BİRLEŞTİREN ÖĞRETEN BİR GÜÇ OLARAK DİRENİŞ Emeğin kalbi, sendikasızlaştırmalara, taşeronların keyfi baskılarına, 4/C dayatmasına, iş cinayetlerine karşı Rimaks, Anakonda, Betesan, UPS, Tekel, İzgaz, Mutaş, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Tuzla tersaneler bölgesindeki direnişlerde atıyor. Emeğin bir kalbi de şimdilerde tek kişilik bir direniş çadırında İstanbul Paşabahçe’de atıyor. Emeğin sesi alınterine […]
BİRLEŞTİREN ÖĞRETEN BİR GÜÇ OLARAK DİRENİŞ
Emeğin kalbi, sendikasızlaştırmalara, taşeronların keyfi baskılarına, 4/C dayatmasına, iş cinayetlerine karşı Rimaks, Anakonda, Betesan, UPS, Tekel, İzgaz, Mutaş, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Tuzla tersaneler bölgesindeki direnişlerde atıyor. Emeğin bir kalbi de şimdilerde tek kişilik bir direniş çadırında İstanbul Paşabahçe’de atıyor. Emeğin sesi alınterine uzanan ellere karşı, ayak direnen noktadan çok uzaklardan ses alıp, sesini soluğunu yine uzaklara yayıyor.
Emeğin kalbi haksızlığa karşı “ha…” dediğinde toplumun içine sinmiş kiri, pası tortuyu birer birer söküp atıyor. Emeğin direnen kalbi bizi sınıfdaşlık, kardeşlik havuzunda yıkayıp kendimize getiriyor. Tıpkı Ankara’nın orta yerinde binlerce Tekel işçisinin direnişinde bir kez daha görüp, binlerce damardan yeniden yeniden kardeşliğimizin, sınıfdaşlığımızın gücünü görüp öğrendiğimiz gibi. Evet, Tekel işçilerinin Ankara direnişinde anlamıştık; mücadelemiz 4/C dayatmasını geri püskürtmeye şimdilik yetmediyse de emekçi sınıfların gücünü ve bunun nelere kadir olabileceğini uzun yıllar aradan sonra somut olarak görebilmemiz; burada bilincimizi tazelememiz bakımından büyük kazanç elde etmiştik. 7’den 70’e işçi, memur, esnaf, öğrenci, ev kadını, köylü, her inançtan ve her milliyetten insanlar küçük hesapları direniş okulunda aşarak sermayeye karşı durup, gerçek kardeşliğin kulvarında tek yürek olmuştuk. Direniş Anadolu’nun dört bir yanından gelenlerin ufkunu açmış, birbirleriyle kucaklaşmayı öğretmişti. 78 günlük direnişte yetişen, değişen bilge işçilerin ağzından çıkanları hayretle karşılamıştık. Ve bir kez daha görmüştük ki, direniş en büyük yol göstericiydi. Dostu, düşmanı direniş ayırıyor; eksiğimizi, hatamızı bize en iyi direniş gösteriyor, duyarsız kalmışları yine direniş harekete geçiriyor. Bizi birbirimize en iyi şekilde direniş yakınlaştırıyor.
Şimdilerde emeğin kalbinin attığı bir başka yer Türkan Albayrak’ın Paşabahçe Devlet Hastanesi önündeki direniş çadırı. Hastanedeki taşeron temizlik şirketi tarafından işten atılan Türkan Albayrak’ın üç ayı aşan direnişi sermayenin emek üzerindeki sömürü ve şiddetine karşı dünün Tekel işçilerinin direniş ve dayanışmasının bir benzeri niteliğinde.
Havalar soğuyor, etraf suya ve çamura bulanıyor. Belli ki direnişçinin çadırı hep ıslak kalacak. Ancak koca metropol İstanbul’un sapa bir yerinde direnişin kalbi sıcak mı sıcak. Direniş ağını şehirler, köyler ülkeler aşarak örüyor. Dört bir koldan ezilenler direniş çadırına doğru bir şekilde el veriyor. Sessiz çığlık kendini büyütüyor. Direnişçi Türkan Albayrak, direnişi gün gün kayda geçiriyor. Hava soğuk, yağmur yağıyor. Türkan Albayrak evinde oturmak yerine, direnmeyi; direnirken işçilerin, memurların, öğrencilerin, sendikaların, derneklerin duyarlılığını tetikleyerek mücadeleye çağırıyor. Direnişin her gün öğretici dersler bırakarak geçiyor. Akşam karanlığı çöktüğünde direnişin izleri beyaz sayfalara dökülüyor. Direniş günlüklerinin her satırından direnç ve dayanışmanın kokusu yayılıyor. Direnişte 1. gün diye başlayıp, bu gün 90’lı günlere eren günlerin günlük kayıtları. Türkiye’nin dört bir yanından, başka ülkelerden gelen destek mesajları, telefonlar, elden ele ulaştırılan mektuplar, notlar… Direnişçinin ihtiyacı olabilecek hediye eşyalar… Tecrit hücrelerinden direniş çadırına gönderilen yürekte ve elde işlenmiş ürünler. Halktan ve direnişçilerden direnişçiye uzanan eller. Hepsi ayrı ayrı yerlerden ama hepsi ezilenlerin haklılığına ve direnmekle kazanabileceklerine olan inançla birleşik.
İşte Türkan ALBAYRAK’ın direniş günlüğünden bazı satırlar:
Bolu F tipinden faks geldi. Nurettin Erenler, “Tek başına da olsa insan, eğer uğruna mücadele verdiği davası haklıysa mutlaka kazanır” demiş. Başka söze gerek var mı?
“Sabah bir lise öğrencisi uğradı. Pantolonunun rengi farklı diye okula almamışlar. O da soluğu burada almış.
Emine Aslan geldi. Patronun, Emine Aslan’ı yıldırmak için kaçırmaya çalıştığı kızı ve BDSP’lilerle geldi Emine Aslan. Birkaç kere beklemiştim gelecek diye. Nihayet burada. Şaşırdım açıkçası. Tüm doğallığıyla karşımda bir işçi. Tanıyamadım. O tanıttı kendini. Utandım. Nasıl tanımam diye. Anlatıyor yaşadıklarını, direnen sanki o değil, Avrupalara gidip konuşmalar yapan, panellerde konuşan. O kadar doğal ki…
Minicik, ama yüreğiyle dev gibi Emine Aslan, direnmiş kazanmış. Direnmeyi öğretmiş. Emine Aslan’ın eşi gelemediği için not göndermiş. Direnişimi canı gönülden desteklediğini yazmış.
Londra’dan üç çocuklu bir kadın aradı. Direnişi takip ettiğini ve direnişin onlara umut verdiğini…”
“Hava-İş’in toplantı salonunda gerçekleştirilen panele katıldım. Birçok panele gittim ama ilk defa panelisttim ve çok heyecanlıydım. Panelistlerin ortak düşüncesi şuydu: Çalışanların kazanılmış bütün hakları gaspedilmiş ve gasp ediliyor. Bunun karşısında örgütlenmek gerekiyor. Direnişleri büyütmek gerekiyor.
Bugün Rusya’dan gelen bir mesaj vardı. Uzun mesajında ‘Haklı davasında bilinçle, inançla, kararlılıkla hiç durmadan yürüyen bir insanı hiçbir güç durduramaz.’
Direniş çadırının yağlıboya tablosunu yapmış Uşak Hapishanesinden Filiz Gencer. Göndermiş, dün geldi.”
“Yağmurlu bir gecenin sabahı 12.30’da SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun, İstanbul Şube Başkanı ve üyeleri geldi.”
“UPS işçileri ziyarete geldi. Yağmurdan korunmakla ilgili ‘yapacağımız var mı?’ diye sordular. Direnişçiden direnişçiye destek.
Dışarıda fırtına, yağmur.”
“İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Faik Başaran ve eşi kışlık bot hediye ettiler.
Direniş çadırına döndüğümde, beyazlar içinde yağmur soğuk demeden gelen Marmara Üniversitesi Tıp Öğrencileri Kolu, Eczacı Gençlik Kolu üyeleri 10 kişilik bir grupla buradaydılar. Slogan atarak karşıladılar beni…
Telefon hiç susmadı. Sürekli arandım. Ankara’dan arayan Alem FM dinleyicisi ‘Termosun kırılmış termos gönderiyorum’ diye aradı.
İskoçya’dan aradılar. Direnişi kutlamak için.”
“Saat 13:00’ten itibaren Alem FM’den Matrax Zeki’nin dinleyicileri İstanbul’un dört bir yanından gelmeye başladı. ‘Zeki Türkan Albayrak’ı ziyaret edeceğim, saat 15.00’te sizi de oraya bekliyorum’ demiş.
Zeki ve Matrax’cılar buradayken Emek Partisi Kadın Komisyonu üyeleri geldi. Sendikalar üzerine konuştuk. Kadının sendikalarda görev almadığından ve direniş çadırının kazanımlarından bahsettik…
Mersin’den resim öğretmeni Ümit aradı. Direnişi desteklediğini, kendi burada olmasa da yüreğinin burada olduğunu söyledi.”
“Karaman Ermenek M Tipi Hapishanesinden tutsak olan Emrah Yayla’dan el işi şal geldi.
İzmir’de yayın yapan Demokrat Radyo ile söyleşi yaptık. Canlı yayında iken Tekel işçilerini ziyaretten döndüğüm için arabadaydım. Çok iyi bir sohbet olmadı. Soruları düzgün anlayamadım. Aylar sonra 4.Levent-Beykoz arası otobüsle yolculuk yaptım. Beş yıl boyunca gelip gittiğim bir güzergâhın ne kadar uzun olduğunu, ekmek parası için çektiğimiz eziyeti tekr
ar yaşadım.”