Tarihsel açıdan Sosyalizm henüz ilk yaşını aşmış değil ve doğrusal bir ilerleme ya da gelişme beklemek saçma olur; geçişin, tek bir modelle, tek bir sistemle olması, değişmeyen ve tekdüze bir kurumsallaşmanın gereğidir. Giriş Bir sosyoekonomik formasyonun diğerine dönüşümü ve bu formasyonların içindeki siyasal sistemler ve ekonomik modeller çok çeşitlidir. Kapitalizmin tarihi, birçok ekonomik model, çok […]
Tarihsel açıdan Sosyalizm henüz ilk yaşını aşmış değil ve doğrusal bir ilerleme ya da gelişme beklemek saçma olur; geçişin, tek bir modelle, tek bir sistemle olması, değişmeyen ve tekdüze bir kurumsallaşmanın gereğidir.
Giriş
Bir sosyoekonomik formasyonun diğerine dönüşümü ve bu formasyonların içindeki siyasal sistemler ve ekonomik modeller çok çeşitlidir. Kapitalizmin tarihi, birçok ekonomik model, çok sayıda siyasal sistem ve kurumsal biçimler yanı sıra periyotlar ve aşamalar nedeniyle bunların çeşitli kombinasyonlarını kaydetmiştir: serbest rekabetçi kapitalizm, tekelci kapitalizm, özel mülkiyet ağırlıklı oligopolik, tekelci devlet kapitalizmi, kısmen gelişen devlet kapitalizmi, bağımlı kapitalizm, liberal model, neoliberal model, temsili liberal demokrasi, faşizm, askeri diktatörlükler, tiranlıklar, monarşist burjuva demokrasileri, sınırlı demokrasiler, yarı-diktatörlükler…
Sosyalizm, tarihsel açıdan henüz ilk yaşını aşmış değil ve doğrusal bir ilerleme ya da gelişme beklemek saçma olur; geçişin, tek bir modelle, tek bir sistemle olması, değişmeyen ve tekdüze bir kurumsallaşmanın gereğidir.
Antiemperyalist süreçler ve antikapitalist sosyalist yönelimler yaşandı ve yaşanacaktır; faklı geçişlerle, çeşitli kombinasyonlarla, farklı biçimlerle, demokrasinin farklı dereceleriyle ve çeşitli katılım biçimleriyle, kurumsal modelleriyle, çelişkili gelişmeleriyle ve daha az ya da daha fazla derinlikli projeleriyle; sürekli yanlış ve doğru testine tabii tutulan çok çeşitli biçimleriyle.
Sosyalizme geçişin ilk zorlu sürecini ne yazık ki başka yöne yönlendiren bürokratik devletçiliğin ve SSCB’nin muazzam bir çekime sahip olduğu, bunun daha sonra kapitalist zincirin dışına çıkabilen diğer ülkeleri negatif biçimde etkilediği, halk iktidarı demokrasisini inkâr ettiği, zorunlu sosyalleşmenin azaltıldığı, reçeteler dayatıldığı ve çeşitliliği dışlandığı doğrudur.
Küba, hala dogmatizme karşı sürekli bir mücadele içinde, bu bir istisna olmadı. Doğu Avrupa-devletçi modelin, kendi siyasi sistemindeki bileşenlerine ve kurumsal biçimlerine, yerine dayanamayan birçok ekonomik yapıya sonunda aşamalı olarak yol verdi.
Bu model işlemiyor, derken…
“Bu model işlemiyor” demek “Sosyalizm işe yaramıyor” demekle aynı şey değildir.
Fidel’in, sonradan yanlış yorumlandığını belirttiği, Küba’nın ekonomik modeli üzerine “artık işlemiyor” söylemi, bugünlerde geniş ölçüde yayıldı.
“Küba modeli artık işlemiyor” demenin Sosyalizm çalışmıyor demeye eşdeğer olmadığını anlıyorum. Fakat kapitalizmin destekçileri ve Küba Devrimi’nin düşmanları kötü niyetle, kasten, medya şantajını kışkırtmak ve karışıklık ekmek için bu söylemi yaymakta hızlı hareket ettiler.
Gerçekten, kapitalizmi açıkça yadsıdığı belli olmasına rağmen Fidel’in, aşağıdaki paragrafta Küba modeliyle ilgili açıklamayı yapmasına gerek yoktu:
“Konuşmanın başka bir anında Goldberg, ‘Küba modelini hala ihraç etmeye değer bir şey olarak görüyor musunuz’ diye sordu. İtirazsız, bu sorunun Küba’nın devrim ihraç ettiği teorisi ile alakalı olduğu açıktı. ‘Küba modeli artık bizim işimize bile yaramıyor’ diye cevap verdim. Herhangi bir burukluk ya da endişe hissetmeden bunları söyledim. Şimdi ben, onun söylediklerimi nasıl kelime kelime yorumladığını görünce eğleniyorum. Ve kendisine eşlik eden CFR (ABD Dış İlişkiler Konseyinden) analisti Julia Sweig’e söylediğim şeyi sordu. O, onun dile getirdiği teoriyi formüle etti. Ama gerçek şu ki, iki kuzey Amerikalı gazetecinin Küba modeli üzerine yaptıkları yorumlar, benim cevabımın tam tersi anlamına geliyordu.
Bütün dünyanın bildiği gibi benim fikrime göre, kapitalist sistem, ne ABD’ye ne de dünyaya hizmet ediyor; her defasında giderek daha da ağırlaşan, kimsenin kaçamayacağı küresel ve kronik krizlerin birinden diğerine savruluyor. Böyle bir sistem, Küba gibi sosyalist bir ülkeye nasıl hizmet edebilir.” (Castro’nun, “Stratejik Zafer” adlı kitabının tanıtımında yaptığı konuşmadan. 10 Eylül 2010)
Her halükârda ben Küba’da birkaç on yıldır egemen olan (Küba’nın saygın yöneticilerinin düşündüklerinden -devlet modeli- ve bu devrimin hayranlık uyandıran, saygın lideri tarafından söylenen ve/veya formüle edilen açıklamadan bağımsız olarak) bürokrasinin tükendiğini ve tam demokrasili katılımcı bir sosyalizmle tercihen değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Neden?
Çünkü bu, Çin’de yaşanmakta olan, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde ortaya çıkan durumları önleyebilir.
Çünkü XX. yüzyıldaki sosyalist dönüşümlerde, kötü bir ifadeyle “devlet sosyalizmi” veya “Reel Sosyalizm” denilen, bürokratik devlet modeli -tekrarlıyorum- hâkim oldu. Doğu Avrupa’daki kriz, batı kapitalizmin restorasyonuna dönüştü ve Çin de “sui generis” (nevi şahsına münhasır) bir devlet kapitalizmi içinde.
Sosyalist yolu yeniden onaylayarak modeli değiştirmek
Tıkanıklık konusu, devletçiliğin krizi ve Küba’daki modelin değişim ihtiyacı, uzun zamandan beri, birçok Marksist militan, sosyalistler ve komünistler tarafından düşünülmekte. Bu sosyalizmin reddi anlamına gelmez, tersine bütünüyle bunun karşıtı bir anlam taşır.
Kendi adıma, on yıllardan beri (ve birçok fırsatta) devrimci-sosyalist bir bakış açısıyla bunu ben de teklif ettim.
Şimdi buraya Küba Devrimi’nin 50’nci yıldönümünde yazdığım makalenin bazı paragraflarını aşağıya kopya edeceğim:
“Tedavi etmek için ele alınması gereken, devrimci bakış acısından arzu edilen seçenek: ekonomik denklik (malların değerine tabii, onların fiyatlarına değil) içinde pazar ekonomisinin aşamalı dönüşümü ve kamu malının sosyal kullanım hakkının çeşitli biçimlerinin; sosyal yönetim ve mülkiyetin çeşitli biçimlerinin bileşimlerinin; hizmetlerin ve üretken küçük ve orta işletmelerin, ortak kullanımı ve/veya kooperatifçilik yoluyla işçilerin ortak yönetimi ve özyönetim aracılığıyla, devletçiliğin kademeli sosyalleştirilmesidir.
Devrimci bir perspektiften arzu edilen seçenek, devleti yüklerinden arındırmak için değil neslin sıkıntıdan kurtulması için; toplumsal ve siyasi liderliği ayırmak için; kurumlar üzerinde vatandaşların kontrolünü sağlamak için; prensipleri yürürlükten kaldırmak için; katılım için; gerçek hayatı halk iktidarına vererek Devlet ile sosyal organizasyonları, Devlet ve partinin fonksiyonlarını ayırarak gerçek bir sosyalist demokrasiye doğru ilerletmektir.
Tam bir demokrasi yolunda; yenilikçilik, katılımcılık, özyönetimli bir sosyalizme doğru geçişi hızlandırır. Ve Küba bunu başarmak için büyük bir kültürel ve politik rezerve sahip. Bu, onun düşmanlarının ikiyüzlü kampanyalarını politik olarak yeterince silahsızlandıracaktır.
Ayrıca bu, tutarlı Latin-Amerikanizm ve Antillerizmi, gerekli devrimci enternasyonalizmi devlet diplomasinden açıkça ayırarak kıtasal devrimin ve yeni bağımsızlıkların lehine sivil ve siyasi toplumun dayanışma hatlarını yeniden ele geçirmektir. Ve bu, yeni bir sosyalizm ve katılımcı demokrasiye geçiş yolunda, bugün bizim Amerika’mızda yaşanmakta olan dönüşüm sürecinin derinleşmesine ve hızlanmasına yardımcı olacaktır. (“Küba: Devrimin Ellinci Yılı” adlı makale, 30 Aralık 2008)”
Bu genel fikirlere; homofobinin ve ırkçılığın tüm biçimleri, ergin-kişilerin merkeziyetçiliği (genç nesillere gereken önemi vermeme ve emrine vermeyi dışlayan anlayış), ataerkil maço kültürünün kökünü kurutmayı; bunların yanı sıra, sosyalist demokrasinin iletişim araçları sisteminin yaratılması ve çevre sorununu gerçek özgürleştirici boyutta, daha büyük bir derinlikte ele alınması gerektiğini diğer çalışmalara ekledim. Tüm mutasyon gerçek bir sosyalist projeden ayrılamaz.
Ayrıca açıktır ki sosyalleşmenin bu eksenleri, sürekli değişkenlik içinde özel modellere yer vererek geleneksel biçimleri ve bileşimleri, hızları ve aşamaları farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
Gecikmenin üstesinden gelmek ve pre-kapitalist seçenekleri bertaraf etmek
Ne yazık ki durgunluk çok uzadı ve şimdi sadece ılımlı reform girişimleri ve yeni ayarlamalar yapılıyor. Bunlar, Küba toplumunun kapsamlı demokratikleşmesini ve devletçiliğin sosyalleşmesini hedeflemiyor.
Küba’da sosyalizm bitmiş değil ama ona giden yolda sosyalizm eksik; karar verme gücü, süper Devletin verimsiz sahibinin eline geçti ve bürokratikleşti, aslında onu uluslararası ve özel sermayeyi kamulaştırma belirledi, örgütlü toplum ve emekçiler değil.
Ama bu onun; devletleştirmeden sosyalleştirmeye geçmenin özelleştirmeden sosyalizme geçmekten çok daha kolay olduğunu unutmadan ve hatta önemli tehlikeler içindeyken bile spor, eğitim, halk sağlığı… ve eşitsizliklerin azaltılmasındaki üstün rolünün inkar edilmesini gerektirmez.
Kapitalizmin herhangi bir varyantını amaç edinen sosyalizmin düzenbaz ve belirgin düşmanları tarafından kullanılabilinir, akut yapısal bir krize yol açan bu modelin, uzun zamandan beri sürdüğü göz ardı edilmemelidir.
Dolayısıyla, mevcut modelin aşılması için harcanan çabalar ve yaklaşımlarla birlikte; “Çinli” ya da “gusano” (solucan; Küba’nın devrimci hükümetine karşı muhalefet eden, özellikle ABD yaşayan Küba kökenli kişilere verilen ad) tarzı, uydurma veya kaba, devletçi veya özel kapitalizmin bütün varyantlarının geçişinin önünü kesmeye hazır olmak gerekir. Onlar, bu kriz modelinin ortasında, bütün alanlarda özelleştirmenin dizginlerini serbest bırakan batılı bir kapitalist model yerleştirmek istiyorlar; ayrıca “Çin tarzı” pro-kapitalist ekonomik reformunu öneren birileri de var; bu tarz, yabancı sermayenin imtiyazlarının genişletildiği, özelleşme ile kombine edilen, devletin modernize edildiği bir modeldir.
Bu iki seçenek, tekrar ediyorum, son derece olumsuzdur:
Çünkü birincisi, itaatkâr (entreguista; kendi ülkesinin veya grubunun çıkarlarına karşı koyan; ç.n.), sömürgeci, büyük ölçüde karşı devrimci ve son derece travmatiktir.
Çünkü ikincisi, diğerine göre daha az gelişimsel, daha fazla ulusalcı, daha az travmatik olsa da son hesapta bir kapitalizmdir ve sosyal adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve kötüye kullanımı kışkırtacaktır.
Arzu edilmeyen durumlarla ilgili yapılan her iki belirtme -Küba’da büyük ölçüde savulmasa da- bugün (birçok yönden farklı olsa da) Doğu Avrupa ve Çin’de mevcuttur.
Ya sosyalizm ya barbarlık
Daha önce birçok kez söylediğimiz gibi, bu ikilem ölümcül değil. Ama üçüncü bir seçenek var, statükonun krizini aşmak için üçüncü bir opsiyon.
Evet, şöyle özetlenebilecek başka bir yol var; katılımcı demokrasi yolunda, ekonomik eşdeğerliliği, sorumluluğun dağıtılmasını, siyasetin demokratikleşmesini, kültürel ve toplumsal cinsiyetleri, yeni bir sosyalizme doğru canlandırmak; eş yönetim ve demokratik yönetimi ve toplumsal mülkiyetin yeni biçimlerini dâhil etmek; işbirliğini canlandırarak küçük mülkiyeti ve serbest çalışmayı teşvik etmek; kooperatifleşme ve işçilerin öz yönetimiyle devletçiliği sosyalleştirmek.
Böyle özetlenebilir, farklı vurgular ve yoğunluklarla, değişken biçimlerle, sürekli yenilenen bir çabayla, yaratıcılıkla geliştirmek ve genişletmek gerekir.
Bu üç seçenek arasından (ifade edilen diğer büyük özellikler ve sosyalist yaratıcılığı ve beceriyi ortaya çıkaran diğer etmenler bir köşeye atılmaksızın) Küba toplumu için en uygun olanı kararlılıkla seçmek gerekir. Kendi payıma, yerin modülasyonları ve özellikleriyle, yeni sosyalizm ve yeni demokrasi yoluna destek olma konusunda tereddüdüm yok.
XXI. yüzyıl da, sosyalist öneriyi yeniden yükseltmek ve son on yıl boyunca kaydedilen teorik ve pratik katkıları kabullenmek; yaşlılık evresindeki Emperyalizm ve Kapitalizmdeki değişimleri vurgulamak; gecen yüzyılın ulusal kurtuluşlarının ve köylü-işçi devrimlerinin ilk aşamalarında temel olarak ifade edilen, onun halkçı-demokratik karakterini yeniden iyileştirmek; sosyalist ideali yeniden canlandırmak için: Asya ve Avrupa’da kapitalist restorasyon süreçlerinin olumsuz evrimi ve XX yüzyıl içindeki başarısız sosyalist deneyimlerin yapıcı-eleştirel analizlerinin bir parçası olmakta bir seçenektir.
Ben bu seçeneği kabul ediyorum çünkü bugün her zamankinden daha fazla doğru olduğuna inanıyorum: ya biz komünizme giden yeni sosyalizm yolunu yaratırız ya da kargaşa, yıkım ve barbarlığın eli armut toplamıyor.
12 Eylül 2010, Santo Domingo
*Narciso Isa Conde
Kıtasal Bolivarcı Hareket Kolektif Başkanlık üyesi
Dominikli devrimci lider
[La Haine’deki İspanyolca orijinalinden Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]