Abiler öyle yapınca kardeşler böyle yaptı. HAS partideki, DSİP’teki, AKP’deki “sosyalist” kardeşlere kızmayın. Kardeşler, yalnızca abilerinin açtığı yolda ilerledi Solculuk çalınabilir mi? Adı, kavramları, şarkıları, kadroları çalınabilir belki. Ki çaldılar. Numan Kurtulmuş ve Mehmet Bekaroğlu ikilisi, Necmettin Erbakan ekibiyle başa çıkamayıp yeni bir parti kurmaya girişince, lazım gelen isim, şarkı, yeni yüz gibi vitrin malzemelerini […]
Abiler öyle yapınca kardeşler böyle yaptı. HAS partideki, DSİP’teki, AKP’deki “sosyalist” kardeşlere kızmayın. Kardeşler, yalnızca abilerinin açtığı yolda ilerledi
Solculuk çalınabilir mi? Adı, kavramları, şarkıları, kadroları çalınabilir belki. Ki çaldılar. Numan Kurtulmuş ve Mehmet Bekaroğlu ikilisi, Necmettin Erbakan ekibiyle başa çıkamayıp yeni bir parti kurmaya girişince, lazım gelen isim, şarkı, yeni yüz gibi vitrin malzemelerini de soldan tedarik ettiler. Sosyalist kökenli kurucu üyeleriyle, devrimci marşları andıran şarkısıyla “Halkın Sesi” partisini kurdular.
Böyle olunca parti solcu mu oldu? Hayır. Zaten böyle bir dertleri olmadığını Numan Kurtulmuş kuruluş kongresinde “ne sağcıyız ne solcu” diyerek ilan etti. “Ama bak sağcı da değillermiş” diye saflık etmeyin. “Ne sağcıyız ne solcu” diye başlayıp “ne şucuyuz ne bucularla” uzayan tekerleme, Siyasal İslamcı demagojiye uygun biçimde, eşitsizlikleri yok sayan ya da olağanlaştıran basbayağı sağ bir siyaset tarzının sloganıdır. Solculuk ise o eşitsizlikleri yok saymaz, görünür kılıp yok etmeye çalışır.
Uzatmaya gerek yok. Solculuk değil; solun isimleri, ezgileri, kadroları çalındı, satın alındı, devşirildi. İsimlere, şarkılara, kadrolara sahip çıkmamak da bir sorun. Ama asıl sorun belki de solculuğa sahip çıkamamaktı.
Şimdi toplumsal muhalefet içindeki ağırlıkları iyice azalmış olsa da, solun pek çok akımı yıllarca solculuğa ait olmayan ne varsa ona sahip çıktı. ‘Siyasal İslamcılık’, ‘ulusalcılık’, ‘liberalizm’, ‘milliyetçilik’, ‘mezhepçilik’, ‘AB’cilik’, ‘Avrasyacılık’… 12 Eylül darbesi ve reel sosyalizmin çöküşünün ardından oluşan yenilgi atmosferinde, “Filozoflar yalnızca dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir” tezine abilerden katkı gelmişti: “Dünyayı değiştiremiyoruz, öyleyse değiştiremediğimiz şeye uyum sağlamak için kendimizi değiştirelim, dünyayı da ona göre yorumlayalım.” Fevkalade birikimlerine dayanarak yaptıkları yorumları ile mezhepçilikte devrimcilik, AB’cilikte demokrasi, ulusalcılıkta anti-emperyalizm, Siyasal İslam’da da hem anti-emperyalizm hem anti-kapitalizm keşfediverdiler.
Abiler öyle yapınca kardeşler böyle yaptı. HAS partideki, DSİP’teki, AKP’deki “sosyalist” kardeşlere kızmayın. Demokratik devrimin tepeden ve dışarıdan tamamlandığını, Avrupa Birliği’ne (AB) giriş sürecinin kaçınılmaz dolayısıyla da AB’ye karşı çıkmanın anlamsız olduğunu, anti-emperyalist mücadelede Siyasal İslam’la ittifak kurmak gerektiğini, işçinin sağcısı solcusu olmadığını söyleyen abiler olursa böyle kardeşler de olur. Kardeşler, yalnızca abilerinin açtığı yolda ilerledi.
Şimdilerde heyecanla Birikim’deki kıdemli abimizin katkısını bekliyoruz. Kasım’da bizim “mikrokozmos”tan kopuşun ilk adımını atacağını söylemişti ya, Kasım sayısındaki yazısından pek bi tad alamadık. Dergide Siyasal İslam’da sihir arayışlarının ilerletileceği aşikar. Birkaç sayıdır İslami bir kurtuluş teolojisinin olanaklarını arıyor Birikim. Ama bu çaba İslamcıları sola değil, solcuları İslam’a davet ediyor. Kurtuluş teolojisi bunun tam tersi oluyor ya… Konumuzla alakalı diye hatılatıp geçelim.
Bekaroğlu yanılsaması
Türkiye Birleşik İşçi Partisi (TBİP) Başkanı Prof. Zeki Kılıçarslan’la, EMEP üyesi Prof. Cem Somel’in HAS partiye geçişi Mehmet Bekaroğlu sayesinde olmuş. Şaşırmadık. Sosyalistler ile Siyasal İslam arasındaki temasın simge ismi Mehmet Bekaroğlu, ölüm oruçları sürecinde yaptıklarını hatırlayanlarca hakkı teslim edilerek anılan vicdanlı bir Milli Görüşçü. Ama o kadar. Solcu değil.
Bekaroğlu, Siyasal İslam’ın sola yakın yüzü olarak anılsa da, “Müslüman Solcu” sanılsa da; Siyasal İslam içinde, ilaç niyetine de olsa bir kişiyi sola yönlendirmiş değil. Ama “sosyal demokrat”ından “sosyalist”ine epey solcuyu Siyasal İslam’a kazandırmış durumda. Bir zamanlar CHP’den ayrılıp müslüman-sol proje için birlikte hareket etmeye ikna ettiği Ertuğrul Günay o serüveni AKP’nin bakanı olarak tamamladı. “Siyasal İslamcılarla sosyalistlerin anti-emperyalist birliği”nin dergisi Doğudan’ı birlikte çıkardığı Prof. Cem Somel’i de EMEP’ten HAS partiye kattı. Milli Görüşçüler solcu olmadı ama solcular Milli Görüş’ün hizmetine girdi.
Çünkü ne Siyasal İslam’da öyle harekete geçecek ilerici bir potansiyel vardı ne de solcuların Siyasal İslam’la serüveni bir ittifaktı. Solcular Siyasal İslam’a, hadi adını koyalım iktidara ve onun ideolojisine yamanmıştı, o kadar.
Bunlar bizim sözlerimiz. Sosyalistlerin idealleri hakkında ne düşündüğünü bir de Mehmet Bekaroğlu’ndan dinleyelim. Bir buçuk yıl önce, 16-17 Mayıs 2009’da, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği, İstanbul’da Petrol-İş toplantı salonunda “Uluslararası Ortadoğu ve Filistin Konferansı”nı düzenledi. Mehmet Bekaroğlu da konuşmacıydı. Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi temsilcisi, sözlerini Ortadoğu’ya komünizmin geleceği temennisiyle bitirince, Bekaroğlu yarı azarlar yarı dalga geçer bir tonda, “bu toprakların müslüman topraklar olduğunu ve komünizm falan gelmeyeceğini” söylemişti. Bekaroğlu, Siyasal İslam’ın emperyalizme hizmet eden “ılımlı” kanadını eleştiriyordu ama bu topraklara “komünizm falan gelmeyecek” demeyi de ihmal etmiyordu.
Sözün özü, ortada Siyasal İslam’ın sola dönük yüzü diye bir şey yok. Yüzü Siyasal İslam’a dönük solcuları avlayan Siyasal İslamcılar var.
İslami kurtuluş teolojisi mavalları
Yüzü Siyasal İslam’a dönük solcular demişken, İslami kurtuluş teolojisi mavallarından söz etmemek olmaz. Solcularla dincilerin ittifak yapması gerektiğinden söz eden herkes, ister profesör olsun ister kırk yıllık başyazar, isterse zır cahil olsun, bilip bilmeden kurtuluş teolojisinden bahseder.
Numan Kurtulmuş’la Zeki Kılıçarslan gazete demeçlerinde Latin Amerika’da papazların devrimci mücadelelere, sol partilere katıldığından söz ediyor. Sayın Kurtulmuş, Sayın Kılıçarslan; o dediğiniz şey, kiliselerinde İsa’ya tüfek kuşandıran papazların kiliseyi bırakıp gerillaya çıkışıdır. Katolik kilisesine kafa tutuşudur. “Ne sağcıyız ne solcu” gibi ikiyüzlülüklere sığınmayıp “sosyalistiz” deyişidir. Dini değil sosyalizmi referans alışıdır. Dinin dokunulmaz olmadığını, gerektiğinde değiştirilebileceğini savunmasıdır. Mülk sahiplerinin yükselme fırsatı bulamayanlarının değil mülksüzlerin mücadelesini esas alışıdır.
Üç yıl önce AKP’nin “liberal ve dinci” kimliği ile kurtuluş-teolojisi arasında bir alaka yakalayabilme umuduyla Sandinist Devrimci Papaz Ernesto Cardenal Martinez’i çağıranlar ağızlarının payını almıştı. İkinci bir davetle bizi eğlendirebilirsiniz. Ne de olsa davet etmekte üstünüze yok.
Martinez’in söyleşisi esnasındaki bir dil sürçmesinden esinlenerek Türkiye’deki Siyasal İslam’a, olsa olsa “teo-liberalizm” deneceğini söylemiştik. Siz de olsanız olsanız “teo-liberal sol” olursunuz.
Kızsak mı, acısak mı, size ne yapsak?
Abiler hala hesabını vermedikleri ve şimdi sorumlulukları yokmuş gibi davrandıkları bir yol açtı. Siyasal İslam’da sola fayda edecek bir keramet aradı. Kardeşleri de oradan yürümüş, çok mu? HAS partiye katılan, şarkı yapan, bel bağlayan “sosyalist kökenli kardeşler”e ne yapabiliriz ki.
Onlara kızmayız, yalnızca üzülürüz, acırız. Onlar da insan en nihayetinde ama artık bizden değiller.
* Ali Ergin Demirhan
Halkın Sesi Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü