“Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967)” sendika hareketinin bugününün anlaşılabilmesi, bugün artık “siyasetten sefalete” yol almakta olan bir sendika/sendikacılık anlayışının iflasının kavranabilmesi bakımından da mutlaka okunması gereken öğretici ve önemli bir kaynak Aziz Çelik’in “Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967)” kitabı Kasım ayı içinde İletişim Yayınları’ndan çıktı. Ekleriyle birlikte 653 sayfadan oluşan kitap -kimi değişikliklerle- esasen Çelik’in […]
“Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967)” sendika hareketinin bugününün anlaşılabilmesi, bugün artık “siyasetten sefalete” yol almakta olan bir sendika/sendikacılık anlayışının iflasının kavranabilmesi bakımından da mutlaka okunması gereken öğretici ve önemli bir kaynak
Aziz Çelik’in “Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967)” kitabı Kasım ayı içinde İletişim Yayınları’ndan çıktı. Ekleriyle birlikte 653 sayfadan oluşan kitap -kimi değişikliklerle- esasen Çelik’in doktora tezidir. 1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nda değişiklik yapılarak sınıf esasına göre cemiyetler kurulması üzerindeki yasağın kaldırılmasıyla birlikte “46 Sendikacılığı” olarak bilinen kısacık ama sendika hareketi üzerindeki etkileri derin olan bir dönemi başlangıç alıyor. Ve 1947 yılında ilk sendika yasasının yürürlüğe girmesi, bütün işkollarında sendikaların ve sendika birliklerinin ortaya çıkması, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) kurulması, ilk kolektif mukavele denemeleri, toplulukla iş ihtilafları, 1960 askeri darbesinin ardından grev yasağı dönemine son veren 1961 Anayasası ve 1963 sendika yasalarıyla başlayan yeni bir dönem… Kitabın başlığı, bu dönem boyunca, Türkiye’de sendika hareketinin en önemli yol ayrımı ve belki de en önemli çıkışı/köşe taşı olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyon’nun (DİSK) kurulduğu 1967 yılına kadar işçinin ve sendikacının dünyasında yaşananları özlü biçimde dile getiriyor: Vesayetten siyasete bir yolculuktur anlatılan.
50’ler, sendika hareketinin gelişimi sürecinde çok önemli yıllardır. Türkiye’de işçi sınıfının doğuşu, ilk işçi örgütlenmeleri, ilk grevler, direnişler çok daha eski yıllara tarihlense de Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu sürecini izleyen 30’lu yılların başlarından İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönem işçilerin, solun baskı altında tutulduğu bir dönem olur. 1936 tarihinde 3008 sayılı İş Kanunu ile grev yasaklanır. Aynı yıl Ceza Kanunu’nun 141 ve 142. maddeleri, faşist İtalyan Ceza Kanunu örnek alınarak yeniden düzenlenir. 1938 yılında yürürlüğe konulan Cemiyetler Kanunu ile sendika kurmak da fiilen yasaklanır. Bu yıllarda önemli işçi hareketlerine de rastlanmaz. 1946’da sınıf esasına göre cemiyet kurma yasağın kaldırılmasıyla birlikte çoğunlukla da Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) ve Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) tarafından pek çok sendika kurulur. Ne var ki bu gelişim durdurulacak, TSEKP ve TSP ile birlikte bu partilerin örgütlediği sendikalar aynı yılın sonlarında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı kararıyla kapatılacak, ancak birkaç ay sürebilen sol çizgideki “46 sendikacılığı” dönemi noktalanacaktır. Ama bir yıl geçmeden, iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) desteğinde/güdümünde 47 sendikaları örgütlenir. 40’ların sonlarında ve 50’lerde, özellikle kamuda; demiryolu yapım ve taşımacılığında, bayındırlık işlerinde, Sümerbank’a ait tekstil ve kağıt fabrikalarında, madencilikte, tütünde, devlet tekelinin olduğu enerji, haberleşme, milli savunma işkollarında irili ufaklı sendikalar kurulur. Demokrat Parti’nin (DP) kurulmasının ardından CHP-DP arasında sendika örgütleme ve sendikaları kendi etki alanları içinde tutabilme kavgası, 1950 genel seçimlerinde iktidara gelmesiyle büyür. 47 sendikalarının siyasetle ilişkisi, bu kavga içinde şekillenir; ortaya çıkan siyaset değil vesayettir.
Kitapta, Türkiye’de sendikacılığın bu vesayetçi/paternalist-partikülarist evreden, siyasallaşmaya, sınıfsal davranış evresine nasıl yöneldiğinin öyküsünü de buluyoruz. Özel sektörde ve kamuda örgütlü sendikaların bu öykü içinde nasıl farklı roller aldığı, 60’larda sendika hareketinin nasıl kendi içine büküldüğü, Türk-İş içinde yaşanan ve 1967 yılında DİSK’in kuruluşuyla bir başka düzeye taşınan bu büyük çatışmanın/hesaplaşmanın geri planındaki ya da arkasındaki siyasal, sendikal yaklaşım farklılıklarının neler olduğu ve nasıl geliştiği belgelerle ele alınıyor. Bu sürece başta Amerikan sendikaları olmak üzere uluslararası sendika örgütlerinin etkisi gerçekçi bir perspektifle ortaya koyuluyor. Kitap, Kemal Türkler, Seyfi Demirsoy, Halil Tunç gibi dönemin etkili/önemli sendika liderlerinin biyografileri açısından da ilgi çekici…
Çelik’in kitabı, bu süreci kapsamlı olarak ele alan nadir çalışmalardan biri. Kitabı henüz tez halindeyken zevkle okudum. Kitabın temel sorunsalı ve varsayımı, Çelik’in de ifade etiği gibi “vesayet ve siyaset ikilemi/karşıtlığı” temelinde ortaya çıkıyor. “Bu başlık eğilim ve dinamikleri daha açık ifade etmenin yanında, etimolojik ve tarihsel açıdan da dönemin sendikacılık-siyaset-devlet ilişkilerinin yönüne işaret ediyor.” Çelik, ağırlıklı olarak ulusal ve uluslararası ilk elden kaynaklara ve dönemin tanıklarıyla yapılan derinlemesine görüşmelere dayanıyor. Bu arşivlerden başlıcaları, the George Meany Memorial Archives (GMMA), the National Archives of United Kingdom (TNA), the International Institute of Social History (IISH), the US National Archives and Record Administration (NARA) ve the Agency for International Development (AID) gibi uluslararası arşivler ile Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) ve Tarih Vakfı gibi ulusal arşivlerdir. Çelik kimi kişisel arşivlerden de yararlanmış. Dönemin önemli sendika liderleriyle yapılan sözlü tarih çalışmaları yanında bazıları kitaba da eklenen belgelerden özellikle Türkiye’de ilk kez yayınlanan ve beni çok etkileyen Büyük Britanya çıkışlı belgeler emek tarihi yazını için de gerçek bir katkı niteliğinde.
“Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967)” sendika hareketinin bugününün anlaşılabilmesi, bugün artık “siyasetten sefalete” yol almakta olan bir sendika/sendikacılık anlayışının iflasının kavranabilmesi bakımından da mutlaka okunması gereken öğretici ve önemli bir kaynak.
* Can Şafak
Kristal-İş Toplu Sözleşme Müdürü