Resmi istatistiklere bakılırsa Türkiye’de çocuk işçiliği, tarım işçiliği, kadın işçiliği, angarya vb. alanlarda iyileşmeler var. Oysa çok derin olmayan bir basın taraması bile resmi istatistiklerin ve resmi söylemin gerçeklerle uyuşmadığını ortaya koyuyor. Sendika.Org’un üç yıldır ulusal ve yerel basından taramalarla derlediği iş kazaları raporları SGK ve TÜİK verilerindeki çarpıtmaları ortaya koyuyor. SGK düzelmeden bahsetse de, […]
Resmi istatistiklere bakılırsa Türkiye’de çocuk işçiliği, tarım işçiliği, kadın işçiliği, angarya vb. alanlarda iyileşmeler var. Oysa çok derin olmayan bir basın taraması bile resmi istatistiklerin ve resmi söylemin gerçeklerle uyuşmadığını ortaya koyuyor. Sendika.Org’un üç yıldır ulusal ve yerel basından taramalarla derlediği iş kazaları raporları SGK ve TÜİK verilerindeki çarpıtmaları ortaya koyuyor. SGK düzelmeden bahsetse de, çocuk işçi ölümleri kötüye gidiyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer “Biz yapısal ve teknolojik tedbirleri alsak bile, eğer insanlar kendi hayatlarını önemsemiyorlarsa bu çok büyük bir zafiyettir” diyerek suçu işçilerin üzerine atmaya çalışıyor. Ancak ölümler ve yaralanmalar ağırlıklı olarak, kazada işçi hatasının değil çalışma koşullarının belirleyici olduğuna işaret eden tecrübeli işçiler arasında yaşanıyor. Aşağıdaki yazı iş kazalarını yaş gruplarına, cinsiyete ve bölgelere göre tasnif edip basın derlemelerini resmi istatistiklerle karşılaştırarak ve çarpıcı vakaları inceleyerek iş kazalarına dair mitleri ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyor… (Sendika.Org’nin notu)
OSTİM’de yaşanan toplu işçi ölümleri ve yaralanmaları sonucu iş kazaları ülkemizin ve emek örgütlerinin yeniden gündemine girdi. Oysa bu kazalar ne ilkti ne de son olacak. Türkiye’nin dört bir yanında her gün işçiler “can güvenliği” olmadan çalışıyor, kazalara maruz kalıyor ve düşerek, ezilerek, boğularak, savrularak, yanarak ölüyorlar. Karadon’da, Dursunbey’de, Tuzla’da, Davutpaşa’da, Afşin’de, Sakarya’da, Batman’da…
Bu kazaların temelinde neoliberal kapitalist saldırıların oluşturduğu güvencesiz istihdam sorunu yatmaktadır. Güvencesiz istihdam bir işçileştirme / yeniden işçileştirme sorunudur ve bu sürecin ana eksenini dünya nüfusunun önemli bir bölümünü kapsayan yeni sömürgeler oluşturmaktadır. Türkiye’de de bu noktada yoğun bir işçileştirme ve örgütsüzleştirme saldırısı yaşanmaktadır. 1970’li yıllarda ülkemizde yarısı örgütlü 4 milyon işçi vardı. Günümüzde ise 10 milyonu kayıt dışı olmak üzere 23 milyon işçi bulunmaktadır ve 700 bin işçi örgütlüdür.
Milyonların kronik yoksulluk koşullarında işçileşmesi ve emek pazarındaki aşırı rekabet, işçileri güvencesizleşmektedir. Taşeron çalıştırma, fason üretim ve yevmiyecilik gibi çalıştırma biçimleri geleneksel sendikal örgütlenmeyi zorlaştırmaktadır. Türkiye’de bu dönemde kadın, çocuk, emekli ve Kürt işçiler, yani işçi sınıfının en korunmasız – örgütsüz kesimleri emek piyasasında öne çıkmaktadır.
İşçi sınıfının fabrika sisteminin belirleyiciliğinde gelişen örgütlenme ve mücadele biçimleri etkisiz hale gelmektedir. İşçi sınıfı mücadelesi ve örgütü bir oluşum sürecindedir. Bu oluşum süreci sınıfın en korunmasız / örgütsüz olduğu koşullarda gerçekleşmektedir.
İş kazaları (işçi sağlığı ve işçilerin can güvenliği) da bu korunmasız bırakılmanın en çıplak biçimlerini gözler önüne sermektedir. İşçiler yoğun ve uzun iş saatlerinde, basit güvenlik önlemlerinin alınmadığı koşullarda çalışmaktadır. Bunun nedeni işin güvencesizlik temelinde örgütlenmesidir. Yani işin parçalanarak yapılması ve işçinin örgütsüzleştirilmesidir.
AKP iktidarı güvencesizliği yasal bir zemine oturtmaya çalışmaktadır. 27 Kasım’da çıkarılan yönetmelikle işçi sağlığı piyasanın ellerine teslim edilmiştir. Torba yasa ve sırada bekleyen ulusal istihdam stratejisi saldırıları, güvencesiz istihdamı derinleştirecek uygulamalardır.
Güvencesizleştirmeyi yasal bir zemine oturtmaya çalışan AKP iktidarı, iş kazalarının manevi meşruiyetini de oluşturmak istemektedir. Ülkemizde Diyanet hutbeleri bu konuda yıllardır kullanılan yürek soğutan / boyun eğdiren bir araç olmuştur. Bu yöntem, Başbakan ve AKP’li bakanlar tarafından sürekli kullanılmaktadır. Karadon madencilerinin ardından Başbakan Erdoğan’ın “ölüm bu işin kaderinde var” ve Çalışma Bakanı Dinçer’in “güzel öldüler” söylemleri, devletin ne verirse tebaanın ona razı olmasını isteyen ve sorgulamayı sönümlendirmeyi amaçlayan ümmet toplumu oluşturma çabalarını da açığa çıkarmaktadır.
Ayrıca Çalışma Bakanı Dinçer ve diğer AKP sözcülerinin, herhangi bir iş kazası karşısında kullandıkları “iş kazaları işçinin suçudur” söylemi ise iş kazalarının işçi ve kaza arasına sıkışmasına neden olmakta, sermaye ve devletin rolünü – suçun yapısallığını – gizlemektedir.
Oysa iş kazaları ülkemizde güvencesizleştirme sonucu hızla artan bir gerçektir. Bu noktada Sendika.Org’da her ay ulusal ve yerel dijital basından yararlanarak hazırladığımız iş kazaları raporlarında, 2010 yılında 619 iş kazasını kayıt altına aldık. Kazalarda toplam 2568 işçi iş kazasına uğradı. İşçilerin 430’u hayatını kaybetti, 2138’i yaralandı.[1] Yazımızda bu iş kazalarını yaş, cinsiyet ve bölgesel dağılımına göre tasnif ederek özellikle kadın, çocuk, emekli ve Kürt işçilerin güvencesiz çalışma koşullarına değineceğiz.
1- İşçi ölüm ve yaralanmalarının yaş gruplarına göre dağılımı
Tablo 1’de 2010 yılında tespit ettiğimiz ölümlü ve yaralanmalı iş kazalarının yaş gruplarına göre dağılımı yer almaktadır. İşçileri dört yaş grubuna ayırdık. 18 yaş altı grup çocuk işçilik (16 – 17 yaşındaki genç işçileri de çocuk işçilik kapsamında değerlendirdik), 18 – 27 yaş grubu işçileri çalışma hayatına yeni başlayan, 28 – 49 yaş grubu işçileri çalışma hayatında tecrübeli, 50 yaş ve üstü grubunu da emeklilik çağındaki işçiler olarak ele aldık. Bu bölümde çocuk-genç işçilik, emeklilik durumu, iş kazalarının nedenleri gibi konuları ele alacağız.
2010 yılında 18 yaş altı çocuk-genç işçilerden 12’si hayatını kaybetti, 72’si yaralandı. (Bilinmiyor grubu dağıtılınca) Çocuk işçilerin ölüm oranı yüzde 4,4 yaralanma oranı ise yüzde 10,8’dir. 16-17 yaşındaki genç işçi ölümleri deri, orman, mevsimlik tarım, yol, inşaat ve gıda sektörlerinde gerçekleşti. Daha küçük yaştaki çocuk ölümleri ise mevsimlik tarımda gerçekleşirken bu çocuklar içinde 10 yaşının altında olanlar da bulunmaktadır. Yaralanmalar ise mevsimlik tarım, tekstil, gıda, inşaat ve organize sanayide gerçekleşmiştir.
Oysa SGK 2009 istatistiklerine baktığımızda sadece 15 – 17 yaş grubunda 1 genç işçinin hayatını kaybettiği belirtilmiştir. 1 Aralık 2010’da da AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’nin çocuk işçi çalıştırmayla mücadelede başarılı olduğunu belirtmiş, “Türkiye 2014 itibarıyla çocuk işçi çalıştırmayı bitirmeyi taahhüt ettiğini ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Türkiye’yi 2006 yılında çocuk işçilikle mücadelede başarı sağlayan