Halkevleri’nin FHKC ile birlikte organize ettiği Ortadoğu Halklarıyla Kardeşlik ve Dayanışma Buluşması kapsamında 29 Eylül – 2 Ekim 2010 tarihleri arasında dört gün boyunca Halep, Şam ve Antakya’da geziler, ziyaretler ve konserler düzenlendi. Bu geziye annesi ile birlikte katılan ilkokul 4. sınıf öğrencisi Güney Özdemir, gezi süresince tuttuğu günlüğü Sendika.Org okurları ile paylaşmak istemiş. Sendika.Org […]
Halkevleri’nin FHKC ile birlikte organize ettiği Ortadoğu Halklarıyla Kardeşlik ve Dayanışma Buluşması kapsamında 29 Eylül – 2 Ekim 2010 tarihleri arasında dört gün boyunca Halep, Şam ve Antakya’da geziler, ziyaretler ve konserler düzenlendi. Bu geziye annesi ile birlikte katılan ilkokul 4. sınıf öğrencisi Güney Özdemir, gezi süresince tuttuğu günlüğü Sendika.Org okurları ile paylaşmak istemiş. Sendika.Org
Hatay
Güzel ve sıcak bir sabaha uyandım. Ben uyandıktan beş dakika sonra mutfağa gittim. Bir bardak su içtim. Ev halkı yavaş yavaş uyandı. Giyindik ve evden çıktık. Kahvaltı yapmak için bizimle gelen ekiple buluştuk. Kahvaltı yaptık, sohbet ettik. Daha sonra Antakya’da küçük bir gezintiye çıktık. Önce “Soteria” yani “örnek Antakya Evi”ne gittik. Oradan anı olarak bir şeyler aldık. Bize bir çay ısmarladılar. Sonra çıktık. Katolik Kilisesine gittik. Orada gezdik, çıktık. Bir döviz bürosu bulup para bozdurduk. Suriye parasına “Suriye Paundu” deniyormuş ama Suriye’de insanlar kısaca “Suri” diyorlar. Daha sonra Hatay’ın ünlü künefesinden yiyip, insanların yanına geri döndük. Ve Mehmet amcam bizi Hatay’da yaşayan ablasının evine götürdü. Bizi öğlen yemeğine davet ettiler. Yemekte kağıt kebabı vardı. Acıydı. Ama ben çok sevdim. Onlar da bizimle Suriye’ye geliyormuş. Birlikte otobüsün kalkacağı yere doğru yola koyulduk. Otobüsün kalkacağı yere geldik.
Otobüse baktım, üzerinde “Güney Tur” yazıyordu. Çok sevindim. Uzun süre bekledik tam anneme “Anne biz burada neyi bekliyoruz?” diyecektim ki “Kardeş Türküler” müzik grubu geldi. Kardeş Türküler 10 kişiydi, solist herkesle el sıkışıyordu. Sıra bana geldi. Ben de bu sırada fotoğraf çekiyordum. Benimle el sıkışmak isteyen adamı hatırlamıştım ama çıkartamıyordum. Annem kulağıma eğilip kim olduğunu söyledi. Hala bekliyordu. Hemen elimi uzattım. Ayrıca herkesle tanıştım. Otobüse bindik ve yola çıktık.
Türk sınırından gerçerken pasaportlarımıza damga bastırdık. Suriye sınırından geçtik ve free shop’a uğradık. Free shop içinde her şey vardı. Her şey derken oyuncak, parfüm, çikolata, telefon, bilgisayar, giysi, çanta gibi şeylerin vergisiz ve ucuza satıldığı yer.
Oradan çıkıp Halep’e doğru yol aldık…
Suriye-Halep
Halep’e vardığımızda saat beş idi. Önce Halep’i otobüsle gezdik. Kaleye geldiğimizde otobüsten indik. Kale’nin içinde bir yerleşim alanı varmış. Ama ne yazık ki göremedik. Çünkü saat dörtte kapanıyormuş.
Ama yine de bol bol fotoğrafını çektik. Daha sonra Kapalıçarşı’ya gittik. Orada herkes önümüze sattığı eşyalardan uzattı. Pazarlıkla birlikte çok az şey alıp çıkabildik. Aldıklarımızın en güzel Rebabaydı. Rebaba bir müzik aleti, ondan ses çıkartabiliyorum.
Daha sonra bir çay evine gidip oturduk. İnsanların çoğu çay evine oturmadı. Biz çay içerken otobüs otelimize geçti. İnsanlar otelin çok yakın olduğunu söylediler. Ama yarım saat yürüdük. Ayaklarımız şişti. Otelimize vardık. Otelimizin adı Turizm Otel Arapçası “Findag Seyaha”ymış. Orada bir saate yakın dinlendik. Ama ben yolda gördüğüm insanları unutamadım. Hiç başı açık kadın görmedim. Kadınların çoğu baştan aşağı siyah bir örtü giymişti.
Diğer kısmı ise günlük giysilerinin üstüne türban takmıştı. Erkeklerin çoğu elbiseyle dolaşıyordu. Orada kadın erkek eşitliği yoktu. Oradaki erkekler başı açık kadınlara çok rahatsız edici şekilde bakıyorlardı. Ama kadınlara saygılı olanlar da vardı aralarında. Saat 10 gibi güzel bir otelin restoranına gittik. Ama ben yemekler gelmeden masada uyuyakaldım. Gerisini ben de bilmiyorum.
Sabah kahvaltıya indik pek bir şey yiyemedik. Çünkü bize göre pek bir şey yoktu.
Daha sonra Hama’ya gittik. Orada su değirmenlerini gördük, ama su kurumuştu. Oradaki insanlar bize buraya baharda gelirsek su değirmenini su akıtırken görebileceğimizi söylediler. Daha sonra Humus’a gittik. Orada çok az kaldık ve Şam’a gitmek için otobüse gittik.
Başkent Şam
Şam’da da Halep’e vardığımızda yaptığımız gibi otobüsle biraz dolaştık. Daha sonra Hamidiye Çarşısı’nı gezdik. Ve Kardeş Türküler konserini dinlemek için “Yermuk Filistin Mülteciler Kampı”na gittik. Ben boğazımdan rahatsız olduğum için konserin yarısında uyudum. Arkadaşım Cevahir de arkada uyudu. Konser bittikten sonra yemeğe gittik. Yemeğimizi yiyip otelimize döndük.
Şam’da 2. Gün
İkinci gün sabah bağırsaklarımdan rahatsızlandım. Bu yüzden annnemle ben kahvaltı etmedik. Daha sonra Malula Köyü’ne doğru yola çıktık. Ben en çok orayı beğendim. Çünkü orası gördüğün en ilginç yerlerden biriydi. Hazreti İsa ve onun annesi olan Meryem orada Malula’da yaşamışlar. Ve Malula’daki Kalemun Dağı üzerinde bir Meryem Ana heykeli ve Hazreti İsa heykeli vardı. Ayrıca orada çok eskiden kalma olan Aramice konuşuluyordu. Sonra Şam’a geri döndük.
Orada bir cami varmış. Adı Sıtti Zeynep’miş. Orayı gezmeye gittik.
Fakat farkettik ki camiye girmek için çador, yani baştan aşağı siyah bir örtü giymemizi istiyorlar, ama benim asıl sinirimi bozan benden bile çador giymemi beklemeleriydi. Bizim ekipte çoğu kadın ve erkek camiye girmedi. Niye mi erkekler girmedi? Çünkü erkekler şortluysa onları da almıyorlar. Ama ben Sıtti Zeynep’in anlamını öğrendim. Sıtti Zeynep’te Hazreti Ali’nin kızı Zeynep’in türbesi varmış. Ama orada gördüğümüz bir manzara aklımdan hiç çıkmadı. Ne gördüğümü söyleyeyim. Küçüçük bir kıza baştan aşağı siyah örtü giydirmişlerdi, bir tek gözleri görünüyordu. Çok üzüldüm.
Daha sonra Sıtti Zeynep’ten çıkıp “Sıtti Zeynep Filistin Mülteci Kampı”na gittik. Orada büroda bize bir sunum yaptılar. Ve sunum bitti dışarı çıktık. Dışarıyı uzun uzun seyrettim. Orada yaşayan insanlar ülkelerinden göç etmek zorunda kalmışlardı. Çok yoksullardı. Bütün erkek çocukların elinde oyuncak silahlar vardı ve ayrıca bütün çocuklar ellerindeki naylon poşetler içinden, kolayı pipetle içiyorlardı. Orada bize sunum yapan amca beni çok sevdi. Bize çok yardımcı oldu. Ayrıca bana dedi ki: “Buradaki bütün çocuklar senin kardeşin.” Bana bir sürü Filistin bayrağı uzattı. “Bunları Türkiye’deki arkadaşlarına ver onlar da bizimle kardeş olsun.”
Bu son günümüzdü. Bundan sonra yemeğimizi yiyip yola çıktık.
Şimdi Ankara’da ve mutluyum.