen borudan küçük fare ve kuşların kaçırdığı ekmekler düştü. Uçuşan çöpler düştü, düştü, kaçış ‘düş’tü. Damlalar her şeye galip gelmişti. Kaçışları durdurmuş, zafer sevinciyle betona çarpıp melodiler oluşturuyor ve kulağıma fısıldıyordu; “Sizi görmeyen her kaçış, düşüşe mahkumdur. Sizden kaçışlar, dönmek zorundadır.”
Evet, her şey kaçıştı. Sonra yine düştü. Kara betondan, kara duvardan bir küçük sesti Karataş Mahpusunda bugün. Ve mahpus anladı o an; her şey kaçıştan düşüşe mahkumdur, düşler dışında, umut dışında, özgürlüğü seven yürekler dışında…
Songül KESKİN
*Adana Karataş Kapalı Kadın Cezaevi