Şüphesiz Türkiye’de ve Dünyada yaşanan en büyük sorunlarından biri, işsizlik ve güvencesizlik sorunudur. Ancak siyasal iktidar ve sermaye, işsizliği bir kadermiş gibi kanıksatmaya çalışıyor. Bunun için burjuva ideologları işsizliği gizlemek için bin bir dereden su getiriyor. Oysa tüm çarpıtmaların aksine; işsizlik ne aşırı nüfus artışı, ne ekonomik krizler, ne de işçilerin yüksek ücret talep etmeleriyle […]
Şüphesiz Türkiye’de ve Dünyada yaşanan en büyük sorunlarından biri, işsizlik ve güvencesizlik sorunudur.
Ancak siyasal iktidar ve sermaye, işsizliği bir kadermiş gibi kanıksatmaya çalışıyor.
Bunun için burjuva ideologları işsizliği gizlemek için bin bir dereden su getiriyor. Oysa tüm çarpıtmaların aksine; işsizlik ne aşırı nüfus artışı, ne ekonomik krizler, ne de işçilerin yüksek ücret talep etmeleriyle açıklanamaz.
Toplumun işsiz bırakılmasının altında yatan gerçek, tüm söylenenlerin aksine kapitalizmin birikim sürecine ilişkin bir olgudur.
Doğal olarak kapitalist sistem için işsizlik yapısal bir durumdur. Kapitalist sistemde emekçilerin en çok karşılaştıkları sorun işlerini kaybetme ve emeğini satamama durumunda kalmalarıdır.
Fakat dikkatlerden kaçmaması gereken şey, sermaye işsizliği eskiden beri ideolojik bir silah olarak kullanmaktadır.
Esasen günümüzde emekçiler sermayenin kullandığı bu silaha karşı koyamadığı için, her türlü sermaye politikalarına, boyun eğmek zorunda kalıyorlar.
Ne var ki kapitalizm sadece işçi emekçi kitleleri işsizliğe mahkûm etmiyor. Çalışan kitleler üzerinde “Damokles’in kılıcı gibi” işsizliği kullanarak, baskı oluşturup ekonomik sosyal hakları buduyor.
Kuşkusuz sermayenin işsizlik baskısı, toplum üzerinde ki hegemonyasını daha da derinleştirmekte ve itaatkâr bir sınıf oluşmasını sağlamaktadır.
Nitekim kapitalizmin bu politikaları insanı üretim sürecinin basit bir nesnesi haline getirmiş durumdadır. İnsan ve emeği, pazarda alınır satılır duruma gelmiştir. Oysa emekçiler bu politikalara karşı mücadele etmek yerine, işçileşmek için adeta soluk soluğa bir yarışa girdiklerini görüyoruz.
Binlerce özel eğitim kurumunun faaliyette olması, milyonlarca emekçinin işe girmek için eğitim almaları ve sınavların düzenlenmesi ve emekçilerin kıyaysa yarışmaları, sermayenin iş piyasalarını ne kadar güçlü kontrol ettiğinin de kanıtıdır.
Sermayenin bu zorlamaları sonucu emekçiler işsiz kalmamak için, özel eğitimler alarak emeğini sermayeye kendisi sunmak zorunda bırakılıyor.
Özetle ‘Kapitalist modernite’ insanlığı, işçileştirerek kaba bir sömürüye tabi tutmaktadır. Tarih emek değerlerinin bu kadar baş aşağı götürüldüğü bir süreci yaşamadı. Günümüzde insanlığa reva görülen yaşam iliklerine kadar sömürü, işsizlik ve yoksulluktur.
Bu bakımdan kapitalist sistem için önemli olan tek bir şey vardır, o da her tür değer ‘satılabildiği sürece, satılmak üzere üretilmesidir’ Çünkü insanın hayatta kalabilmek ve gerekli geliri elde etmek üzere satabileceği tek şey işgücüdür.
Onu da kapitalizm ucuza kapatıp, ölmeyecek kadar bir yaşama insanlığı razı etmek istemektedir. Modern işçi pazarları, ‘Kiralık İşçi Bürolarının’ oluşmasının nedeni, söz konusu toplumsal işgücünün küçük bir azınlık tarafından kölelik koşullarında sahip olmak istenmesidir.
Şüphesiz ki bu süreç aynı zamanda emekçi insanlık ile sermaye sınıfı arasında, çetin bir mücadeleyi işaret etmektedir.
Çünkü vahşi kapitalizme karşı; ezilen doğanın, ezilen cinslerin, ezilen halkların, kültürel farklılıkların azgınca sömürüsünü durdurmanın yolu, tüm toplumu esas alan örgütlülüğe ihtiyaç vardır.
Bu nedenle emek mücadelesini fabrikayla ve fabrika işçisiyle sınırlamak büyük bir yanılsamadır. Çünkü sınıf bileşiminde önemli değişimler mevcuttur. Bu değişimler dikkate alınmadan sadece fabrika eksenli mücadele yürütmek yanıltıcı olacaktır.
Zira milyonlar güvencesiz sigortasız esnek ve her türlü kural dışı çalışma ile karşı karşıyadır.
Ancak sendikalar da bir o kadar emek değerlerinden uzaklaşmış ve sistemin tarikatlarına dönüşmüş durumdalar. Bu halleriyle sendikalar sermayenin işsizleştirme ve güvencesizleştirme süreci ile baş edeceklerinin sanılması hayal olur.
Çözüm yeni bir sistem tartışması başlatılarak ve toplumcu bir sendikal hareketin yaratılmasında yatmaktadır. Ancak var olan baş aşağı gidiş böyle durdurulur.