Bu görüşme, Mısırlı devrimci sosyalist gazeteci Hüssam el-Hamalawi ile 5 Şubat Cuma günü Mısır saatiyle 20.00’de yapılmıştır. Zaman kısıtlaması yüzünden sorularımızın ancak bir kısmını kendisine sorabildik. Aşağıda el-Hamalawi’nin, başka konular da dahil olmak üzere, Mısır sokaklarındaki kararlı anlar, eylemlere işçi sınıfının katılımı ve ordunun rolü hakkındaki görüşleri yer almaktadır. Mısır’daki gelişmeler müthiş bir hızla ilerliyor. […]
Bu görüşme, Mısırlı devrimci sosyalist gazeteci Hüssam el-Hamalawi ile 5 Şubat Cuma günü Mısır saatiyle 20.00’de yapılmıştır. Zaman kısıtlaması yüzünden sorularımızın ancak bir kısmını kendisine sorabildik. Aşağıda el-Hamalawi’nin, başka konular da dahil olmak üzere, Mısır sokaklarındaki kararlı anlar, eylemlere işçi sınıfının katılımı ve ordunun rolü hakkındaki görüşleri yer almaktadır.
Mısır’daki gelişmeler müthiş bir hızla ilerliyor. Şu anda sokaklarda neler olduğunu anlatabilir misiniz?
Sizinle konuştuğum şu anlarda Tahrir Meydanı’nı işgal etmiş 15 binden fazla gösterici var. Ordu bugün, daha önceleri, göstericileri çıkarmak için Mısır Müzesi önünde kurdukları barikatları yıkmaya geldi. Her ne kadar Müslüman Kardeşler’in başı Dr. Beltagui mikrofonla herkesi ordunun emirlerini dinlemeye çağırıp emrettiyse de, halk ona karşı bağırışlarla, hatta kendisinin sokaktaki İhvan (Müslüman Kardeşler) üyeleri bile bu çağrıyı reddettiler. Halk koşarak tankları durdurmak için önlerine yattı ve onları durdurmayı başarabildiler. Daha sonra ordu, merkez bölgesi, yani Kahire ve çevresinin komutanını üç general eşliğinde göndererek göstericileri alanı boşaltmaya ikna etmek için gönderdi. Ancak göstericiler, ona “Mübarek gitmeden biz gitmiyoruz!” diye bağırdılar.
Şu anda Kahire’de yağmur yağıyor. Hava çok soğuk ama göstericiler direniyorlar. Başka bölgelerden de, özellikle Süveyş’ten, meydanı işgal için yeni göstericiler Kahire’ye geldiler. Bu arada hükümet, göstericileri karalamak için, aslında hükümetin sorumlu olduğu ve göstericilerin hiçbir suçu olmadığı, şu anda memlekette kötü giden ne varsa hepsini onların üzerine yıkarak suçlamaya devam etmektedir. Bunlar 25 Ocak’ta başlayan ve 12 gündür devam eden sürekli protestoların ardından gelmektedir. Mısır’da 25 Ocak, Ulusal Polis Günü’dür ve gösteriler tam da o gün başlamıştır. Hükümet temel olarak Özgürlük Meydanı’nı (Tahrir Meydanı) bugün göstericilerden özgürleştirmek istiyordu. Bunu yapmaya sabahtan uğraşmaya başladılar ama başarısız oldular. Bildirilere göre hükümetin yarın tekrar bu işe girişeceği beklenmektedir ve hükümet bütün memurlara yarın işlerine ve fabrikalarına dönmelerini söylemiştir. Tahrir’deki işgali bugün kırmak istediler. Ama sizle konuştuğum şu anlarda bile işgal devam etmektedir.
Protesto hareketinin bugün karşılaştığı engeller nelerdir? Ortak bir zemin bulma arayışları sırasında bölünmeler var mı?
Dün, meydan bir milyondan fazla göstericiyle tıka basa doluydu. İskenderiye ve öteki bölgeler de benzeri gösterilere şahit oldu. Ancak kesinlikle bu protesto hareketinin karşı karşıya olduğu büyük sorunlar var. İleriye giden yol hangisidir? Bugün, Cemal Mübarek’in ve en fazla nefret edilen kişilerden biri olan Ulusal Demokratik Parti’nin sekreteri Saffet El-Şerif’in koltuklarından alınacağı ve partinin genel sekreterliğine Cemal Mübarek’in çalışma arkadaşı Dr. Hüssam Badrawi’nin getirileceği açıklanmıştır. Aynı zamanda, El-Arabiya’da, BBC ve El-Cezire’de çıkan haberlerde Hüsnü Mübarek’in Parti’nin liderliğinden istifa ettiği haberi yer alıyordu. Tabii Başkanlıktan istifası yok. Ama şimdi bir karışıklık var çünkü bu raporlar da yalanlanmış, sonra gene doğrulanmış, sonra tekrar yalanlanmıştır. Bekliyoruz, bakacağız.
Bütün muhalif gruplar için geçerli olan, ister geleneksel siyasî parti, ister gençlik grupları olsunlar, bu ayaklanışa katılmış olmaları fakat ayaklanışın hâlâ kendiliğinden olması. Bu ise, bir yandan halkın bekleneni aşan ve sizi hayrete düşürecek kadar alttan gelen bir militanlığı anlamına geldiği gibi, öte yandan da, ileri gidebilmek için ve açık alternatifin ne olduğu konusunda kafa karışıklığının bulunması var. Bu ise bu devrimin kaçırılması tehlikesinin olabileceğini getirmektedir. Şu anda şehir merkezindeki işgali temsil ettiklerini iddia eden pek çok kimse var. Hatta bazıları hükümetle görüşmelere bile başlamış durumda. Bazı gruplar Mübarek gitmeden görüşmelere başlamayacaklarını söylerken, bazıları ise, Mübarek giderse Ömer Süleyman’la (Mübarek tarafından 29 Ocak’ta Başkan Yardımcılığına atanan, Mısır Genel İstihbarat Servisi eski başkanı ve CIA’nin işkenceye gönderme programında işleri ayarlayan adam) görüşebileceğimizi düşünüyorlar. Başkalarıysa, hem Mübarek’in hem de Süleyman’ın gitmesi gerektiğini söylüyor.
Göstericilerin üretim araçlarını ve Mısır’daki diğer kurumları ele geçirme hareketi var mı?
Sokaktaki örgütlenme yavaşça gelişiyor. Protestocular, meydanın giriş ve çıkışlarını gözetlemek ve meydanı Mübarek’in haydutlarından korumak için güvenlik komiteleri kurdular. Haydutlarla çatışmalarda yaralananlara bakmak için meydanda derme çatma hastaneler de kuruldu.
Ortak taleplere ulaşmak için protestocular tartışmalar açtılar. Buralarda eğer mikrofon varsa halk bunlarla göstericilere seslenebilmektedir. Konuşmalar hoşuna giderse olumlu bağırışlarla, sevmediklerini de yuhalayarak halk duygularını belirtmektedir. Ayaklanma, şu ana kadar Mısır toplumunun tüm kesimlerinden unsurları; kent yoksulları, işçi sınıfı ve hatta Mısır elitlerinin kızları ve oğullarını bile içeriyordu. Ancak devrim devam ettikçe, doğal olarak bazı kutuplaşmalar da oluşmaya başladı. Bu kutuplaşmalar, yorulan, yani orta ve üst sınıflardan olup da artık durmamız ve hükümetle bir uzlaşmaya varmamız gerektiğini söyleyenlerle temelde kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış ve çok fedakârlık etmiş kent yoksulları ve işçi sınıfı arasındadır.
İşçi sınıfının harekete müdahalesi ise başka bir soru işaretidir. Çünkü, bazı kitle gösterilerinin örgütlendiği yerlerde gösterilerde çoğunluk işçi sınıfındaydı. Ama bu işçilerden bir bağımsız hareket görmedik. Çok az birkaç örnek dışında. Örneğin, Nil Deltası’ndaki Dagahliya bölgesindeki Ghazl Meit Ghamr adında bir tekstil fabrikası hakkında bir haber aldım. Oradaki işçiler şirketin CEO’sunu işyerinden atıp fabrikayı ele geçirmişler ve kendileri işletmeye başlamışlar. Bu şekildeki bir başka davranış, Kahire’nin güneyindeki Dar El-Ta’awon adında bir basım evinde de tekrarlanmış. Orada da işçiler CEO’yu kovup şirketi kendileri yönetiyorlar. Ayaklanmanın güvenlik güçleriyle en şiddetli çatışmalarını yaşadığı Süveyş’te de iki ayrı örnek daha vardır. Süveyş’teki ölü sayısı çok yüksek ama şimdiye kadar kaç kişinin öldüğünü bilmiyoruz. Oradaki iki fabrikada, Süveyş Çelik Fabrikası ve Süveyş Gübre Fabrikası’nda rejim düşünceye kadar işçiler süresiz greve gitmişlerdir. Bunlardan başka, bildiğim kadarıyla, bağımsız bir işçi sınıfı eylemi görmedik.
Son olarak söylemek istediğim bir şey daha var: Halk Komiteleri denilen örgütler burada, Kahire mahallelerinde ve başka bölgelerde de oluşmaya başladı. Bu ise polis güçlerinin çökmesi ve geçen Cuma [27 Ocak] halkın önünden o korkak kaçışlarının ardından geldi. Hükümet, halk arasında güvenlik paranoyasını yaydığı gibi, aynı zamanda, tıpkı Tunus’ta olduğu gibi, kamusal ve özel mülke saldırması ve havaya ateş açması için gizli servisle ilişkili sivil elbiseli haydutlarını da gönderdi. Vatandaşlar ise hemen bu halk komitelerini kurarak mahallelerini korumak için örgütlendiler. Kendilerini bıçaklar, kılıçlar, sopalarla silahlandırarak, hemen geçiş noktalarında giriş çıkışlarda arabaları kontrol etmek için noktalar kurdular. Bazı yerlerde, örneğin Şarkiya bölgesinde, bu halk komiteleri n
eredeyse şehrin bütün işlerini idare ediyor, trafiği yönlendiriyor vb. Ama pek çok yerde de orduyla beraber çalışıyorlar.
Ordu, Mısır’daki ayaklanma sırasında önemli bir rol oynadı, hatta ABD’den bile destek aldı. Bu protestolar içinde, ordunun rolünü anlatabilir misin?
Belki siz de bilirsiniz, bizim ordu, Arap dünyasındaki en büyük ordu. Her yıl ABD’den 1.3 milyar dolar alıyor. Her ne kadar Başkan 1952’den beri üniformasını giymemişse bile, Mısır’da askerî kurumlar her zaman yönetici kurumlar olmuşlardır. 28 Ocak’ta sokaklara inerek duruma müdahaleleri de ordunun başı, yani son söz sahibi, Hüsnü Mübarek’in emriyledir. Mısır’da halkın polise o kadar büyük bir nefreti vardır ki, ordu sokaklarda ilk göründüğü günden itibaren çok olumlu karşılanmıştır. Bunun bir nedeni de, ordunun, polisin aksine, gündelik olarak halkla pek irtibatı olmamasındandır. Halk artık polisten o kadar bıkmış ve güvenlik durumundan o kadar paranoyak olmuştu ki, başta askeriyeyi mahallelerinde ve Tahrir Meydanı’nın giriş ve çıkışlarında görmekten memnun olmuştu. Ancak hepimiz biliyoruz ki, birincisi, orduya güvenilemez; ikinci olarak da, Mısır’daki ordu denetimindeki hükümet değişikliği üzerine Obama ve ABD yönetiminin bu denli olumlu güçle bastırması durumunda ordunun Mısır’ı dengede tutma rolünü anlayabilirsiniz. Bu rol içinde, özellikle de, İsrail’in güvenliğini tehdit edecek radikal bir rejimin gelmemesi ve Süveyş Kanalı’nın güvenliğiyle petrolün sürekli akışının sağlanması bulunmaktadır.
ABD yönetimiyse, Mısır devrimindeki konumu açısından, sanırım gene milyonuncu kere aptallık etmiştir. Başta gösteriler başladığında Hillary Clinton hemen bir bildiriyle hiçbir şekilde kaygılı olmadıklarını ve Mübarek rejiminin dengede olduğunu söylemiştir. Ve Joe Biden da yayınlara çıkarak Mübarek’i bir diktatör olarak tanımlamayı reddetti. Neden? Çünkü Mübarek hem Amerika’nın hem de İsrail’in dostu. Bu size Amerikalıların, kimin demokrat olduğu ve kimin olmadığı konusundaki ikiyüzlülüğünü gösterir. Ve de şimdi, en sonunda Hüsnü Mübarek’in düşürülmesi gerektiği sonucuna vardıklarında da, gece gündüz onun nasıl mümkün olan en yumuşak şekilde ayrılacağının planlarını yapmaktalar.
Şahit olduğumuz ayaklanma dalgası için uluslararası alanda oluşan esinlenme çok önemli. Arap ulusları arasında koordinasyon ağları oluşmaya başladı mı ve bunlar bugün gördüğümüz siyasî durum karşısında varlığını sürdürebilir bir alternatif oluşturabilirler mi?
Tunus’tan sonra domino etkisi kesinlikle belirgindi. Bin Ali düşürüldükten sonra bu olay Mısır’da çok olumlu karşılandı, çünkü Mısırlılar Tunus ile Mısır arasındaki paralelliği görebiliyorlardı. Tunus’la dayanışma için zaten birkaç gösteri yapılmıştı bile. Tahrir Meydanı’nda ve ülkede atılan slogan, “El-Sha’ab yourid isqat el-Nizam.” Bu, Tunus’ta atılan sloganın aynısıydı, yani, “Halk hükümetin düşmesini istiyor.”
Ayaklanmaya yaklaşan günlerde internet üzerinden pek çok tartışmanın yapıldığı doğrudur. Bu kanallarla, Tunuslular kendi deneyimlerini bize aktarıyorlardı, örneğin, polisle mücadele durumunda yanında bulundurman gereken eylemci gereçleri falan gibi. Ancak, eşgüdüm için gerekli somut mekanizmalarımız halen de yok. Bize bütün gelenler, elektronik postayla gönderilen “dayanışma,” “yaptığınızı beğeniyoruz,” “bize esin kaynağısınız,” vb. gibi mesajlar ve tweetlerdi.
Ama maalesef bu iki hareket arasında eşgüdüm ya da yönetim mekanizmaları halen mevcut değil. Bu ileride nasıl oluşacak bilemiyorum ama kişisel olarak bunun daha büyük bir şeylere yol açacağı umudundayım. Çünkü bu domino etkisi yayılmaya başladı bile. Yemen’i görüyorsunuz. Onlar da kendi diktatörlerine karşı kitlesel gösteriler yaptılar ve diktatör çıkıp bir daha seçimlere katılmayacağını ve oğlunu da kendi yerine hazırlamaktan vazgeçtiğini söylemek zorunda kaldı. Ürdün’de de benzeri protestolar oldu ve Kral derhal olaya karışarak bakanlar kurulunu dağıttı ve yeni bir kurul kurmak zorunda kaldı. Mısır’dan önce bile Cezayir’de bir ufak ayaklanma vardı. Bu ayaklanma Cezayir devletinin alışılagelmiş vahşiliğiyle bastırıldı. Ama onlar bile ödünler vermek zorunda kaldılar. Olağanüstü hak yasasını kaldırdılar ve temel gereksinim maddelerinin fiyatlarını indirdiler. Şu anda karar vermek için çok erken. Ayaklanma 12 gündür sürüyor. Tunus’ta bu bir ay sürdü. Neler olacağını göreceğiz.
Hüssam el-Hamalawi’nin Mısır sokaklarında çektiği resimlere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
http://www.flickr.com/photos/elhamalawy/sets/72157625821089247/
http://www.flickr.com/photos/elhamalawy/sets/72157625947671262/
Yazarın blogu:
http://www.arabawy.org/blog/
Yazarın Twitter hesabı:
http://twitter.com/3arabawy
[mkcommunists’teki İngilizcesinden Mehmet Bayram tarafından 5deniz.net (Sendika.Org) için çevrilmiştir]