Rusya başbakanı Vladimir Putin Kasım ayı sonunda Almanya’yı ziyaret etti. Oraya gitmezden evvel, Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesinde “Putin Avrupa’yı kucaklıyor” başlığını taşıyan bir yazı yayınlandı. Yazının içeriği oldukça dikkat çekiciydi. Burada, Putin dünya ekonomisinde neredeyse seksen yıldır yaşanan şiddetli ekonomik krizlerden çıkarılacak dersin Rusya’nın AB ile daha yakın temas içinde çalışması gerektiği olduğunu söylüyordu. “Lizbon’dan […]
Rusya başbakanı Vladimir Putin Kasım ayı sonunda Almanya’yı ziyaret etti. Oraya gitmezden evvel, Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesinde “Putin Avrupa’yı kucaklıyor” başlığını taşıyan bir yazı yayınlandı.
Yazının içeriği oldukça dikkat çekiciydi. Burada, Putin dünya ekonomisinde neredeyse seksen yıldır yaşanan şiddetli ekonomik krizlerden çıkarılacak dersin Rusya’nın AB ile daha yakın temas içinde çalışması gerektiği olduğunu söylüyordu. “Lizbon’dan Vladivostok’a uzanan uyumlu bir ekonomik topluluğun oluşturulmasını tasarlıyoruz” diyen Putin “gelecekte belki bir serbest ticaret bölgesi ve hatta entegrasyonun çok daha gelişmiş bir formu bile düşünülebilir” diye ekledi. Böyle kıta çapında bir pazarın trilyonlarca avro değerinde olduğunu vurguladı.
AB ve Rusya’nın endüstri ve enerji alanlarında daha yakın çalışması gerektiğini öne sürdü. “Avrupa kıtasında yeni bir endüstrileşme dalgasını yaratabilmek için” neler yapılabileceğinin düşünülmesi gerektiğini söyledi. Gemi inşaat, uçak ve otomotiv endüstrileri, çevre teknolojileri, ilaç sanayi, nükleer enerji ve lojistik gibi sektörler üzerinde durdu. Rus ve Avrupalı girişimcileri ortak iş yapmaya davet etti.
Enerji arzı konusunda Putin, “aktif ticaret” çağrısında bulundu. “Teknolojik değer yaratma zincirinin tüm halkalarında; enerji kaynaklarına talebin açığa çıkartılmasından tüketiciye ulaştırılmasına dek” birlikte çalışmayı önerdi. Bunlara ek olarak iki tarafın da “AB ve Rusya arasında bir entegrasyonun sonucu değil başlangıcı anlamına gelecek” vizelerin kaldırılması sürecine girişebileceğini belirtti.
Putin, Almanya’ya geldiğinde kimi önde gelen Alman bankacılar ve sanayiciler tarafından çok sıcak karşılandı. Putin onlara “arkadaşlar” diye hitap edince, Siemens CEO’su da “kendilerini Rusya’da evlerinde gibi hissettiklerini” söyleyerek karşılık verdi. “Rusya’nın yükselen ulusların dünya ekonomisindeki büyümeye nasıl itici bir güç oluşturduklarının en açık örneği” olduğunu söyledi.
Putin, Alman ekonomisinin elitlerinden destek arayışını sürdürdü. Döviz konusunda da aynı fikirde olduklarını ileri sürdü: “Çok kutuplu bir kur sistemine ihtiyacımız var. Haddini aşmış dolar tekelini kırmamız gerekiyor.” Politikaları, ekonomisinde 500 yıl sürecek bir durgunluğa yol açan Roma İmparatorluğu örneğini verdi. Ardından dünya ekonomisinde doları dengeleyici bir rol oynayan avroya sıkı bir onay verdi. Ticaretin dolar değil avro ve ruble üzerinden yapılabileceğini ileri sürdü.
Şansölye Angela Merkel’in bu tasarılara cevabı ihtiyatlı olmakla birlikte olumsuz değildi. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Weterwelle, Putin’in önerilerinin “iki tarafın stratejik hedeflerde ne denli yakın olduğunu gösterdiğini” söyledi. En güçlü onay ise Almanya’nın önde gelen ekonomi çevrelerinden geldi. Basındaki yorumlarsa çeşitliydi.
Fransız Le Monde, “Serbest ticareti olumlayan görüşlerinden çok milliyetçi karakteri ile bilinen bu kişinin önerdiği ekonomik açılım oldukça önemli bir yenilik” diye yorumladı. İki taraf arasındaki endüstriyel işbirliğinin gelişimi sürekli olarak siyasi saiklerin ardında kalsa bile bu durum oldukça geçerliydi.
Putin’in “Batı” ile değil “Avrupa ile” işbirliğini önerdiği unutulmamalı. Birleşik Devletler karşısında Avrupa ile bağları güçlendirme yolunda özel bir çaba sarf ediyor. Bu Rusya’nın jeopolitik tutumunda şimdiye dek açıkça üzerinde durduğundan tamamen yeni bir şey olmasa da çok açıkça ve cesurca da ifade edilmemişti. Putin’in avroya, avronun ihtiyacı olduğu noktada bu onayı vermesi de manidar. Putin’in sadece Avrupa’ya enerji arzından değil Rusya’nın da tümüyle içinde olacağı yeni bir endüstrileşme dalgasından bahsetmesi oldukça önemli.
Bu açık diplomasi ABD liderlerini Wikileaks açıklamalarından daha çok üzecek gibi görünüyor.
15 Aralık 2010