“Egemenler açısından bir piyasa konusu haline getirilen ve daha fazla kar amacıyla şekillendirilen ‘Çalışma’, emekçiler açısındansa yaşama hakkıyla eştir. Emeğin hem üretim alanının hem de yeniden üretim alanının piyasalaştırıldığı günümüzde, emeğin özgürleştirilmesi için verilen mücadeleler başından itibaren bir hak mücadelesi olarak gelişmek zorundadır. Direnişler, fiili mücadeleyle kazanılmıştır ve geleneksel sendikal anlayışın ve onun örgütlerinin bu […]
“Egemenler açısından bir piyasa konusu haline getirilen ve daha fazla kar amacıyla şekillendirilen ‘Çalışma’, emekçiler açısındansa yaşama hakkıyla eştir. Emeğin hem üretim alanının hem de yeniden üretim alanının piyasalaştırıldığı günümüzde, emeğin özgürleştirilmesi için verilen mücadeleler başından itibaren bir hak mücadelesi olarak gelişmek zorundadır. Direnişler, fiili mücadeleyle kazanılmıştır ve geleneksel sendikal anlayışın ve onun örgütlerinin bu haliyle mevcut piyasalaştırma ve emeğe yönelik saldırılara karşı etkili olamadığı artık görülmüştür. İstihdamın biçimi açısından baktığımızda alabildiğine parçalanma ve farklılaşma yaşanırken, istihdamın niteliği açısından ‘Güvencesizlik’, belki tarihsel olarak hiç olmadığı kadar sınıfı türdeşleştiriyor. Bu bize çok önemli bir nesnel zemin sunuyor. Asgari ücretin tespit süreci bu noktada 40 milyona yakın çalışanın hayatını etkileyen en büyük toplumsal sözleşme süreci haline gelmiştir. Sendikalı, sendikasız herkesin güvencesizleştirmeye karşı ortak bir mücadele hattında buluşması gereklidir.”
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Güvenceli Çalışma Hakkı Atölyesi toplantısında ortaya çıkan sonuçları bu sözlerle özetledi.
Halkevleri’nin düzenlediği Halkın Hakları Forumu öncesinde Güvenceli Çalışma Hakkı Atölyesi 11 Ocak günü İstanbul Tabip Odası’nda bir ön toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya emekçiler ve sendika uzmanları katıldı. İlk bölümde, Torba Yasa Tasarısı ve Ulusal İstihdam Stratejisi’nin emekçiler ve emek hareketi açısından getireceği tehlikeler üzerinde duruldu. İkinci bölümde söz, emekçilerdeydi.
Ön toplantı, İstanbul’daki birçok direniş deneyimini bir araya getirdi. Taşeron PTT işçileri, Sapphire Tower inşaat işçileri, BEDAŞ Gaziosmanpaşa bölgesinde çalışan enerji işçileri, Okmeydanı Hastanesi ve Koşuyolu Hastanesi taşeron sağlık emekçileri, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda işten atılan Hava-İş üyesi işçiler… Hepsi oradaydı. Direnişleri kazananlar, direnişi süren emekçilere deneyimlerini aktardı.
İki farklı direniş, iki farklı kazanım
Anlatılan direnişler, taktiksel olarak çeşitli farklılıklar gösteriyordu. Özellikle Birleşik Metal-İş’in Çel-Mer ve Mutaş işyerlerindeki kazanımları ile Dev Sağlık-İş’in Okmeydanı ve Koşuyolu Hastanesi’ndeki kazanımları iki farklı biçimi ortaya çıkardı.
Dev Sağlık-İş, Okmeydanı ve Koşuyolu hastanelerinde işveren üzerinde bir kamuoyu baskısı yaratarak kazanıma ulaştı; işten çıkarılan taşeron sağlık işçilerinin işlerine geri dönmesini sağladı. İki direnişte de hastane bahçesinde yapılan eylemlerin, hasta yakınları ile bağı ustalıkla kuruldu. Dev Sağlık-İş üyeleri Tabip Odası ve SES ile ortak bir şekilde hareket etti. Emek ve demokrasi güçleri her gün direnişi ziyaret etti. Dev Sağlık-İş’in hasta yakınlarıyla kurduğu ilişki hasta yakınlarının desteği ile karşılık görünce hastasını ziyarete gelen hasta yakınları, direnişçilere de yiyecek getirmeye, onları alkışlamaya hatta eylemlerine katılmaya başladı. Bu durum, işverenin hastanede çalışan taşeron sağlık işçileri üzerinde eskisi gibi baskı kuramamasını sağladı. Çünkü taşeron sağlık işçilerinin mücadelesi, Dev Sağlık-İş’in yanı sıra, Tabip Odası ve SES başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve hasta yakınları tarafından destekleniyor, işçilerin taraf günden güne kalabalıklaşırken, işveren yalnızlaşıyordu. Hastane önünde yüzlerce kişinin ziyaretiyle büyüyen direniş, işçileri hukuksuz biçimde işten çıkaran taşeron şirketi ve hastane başhekimliğini geri adım atmaya zorladı.
Bu eylemlerin yarattığı görüntü, AKP’nin en büyük propaganda araçlarından biri olarak kullandığı ‘sağlık reformu’ yalanının etkisini kırdı. Sağlık alanının toplumsal özelliğini ve önleyici hizmet olma özelliğini yıkıp yerine para ile alınabilecek bir hizmet anlayışı getiren ve sağlık çalışanlarını güvencesizleştiren AKP, bu icraatlarını ‘sağlık reformu’ söylemiyle gizlemeye çalışıyordu. Eylemin görüntüsü AKP’nin sağlık sisteminin yarattığı sorunları adeta ifşa ediyordu. Bir yanda ‘Sorunsuz sağlık’ diyen AKP’liler, diğer yanda AKP’nin sağlık politikaları sebebiyle işten çıkarılan sağlık işçileri…
Hem taşeron şirket hem de başhekimler, bu direnişlere 35-40 gün kadar dayanabildi, yaptığı hukuksuzluğu kabul edip işçileri işe almak zorunda kaldı.
Örgütlü olduğu neredeyse tüm işyerlerinde işverenin işten çıkarma saldırısına karşı direnişte olan Birleşik Metal-İş üyeleri Çel-Mer’de üretimi durdurarak başarıya ulaşırken, kamuoyu desteğinin de kazanımda önemli payı oldu. İki fabrika da kente uzak, dağ başı olarak tarif edebileceğimiz yerlerde kurulu olan fabrikalardı. Burada işçiler fabrikanın vinçlerini işgal ederek üretimi durdurdular. İşçilerin yakınları da dağ başı olmasına rağmen fabrikanın önünde beklediler ve işçilere destek odular. İşçi ailelerinin bu bekleyişi, bölgedeki emek ve demokrasi güçlerinin katılımıyla işveren üzerinde baskı oluşturmaya başladı ve 2-3 gün sonunda işçiler zafere ulaştı.
Ağır çalışma koşullarını basına anlattığı için işten çıkarılan ve alacaklarını, inşaat önünde 35 gün boyunca sürdürdükleri direnişle kazanan Sapphire Tower inşaatı işçileri önemli bir konuya dikkat çekti: “İnşaat işçilerini örgütleyecek bir sendikanın kurulması gerekir.” 2 ay bir inşaatta, 3 ay başka bir inşaatta, sonraki 4 ay başka bir ilde başka bir inşaatta çalışan inşaat işçisinin “Bizi örgütleyin” feryadı, geleneksel sendikal anlayışın çözemeyeceği bir sorun olarak emek hareketinin karşısında duruyor. Aynı şekilde set emekçileri de benzer sıkıntılardan söz etti. Sürekli işvereni değişen set emekçileri, sorunlarının, klasik toplu iş sözleşmesi yapan sendikal anlayışla çözülemeyeceğinin farkındaydı.
Yeni bir sendikal biçim ve anlayış gerekli
Çağrı Merkezi Çalışanları, yaptıkları işin tanımlı olduğu bir iş kolunun olmaması ve ağır koşullarda asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırılmaları sorunlarına dikkat çekti. Anadolu’da yaptıkları çalışmaları anlatan Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği, Anadolu’nun birçok kentinde çağrı merkezi sayısının giderek arttığını belirttiler. Dernek üyeleri çağrı merkezinin Anadolu’daki kentlerde işsizliğe çözüm olarak sunulduğunu ifade ederek, amaçlarının çağrı merkezi çalışanlarını örgütleyecek bir sendikal merkezin oluşturulması olduğunu söyledi.
Toplantıda enerji işçileri de bir kazanım deneyimi aktardı. BEDAŞ’ın Gaziosmanpaşa bölgesinde çalışan sayaç okuma işçileri 2 aylık maaşlarını alamadıkları için BEDAŞ’ın Gaziosmanpaşa’daki binası önünde eylem yaptı. Enerji işçileri adına konuşan işçi, kazanımlarında Enerji-Sen üyelerinin büyük payı olduğunu şu cümlelerle ifade etti: “Biz daha önce de bu tür bir eylem yapmaya kalkmıştık ama işyeri müdürü gelip bir konuşma yaptığında söyleyecek bir şey bulamamıştık. Ancak bu sefer sendikanın da desteğiyle bir arada durmayı öğrendik. Müdürün bize ‘paranızı birkaç hafta sonra vereceğiz’ laflarına rağmen eylemlerimizi bitirmedik. Daha sonra İstanbul Bölge Müdürlüğü’nden yetkililerin geldiğini görünce, eylemimizin ses getirdiğini düşünerek şartlarımızı ortaya koyduk ve bu şartlar karşılanana kadar direnişimizi bitirmedik.”
Toplantıda güvencesiz öğretmenler de yaşadıkları sıkıntıları anlattılar. Öğr
etmenler şimdilik DİSK Sosyal-İş’te ve KESK Eğitim-Sen bünyesinde oluşturdukları Güvencesiz Öğretmenler Komisyonu’nda örgütleniyorlar.
İşverenler işçiye yönelik saldırılarda sınır tanımıyor. Toplantıda konuşan Aysel Polat, hamile olduğu için işten çıkarıldığını anlattı. Polat, devletin en sosyal yüzü olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çalışıyordu. Bir diğer sınır tanımazlık ise Hava-İş üyesi ve işine geri dönmek için mücadele veren İSG işçisinin anlatımında açığa çıktı. Toplantıda söz alan işçi, Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki asıl işveren olan Limak Holdingin, yer hizmetlerinde çalışan işçileri ‘karayolları işçisi’ olarak göstermeye çalıştığını söyledi.
Sonuç olarak, ‘üye yap’ – ‘yetki al’ – ‘toplu iş sözleşmesi yap’ – ‘aidat al’ şeklinde gelişen klasik sendikal anlayış, kazandığı hakları kaybederken ve geri kazanamaz hale gelirken fiili direnişler yapan, haklarını direnerek kazanan sendikal anlayış giderek öne çıkmaya başlıyor. Güvencesizleştirmeye karşı mücadele, sadece işçi ve kamu emekçileri sendikalarının bir mücadele alanı olmanın yanında bütün toplumun bir mücadele alanı haline geliyor.